Almanya’da Weimar Anayasası’nın yürürlükte olduğu dönem bilindiği gibi 1933’te Naziler tarafından sona erdirildi. Nazi terörü ülkedeki değişik kesimler üzerinde olduğu gibi entelektüeller üzerinde de müthiş bir baskı oluşturdu; kimileri bu terör altında sağ kalamadı, kimileri kaçtı, kimileri de bu terör altında yaşamayı göze almak zorunda kaldı.
Bu yazıda Nazi terörü altında yaşamayı göze alan -bugün 110 yaşına basan e.o.plauen müstear isimli- çizer Erich Ohser, kendisi bir Nazi olan Gerhart Weise ve onun kızı Eva Züchner’in hayatlarına odaklanacağız.
Türkiye’de Almanca dilli okullarda okumuş olanlar ya da hayatlarının bir döneminde Almanca öğrenmeye uğraşanlar için tanıdık bir kitaptır Vater und Sohn. Yani baba ve oğlu. Almancanın geçerli olduğu bölgelerde de dil dersi kitabı olarak kullanılır. Dersle iç içe geçtiği için çizimler çok hoşa gitse bile kim çizmiş, ne zaman çizmiş, Almanca öğretmek için mi çizmiş, bunlar aklına gelmez insanın. Oysa bir baba ile oğlunun maceralarını anlatan bu resimli hikâyeler dil öğretme amacıyla üretilmemişlerdir, inceliklidirler. Ve görünenden daha farklı mesajlar taşırlar belki de. İlk yayım tarihinden bugüne kadar popülerliklerini korumuşlar, birçok ülkede tekrar tekrar basılmışlardır. Çizerinin hikâyesi ise trajiktir. Bu e.o. plauen müstear isimli Erich Ohser’in hikâyesi. Aynı zamanda Ohser için çok belirleyici bir rolü olan Gerhart Weise’nin de hikâyesi.
11 yaşımdan beri bildiğim Vater und Sohn’un çizeriyle çok yakınlarda tanıştım sayılır ve hikâyesini de bu iz sürme sayesinde öğrendim. Kendi geçmişiyle yüzleşme örneklerinden biri olan esas kaynağımı yazım tekniği, araştırma yöntemi, dili, içeriğinin tutarlılığı, dip notlama sisteminin tutarlılığı gibi alanlarda sorgulamıyorum, sınamıyorum ve kitabı tanıtmayı da amaçlamıyorum. Bu yazı hem Nazi Almanyası’nı hem sonrasının insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini hem de o dönemle ve yakın çevresiyle yüzleşme çabalarından birini göstermeyi amaçlıyor. Bunu da Erich Ohser, Gerhart Weise ve Eva Züchner’in neredeyse birbiri içinde gelişen hayat hikâyelerini izleyerek yapacağım. Bu, yazının takibini zorlaştırabilir, ancak yazıyı hayatın akışına göre kurgulamanın yaşanan trajediyi ve yüzleşme çabasını daha açık ortaya koyacağını düşünüyorum.
Önce çizer Ohser’ın hayatını Weise ile kesiştiği yere kadar takip edelim.
e.o.plauen yani Erich Ohser
Erich Ohser, 1903’te Çek sınırına yakın Sachsen bölgesindeki Untergettengrün’de doğar. Müstear isminde kullandığı Plauen’e taşındıklarında 4 yaşındadır, okula orada gider, çilingirlik eğitimi görür. Ama eğitimine Leipzig Sanat Akademisi’nde devam eder ve yüksek lisans derecesiyle mezun olur. İlan ve tabela ressamlığından ileride aynı kaderi paylaşacağı Erich Knauf’un yardımıyla basına yönelir. Knauf o yıllarda yerel gazete Plauener Volkszeitung’da redaktör olarak çalışmaktadır. Ohser, 1923’te Leipzig’de Neue Leipziger Zeitung’da ek redaktörü olarak çalışan yazar Erich Kästner’le tanışır; aynı gazetede Kästner yazar, Ohser çizer. 1928’de SDP’ye (Alman Sosyal Demokrat Partisi) üye olan Ohser, 1929’dan 1933’e kadar parti dergisi Vorwärts’de NSDAP’ye (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) ve partinin ileri gelenlerine karşı hayli sert karikatürler çizer.
1928’de her üçü de yani Erich Knauf, Erich Kästner ve Erich Ohser, Berlin’de çalışmaktadırlar. 1929’da Kästner’le Ohser birlikte Paris’e giderler. Ertesi yıl da Leningrad ve Moskova’ya. Aynı yıl okul arkadaşı Marigard Bantzer’le evlenir. Oğulları Christian 1931’de dünyaya gelir.
Artık dönem değişmektedir, Nasyonal Sosyalistlerin 1933’te Berlin’de yaktıkları kitapların arasında her ikisinin de çalışmaları bulunur, yani Kästner’in yazıp Ohser’in resimlediği kitaplar. Bundan sonra her üçünün yolu ayrılır, Kästner İsviçre’ye giderken, diğer ikisi ya işlerini kaybederler ya da meslekten men anlamına gelen uygulamalarla karşılaşırlar. Kästner de daha sonra Almanya’ya geri dönecek, müstear isimle çok sayıda çalışmasını yayınlayacak, iki kere Gestapo tarafından da sorgulanacaktır.
İşsiz kalan Ohser bir süre sonra Ullstein Yayınevi sayesinde siyasi içeriği olmayan çizimlerini kendi adını kullanmaksızın yayınlama izni alır. Ve 1934’te Berliner Illustrirten’de ilk Vater und Sohn resimli hikâyesini yayınlar. e. o. plauen takma adını kullanmaktadır artık. Kısa zamanda büyük bir popülariteye kavuşan bu hikâyeleri çizmeye 1937’ye kadar devam eder. Bu arada bu çizimlerden oluşan üç kitabı yayınlanır. 1943’te savaşla giderek ağırlaşan koşullar yüzünden karısı ve oğlu Berlin’den taşınırlar. Kendisi de eski arkadaşı Erich Knauf’la birlikte şehir dışına taşınır. 1940 ile 1944 arasında ise Gerhart Weise ile tanışacağı Das Reich adlı haftalık dergide çalışır. Sıkıntılı bir işsizlik döneminden sonra bulduğu bu işte politik karikatürler yapmasına izin verilir.
Tam da burada Ohser için trajik bir önemi olan Gerhart Weise’nin hayatına bakabiliriz. Bunun için önce kullandığım kaynak hakkında biraz bilgi vermeliyim. Der verschwundene Journalist (Kayıp Gazeteci), Eva Züchner’in kitabının adı. Kendi ifadesiyle bir resme, imaja, görüntüye vedadır bu kitap. Babasının hikâyesini araştırır, bulur ve yazar. Çok sayıda arşivde çalışarak tek tek topladığı bilgilerle babasının yani Gerhart Weise’nin hayat hikâyesini kurar ve kafasındaki o zamana kadar yaşattığı baba resmiyle de vedalaşmak zorunda kalır.
Babası 21 Eylül 1945’te Berlin yakınlarında Kleinmachnow’daki evlerinden saat 23.00 sularında Sovyet gizli polisi GPU (Gossudarstwennoje Polititscheskoje Uprawlenije) tarafından alınıp götürüldüğünde yazar üç yaşındadır. İşte kafasındaki resim o zamanlardan kitabı yazmaya karar verdiği günlere kadar oluşan bir resimdir.
Gerhart Weise
Gerhart Weise 15 Haziran 1913’te Dresden’de doğar. Öğretmen olan babası I. Dünya Savaşı’ndan geri dönmez. Weise daha 17 yaşına gelmeden Nasyonal Sosyalist Öğrenci Birliği’nin üyesi olsa da sosyal demokrat eğilimli annesi tarafından oradan alınır. Ancak Freiheitskampf adlı gündelik gazetede yazmaya başlar. Bu gazete Dresden’in güçlü gazetelerindendir ve gazetenin adının altındaki ibareden de ait olduğu ideolojik yapıyı anlamak mümkündür: ”amtliche Tageszeitung der N.S.D.A.P Gau Sachsen” (Gau Sachsen Almanya Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin Resmi Günlük Gazetesi.)
Gerhart Weise, Fürstenschule St. Afra gibi elitlerin gittiği bir okuldan devlet lisesine geçer ama oradan bitirme sınavlarını vermeden ayrılır. Çünkü bir an önce gazeteci olmak istemektedir. Gazeteci olarak eğitimine 1730’daki kuruluş yılıyla şehrin en eski gazetesi olan Dresdner Anzeiger’de24 Nisan 1933’te başlar.
Bu yılla birlikte artık Almanya’da ve tabii Dresden’de de her şey gayet hızlı gelişir. 1933’ten itibaren “kültürbolşevizmi” ile savaşmak maksadıyla “Sonderreferats judenfragen” (Yahudi meselesine dair özel danışma) bölümünün Alman kültür ve sanat hayatında “Entjudung”u (Yahudisizleştirme) hayata geçirmesinin sonucu olarak Dresden Operası’nın uluslararası saygınlığı olan genel müzik direktörü Fritz Busch görevinden uzaklaştırılır. Almanya’daki ilk toplu kitap yakma 8 Mart 1933’te SA’lar tarafından Dresden’deki Wattinger Meydanı’nda gerçekleştirilir. Bu 10 Mayıs’ta Almanya çapındaki kitap yakmaların genel provası gibidir. 1933 Nisan’ında Prof. Otto Dix Dresden Sanat Akademisi’nden atılır ve aynı senenin 23 Eylül’ünde “Entartete Kunst” (Soysuzlaşmış Sanat) sergisi açılır. Bu sergiye Dix, Gosy, Kirchner, Schmidt-Rottluff, Schwitters gibi ressamların eserleri konulmuştur.
Weise, Dresdner Anzeiger’de 1934 yılına kadar çalışır ve 1935’te de Reichpresseschule’ye gider. Bu, nasyonal sosyalist ideolojiye sahip basında çalışacak gazeteci, editör ve redaktör yetiştiren ve askeri eğitim benzeri bir yönteme sahip bir kurumdur. Bu kurum hem SA- Gruplar Lideri (Gruppenfühhrer) hem de Völkischer Beobachter adlı derginin şef redaktörü olan Wilhelm Weiß’ın yönetimindedir. Weise, stajyerliğinden ve okulda gördüğü eğitimden sonra Ağustos 1935’ten itibaren resmen gazeteciliğe hak kazanır. Ancak gerekli şartları yerine getirmediği için meslek listesine alınması için yaptığı başvuru reddedilir. Önceleri liberal bir yapısı olan ama giderek yeni duruma uyum sağlayan Das 12 Uhr Blatt adlı gazetede yazmaya başlar. Burada film eleştirileri de yazar. 15 aylık çalışma süresince yazdığı 130’un üzerindeki makalenin 30’u film üzerinedir. 1937’den 1939’a kadar ise legal olarak parti organı Angriff’te çalışmaya başlar. Ve 1939’da orduya alınarak Köln’deki 2. Ordu Komutanlığı’na telsizci olarak gönderilir. Reichspresseschule’nin müdürü Schwarz van Berk, Goebbels’in talimatıyla dış basın bölümüne bağlı kendine ait bir basın bürosu kurar. Bu, savaşı körükleyen propaganda araçları üretmekle görevli yeni oluşuma 1940’ta Gerhart Weise de katılır. Züchner büronun amacının müttefik savaş karşıtlarına yönelik dezenformasyon olduğunu yazar. Yeni büro için çalışma arkadaşları bulmakta zorlanmaktadır van Berk, çünkü çoğu gazeteci bir sonraki ‘yıldırım harekâtı’ için batı sınırında hazır tutulmaktadırlar. Nitelikleriyle öne çıkan Weise, Propaganda ve Halkın Aydınlatılması Bakanlığı’ndaki “savaş kadar önemli görevleri” için askerlikten muaf tutulur. 1944’e kadar bu muafiyet uzatılır. Bu gizli görevi için işgal altındaki Paris’e ve Varşova’ya gider. 1941 Ağustos’unda ise kendisi de Propaganda Bakanlığı’nda çalışan Eva Müller’le evlenir.
Das Reich
1942’nin Şubat’ında Erich Ohser’le tanışıp çalışma arkadaşı olacağı haftalık dergi Das Reich’ta yazmaya başlar. Bu entelektüel bir yayın organı olmak çabasındaki derginin lottosu şöyledir: “ulusun en iyi kafaları ulusun en önemli soruları” . Dergi Nasyonal Sosyalist ideolojisine rağmen parti organı değildir. Dergide yazan kişilerin önemli bir kısmı bu ideolojiye bağlı olmayan hatta rejim karşıtı denebilecek tanınmış yazarlar, sanatçılar ve bilim insanlarıdır. Gert Ueding’in deyişiyle dergi, propaganda amaçlı bir yayın ortamında bir vaha görevi görür hem yazarları hem de okuyucular açısından. İlk sayıda yakaladığı yüz binlik tiraj kısa sürede bir buçuk milyona yükselir.
1942 yılında Weise artık yani bir statüyle Paris’te görevlendirilmiştir. Gene aynı kurumda çalışmaktadır ama hiç askeri eğitimi olmayan ya da çok az olan ve sivil hayattaki özelliklerinin ön plana çıktığı askerler için kullanılan “Sonderführer” kapsamında teğmen rütbesi verilir. Askerlikten muafiyeti askıya alınmıştır. Aynı yıl tek çocukları Eva dünyaya gelir. 1943’te Paris’ten dönüşünde muafiyetini geri alır. O yıl Weise’nin son yazısı yayınlanır Das Reich’ta. Ve gene aynı yıl Almanya’da çekilecek filmlerin sansür kontrolü ile ilgili bir kurum olan Reichsfilmdramaturgie’ye atanır. 1934’teki yasayla Nasyonal Sosyalist hassasiyete dokunan filmlerin çekilmesi yasaklanmıştır ve aynı yasa hâlâ yürürlüktedir, ancak savaşın kaybedildiğinin anlaşılmasıyla sansür hükümleri daha da ağırlaştırılır. Senaryoların film çekiminden 4 hafta önce ilgili memurun önüne gelmesi gerekir, bu bir çeşit ön sansürdür ve aslında filmin bütün çekilme sürecinde sansür kurumu işlevini sürdürür. Weise’nin de buradaki görevi yapım şirketlerini kontrol etmektir.
Kasım 1943’te ağır bombardıman altında bakanlıklar, elçilikler yanarken içinde Weise ailesinin evlerinin de bulunduğu birçok ev harabeye dönüşür. Ocak 1944’te aile Berlin’in dışındaki Kleinmachnow’a taşınır. Weise de 1944 yazından itibaren sansürdeki işine geri döner.
Ohser'in son zamanları
Bu noktada Erich Ohser’in hayat hikâyesine tekrar dönmemiz gerekir, zaten bundan sonrası Weiser ile yollarının çakışmasıdır.
28 Mart 1944’te Ohser ve yakın arkadaşı editör, şarkı sözü yazarı Erich Knauf tutuklanırlar. Bombalamalar yüzünden onlar da Berlin dışındaki Kaulsdorf’a taşınmışlardır. Aynı evde komşuları Bruno ve Margerete Schultz da ikamet etmektedir. Fotoğrafçı ve editör olan Bruno Schultz aynı zamanda SS’de teğmen ve Wehrmacht’ın propaganda dairesinde şeftir. Eva Züchner kitabında Bruno ve Margerete Schultz’un diğer faaliyetlerini de şöyle betimler: “dinliyorlardı, kaydediyorlardı ve gösteriyorlardı”. Gene aynısını yaparlar ve 22 Şubat 1944’te Bruno Schultz, Propaganda Dairesi’ndeki üstü Hans Leo Martin’e yazılı bir başvuruda bulunur. Knauf ve Ohser’in bir bombalama sırasında hep beraber bulundukları sığınakta Goebbels, Himmler ve Hitler hakkında “bozuk fikirleri”ni “zaptedilemez” bir şekilde gayet açık bir şekilde tekrarladıklarını yazar. 11 Nisan 1944’te orduyu bozucu ve düşmanca fikirlerinden ötürü idama mahkûm olur Knauf. Aslında yaşasaydı Ohser de idama mahkûm olacaktır, ancak kararın çıkmasından bir hafta önce tutuklu olarak kaldığı yerde intihar eder. Knauf ise 2 Mayıs 1944’te giyotinde başı kesilerek idam edilir.
Özellikle 1942/43 Stalingrad yenilgisiyle verilen idam cezaları çok artmıştır. Orduyu küçük düşürmek idamla cezalandırılır. Bizdeki adıyla aslında askerlikten soğutma anlamına da gelecek olan bu eylem cephedeki askerin moralini bozar endişesiyle sadece açık alanlarda ya da kalabalık insan topluluklarına söylendiğinde değil, bir şekilde dolaşıma sokulduğu anlaşıldığında da idam cezasıyla cezalandırılır. Toplumun bu şekilde ihbarcılar ve ihbar edilecek şüpheciler şeklinde birbiriyle sessiz bir savaşa koyulduğunu yazıyor Eva Züchner.
Bu trajedide Weise’nin rolü nedir? Eva Züchner’in annesi yıllar sonra kızına “o zaman az kalsın onu terk edecektim” der, çünkü Weise eşine bakanlıktaki ilişkilerinden dolayı Ohser ve Knauf’un başına geleceklerden haberi olduğunu anlatır. Eşi bu durumu arkadaşlarına haber verip onları uyarması gerektiğini söylese de Gerhart Weise bunu reddeder.
Önceleri babasının Ohser ve Knauf’u uyarmamasından rahatsız olduğunu ama bunu yapmanın da kendisi ve ailesi için riskli olduğunu hissetmiş olabileceğini düşünür Züchner. Bunun babası için ağır olduğunu, hem pişmanlık hissi hem de koruma ve korku duygusuyla bir parçalanmışlık yaşamış olması gerektiğini düşünerek onu yargılamaya cesaret etmedim diye yazar. Ancak dava dosyalarından babasının rolünün sadece arkadaşlarını uyarmamakla sınırlı kalmadığını öğrenir. 24 Mart 1944’te Propaganda Bakanlığı Devlet Sekreteri Leopold Gutterer, Gestapo Şefi Heinrich Müller’e içeriği Knauf ve Ohser’le ilgili olan gizli acele bir mektup yollar. Mektupta Reich Dramaturji Dairesi’nden bir uzmanın Schultz’ların iddialarının doğruluğunu onayladığı notu da vardır. Bu mektubun yollanmasından dört gün sonra Knauf ve Ohser tutuklanır. Gizli mektubun içindeki not Gerhart Weise tarafından yazılmıştır ve kendisine Schultz’un geldiğini, duyduklarını anlattığını, onlar hakkında anlatacak daha çok şeyi olduğunu söylediğini yazarak Ohser ve Knauf hakkındaki iddiaların inanırlığını onaylar.
Eva Züchner babasının bu meseledeki rolünü keşfetmesinin onunla ilgili kendi kurduğu resmin son parçalarını da kırıp bitirdiğini söylüyor. Derinlerdeki bir korkuyu saklayan insanın savunma mekanizması bir başka zamanda da arkadaşını ihbar etmesine yol açar mı? Bunu soruyor Züchner.
Gerhart Weise savaşın sona ermesinden ve Kızıl Ordu’nun ailesiyle oturduğu Kleinmachnow’u 25 Nisan 1945’te işgal etmesinden sonra birçok meslektaşı ve tanıdığı gibi tutuklanmaz. Eva Züchner’in annesine göre hiçbir zaman parti üyesi olmadığı için, eline hiç silah almadığı için ve hiçbir zaman anti-Sovyet propaganda yapmadığı için korunmuştur. Anti-Sovyet propaganda yapmadığı doğru değildir ama belki de Almanya’nın batı tarafı kendisi için daha az güvenli olacaktır diye yazar Züchner, çünkü anti –İngiliz ve anti-Amerikan propagandaya daha yoğun bir şekilde katılmıştır. Entnazifizierung (Nazi tasfiyesi) sürecinden nasıl geçtiği konusunda yaptığı araştırmalardan bir sonuç alamaz Züchner ama bölgenin Sovyet yönetimi tarafından seçilen belediye başkanı Weise’nin arkadaşıdır ve yazarın tahminince kendisi için bir “temiz kâğıdı” düzenlemiştir. Kısa sürede gazeteci olarak çalışma izni çıkar. Bu arada 22 Temmuz 1945’te Ost-CDU (Doğu- Alman Hıristiyan Demokrat Birlik)’nun resmi yayın organı olan Neue Zeit’ın ilk sayısı çıkar. Haziran 1945’te kurulan Ost-CDU’nun kurucuları arasında Weise’nin yakından tanıdığı kişiler de vardır. Gazete Sovyet yönetimi tarafından ‘faşist eğilimleri’ yüzünden baskı altında tutulur ve gazetenin eğilimleri ve gazeteyi çıkaranların geçmişi diğer çalışanların ve o çevredekilerin de geçmişlerinin sorgulanmasını getirir. Gerhart Weise’nin Eylül 1945’te Sovyet Gizli Polisi tarafından götürülmesini bunlarla ilişkilendirir Eva Züchner.
Bu hikâye değişik açılardan hayli trajik. Eva Züchner’in kitabının 2004’te basıldığını düşünürsek Almanya’da kişisel yüzleşmelerin ne zamandan beri sürdüğünü, bitmediğini, bitemediğini de fark ederiz. Erich Ohser ve Gerhart Weise’nin merkezinde oldukları bu hikâyenin aslında hemen her hikâye gibi çok parçası var. Bunları sıralamaya kalkarsak arkadaşını ihbar eden bir babayla karşılaşmanın kişisel olarak yıpratıcılığının yanı sıra burada aynı yoğunlukta ve çaresizlikte olmamakla birlikte sistemin içinde yer alan insanlar söz konusu. Sistemin korkutucu kolu, yenilgisi kesinleşmeye başladıkça nerelere kadar uzanmaya başladı? Ohser ve onun gibi birçok rejim karşıtı olduğu bilinen yazarın, sanatçının önemli bir kısmı Almanya’da kalıyor ve çalışıyorlar. Bunun değişik sebepleri olabilir. Göç etmenin her zaman çok kolay göze alınabilecek bir şey olamadığı ortada. Almanya’da kalmayı tercih edenler ve sistem karşıtı olanlar açısından bir iç göçten bahsedilse de sonuç olarak direnişe geçmediğiniz sürece kalıp da ne yaptığınız bir soru. Özellikle yayın dünyasında olanlar açısından propaganda çarkına kapılmadan çalışmanın inceliklerinin neler olduğu bir diğer soru. Ohser hakkında araştırmalarıyla tanınan Detlef Müller Vater und Sohn çizimlerine dikkatle bakıldığında ve Das Reich’taki çizimlerinde bir sistem eleştirisinin görüldüğünü yazıyor. Hakkında karikatürlerinde Yahudi düşmanı öğelerden kaçındığı yazılır. Ohser’in Das Reich’ta politik karikatürler çizmesine izin verildiğini yazmıştım yukarıda. Artık Almanya’nın düşmanlarını karikatürize eder, İngiltere, Amerika ve Sovyetler Birliği’ndeki savaş devam ederken ve toplama kampları diğer kurbanların yanı sıra Sovyet vatandaşlarıyla da dolarken Sovyetler Birliği’nin karikatürlerini yapar. Ohser son kertede SPD üyeliği bilinen, Vorwaerts’de çizdiği karikatürlerin unutulmadığı bir çizerdir ve dönemin gazete ve dergilerinde çizdiği karikatürler korunmasına yetmemiştir. Dönemin basın organlarında çalışmanın propagandaya dolaylı ya da doğrudan katkısı olduğu ortadayken kelime araları, çizgilerin gerisine saklandığı iddia edilen eleştirel ton okuyucuya ne kadar ulaşır, bu belirsizlik bir işbirliğine yol açmaz mı, bu tip bir işbirliği kişiyi nereye kadar korur? Kolektif suçun tanımı nereye kadar uzanır?
Bu anlatıdaki üçüncü kişi Eva Züchner’e gelince babasının hayat hikâyesini arşivleri kullanarak tek tek yeniden kuruyor ve tabii aslında sadece babasıyla değil, çevreyi genişletirsek annesiyle, komşularla, ebeveynin çalışma arkadaşlarıyla ve aslında babasının yaşam alanını oluşturan toplumsal atmosferle de hesaplaşıyor. Kafasında yıllar boyu oluşmuş olan baba resminin yıkılmasına yol açtığını yazıyor demiştim yukarıda. Sanırım yıkılanın yerine konacak benzer bir şey olmayacağını bilerek girilmesi gereken bir yol bu. Kişisel yüzleşmelerin rolü azımsanmayacak kadar önemli diye düşünüyorum. Bu hikâyenin trajik yanı aslında bir sonu olmaması diye bitiriyor Eva Züchner kitabını. Bilinmeyen bir baba bilinmeyen bir mezarda yatmaktadır. Eva Züchner için de yeni bir baba resmi yok artık! Ama Gerhart Weise’nin hikâyesi var. (PE/NV)
Kaynaklar
Eva Züchner, Der verschwundene Journalist. Eine deutsche Geschichte, Berlin Verlag, 2010.
Gert Ueding, “Ungeheuer aus der Tiefe- Der politische Zeichner Erich Ohser”, Die kulturelle Moderne zwischen Demokratie und Diktatur (der. Bernd Wirkus) içinde, Univeritätsverlag, Konstanz, 2007, s.335-346.
Detlef Manfred Müller, Erich Ohser - e.o.plauen (1903 -1944) -Vater und Sohn & die Berliner Illustrirte Zeitung der Jahre 1934 -1937. Ein Idyll mit dopppeltem Boden?, Katalog kitabı, Galerie e.o.plauen, Plauen 2009.
* Bu yazı Toplumsal Tarih dergisinin 224. sayısında yayımlandı.