"The Babadook" (Karabasan), Avustralyalı kadın yönetmen Jennifer Kent’in hem senaryosunu yazıp hem de yönettiği ilk uzun metrajlı filmi.
The Babadook / Karabasan |
Yön: Jennifer Kent Oyn: Essie Davis, Daniel Henshall, Tiffany Lyndall-Knight Yapım yılı: 2014 |
Ülkemizde seyircinin karşısına ilk olarak 33. İstanbul Film Festivali’nde çıkan film, dün vizyona girdi.
Korku filmi türüne yenilikçi bir bakış getiren Karabasan’da yönetmen kamerasını uzaklardan, bilinmezlikten, uzaydan ya da o tür bir yerden gelen değil, tam da içimizdeki, evimizdeki, bilinçaltımızdaki canavara çeviriyor.
Kocası kendisini doğum yapmak üzere hastaneye götürürken trafik kazasında ölen Amelia, bu korkunç kazanın üstünden yedi yıl geçtikten sonra oğlu Samuel’le birlikte yaşamakta ve hâlâ bu trajedinin ağırlığı altında ezilmektedir. Bir yandan çalışıp hayatını kazanmak zorunda olan bu yalnız anne bir yandan da oğlunun “tuhaf” ve “uyumsuz” bir çocuk olmasıyla uğraşmaktadır. Basit bir çocuk masalı gibi görünen bir kitabın içindeki “Babadook” adındaki canavar hayatlarına musallat olunca olanlar olur ve çocuğunun hayattaki tek yakını ve koruyucusu olan anne bir anda en büyük düşmanı haline gelir.
Tehlike, tehdit, canavar
Korku türü sinemada ya çok fazla sömürüldü ya da bizler çok fazla (iyi / kötü) örneğine maruz kaldık. Teknolojik gelişmelerin de yardımıyla olay örgüsü, senaryo ya da kurguya önem veren filmler azaldıkça gücünü görsellikten almaya çalışan zayıf hikâyeler sardı etrafımızı.
“Korku mu? Yok kalsın” benim gibi türün meraklılarının bile en çok kurduğu cümlelerden biri haline geldi.
The Babadook’u diğer örneklerden, türdeşlerinden ayıran en önemli faktörlerin başında klişeleşmiş yaratık / canavar kalıplarının dışına çıkıp anne – oğul ilişkisinin arasına acımasızca girerek “ideal alenin (ilişkinin) içine dışarıdan giren tehdit” yerine bu tehdidi (tehlike / tehdit / canavar) tam da ilişkinin ortasına oturtmak geliyor.
Hem yaşadığı kaybın hem de yüklendiği büyük sorumluluğun altında ezilen anne oğluyla ve etrafındaki dünyayla bir çeşit sevgi – nefret ilişkisi yaşarken yönetmen Kent mekan, dekor, ışık, ses ve müzik kullanımıyla seyirciye de izlediği şeyin güvenilirliğini ve gerçekliğini bir ilk filmden beklenmeyecek beceriyle sorgulatıyor.
İçinizdeki canavarla yüzleşmek için
Böyle bir senaryonun ve filmin bir kadın yönetmenin elinden çıkması bize kalırsa Karabasan’ı daha da önemli kılan etmenlerden biri. Yorgun ve hayata küsmüş anne rolünde Essie Davis ve yaşından beklenmeyecek bir performans sergileyen Noah Wiseman’a özellikle dikkat diyoruz.
“Ay korkarız” ya da “Nasıl olsa olmamıştır” demeyin, içinizdeki canavarlarla yüzleşmek için, o da olmazsa iyi bir film izlemek için The Babadook / Karabasan’ı izleyin. İyi seyirler. (GÖ/HK)