Soner Sert, 2011’de Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun olduktan sonra iş cinayetlerini konu alan kısa filmler çekerek yönetmenliğe başladı. Yönetmenin iş cinayeti temalı çektiği üç filmin ardından, güvencesiz çalışan bir inşaat işçisi üzerinden iş cinayetlerini ele alan dördüncü ve son filmiyse ‘Baba’.
Türkiye’deki birçok ulusal ve uluslararası festivalde gösterilen filmin Mayıs’ta yapılması planlanan, ancak Soma iş cinayeti nedeniyle ertelenen galası 1 Ekim 20:30’da İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Deneyimlediği ve hassasiyeti olan konularda filmler çektiğini ifaden eden yönetmen, ‘Baba’yı çekmesinin nedeniniyse şöyle anlatıyor: “Son dönemlerde artan iş cinayetleri ile ilgili bir film yapmaya ve bu sorunu feodalizm ve kapitalizm ekseninde ele almaya çalıştım” ve ekliyor “gelin iş cinayetlerini en aza indirelim”.
“Baba”nın yönetmeni Soner Sert ile film, filmin çekim süreci, son dönemlerde artan iş cinayetleri ve gelecek film projeleri hakkında konuştuk.
İşçilerin gözünden çekilen filmler
İş cinayetlerini konu edinen filmler çekiyorsunuz; bir bir sinemacı olarak bu soruna nasıl yaklaşıyorsunuz?
Açıkçası emek-sermaye ilişkisinde tavrını emekten yana koyarak filmler üretmeye çalışıyorum. Filmlerimin konusu kaynağını toplumsal meselelerden alıyor. Bugüne kadar dört kısa film çektim. Hepsinin ana karakteri işçiydi; yani geçimini emeğini satarak sağlayan emekçilerdi. Örneğin, 2012 yapımı ‘Köprü’ filminde Van depremini, göçmen işçilerin gözünden anlatmıştım. Diğer filmim zorunlu göç sonrası, aidiyetsizlik hissettikleri bir yerde emeğini satarak geçinen ve dönüşen bir aileye odaklanmıştı. Son çektiğim film ise ‘Baba’ ve yine iş cinayetleri ile ilgili. Ele aldığım her konu dramatize etmeye ve edilmeye çok müsait aslında. Ancak olabildiğince ajitasyon ve propagandadan uzak durup seyircinin kendisine sorular sormasını amaçlıyorum aslında.
“Baba”, güvencesiz çalışan bir inşaat işçisi üzerinden iş cinayetlerini ele alıyor. Sizi etkileyen belirgin bir iş cinayeti var mıydı; yoksa Türkiye'de yaşanan iş cinayetlerinin varlığı ve son yıllardaki artışı mı bu konuyu seçmenize neden oldu?
1950’den bu yana yaklaşık 60 bin işçi iş cinayetlerinde öldü. Son on yılda ölen işçi sayısı ise 13 bin dolayında. Liberalizmin yükseldiği dönemlerde iş cinayetleri artışı oluyor. Tanıdıkları ya da akrabaları üzerinden ihale alıp, taşeronlara iş yaptıran büyük patronlar işçi sağlığı ve çalışma koşulları üzerine ne düşünebilir ki? Amaç hep aynı. ‘Büyüklerine’ karşı mahcup olmamak ve işi olabildiğince çabuk bitirmek. Geçen her saniye onların para kaybetmesine sebep oluyor. Ama bir işçinin ölümü onların nezdinde hiç önemli olmuyor. Nasıl olsa aynı ücrete çalışan başka birini bulabileceklerini düşünüyorlar.
Bir şeyi öğrendikten, farkına vardıktan sonra artık görmezden gelemezsin ya benimki de tam olarak o misal. Babam inşaatlarda, şantiyelerde göçmen işçi olarak çalışıyordu ve onu gözlemliyordum. Büyüyünce birçok şeyi anlıyorsun tabii. Çünkü ‘hikaye’ bir yerde sana dokunuyor ve sonrası geliyor işte.
Bir önceki filminiz ‘Köprü’de Van depremini inşaat işçilerinin gözünden anlattığınızı söylediniz. Peki “Baba”da inşaat işçilerinin gözünden anlatmak istediğiniz bir olay var mı?
‘’Baba” aslında bir anti-kahraman filmi çünkü ana karakter yapmaması gerekeni yapıyor. İskeleden düşüyor, sakat kalıyor, iş arıyor ve yapmamak istediği bir işe giriyor. ‘Bir şey ancak zıttı ile anlatılırsa anlam kazanır düşüncesinden doğan bir film aslında. ‘’Baba’’, hak talebinde bulunmuyor, gidip şantiyede çalışan işçileri örgütlemeye çalışmıyor, şantiyeyi işgal etmiyor, mahkemeye başvurmuyor. Gerçi başvursa da ne değişir ya… Demek istediğim, itiraz etmiyor. İskeleden düşüyor ve yaşamına devam ediyor. Çünkü ailesine bakmakla yükümlü…
Filmi çekerken seyirciyi biraz rahatsız etmek istedim. Seyircinin empati kurup biz buyuz, izlediğimiz filmdeki karakteriz hissine kapılmasını istedim. Sabredeceğiz diye bu köhne işleyişe boyun eğiyoruz. Ve bu işleyişe biraz cesaret gösteren kişileri kahramanlaştırıyoruz. Halbuki, olması gereken o. Ancak ‘Baba’ tam olarak işleyişe uyum sağlıyor ve bedeninin başka bir yönünü kullanarak para kazanmaya devam ediyor.
Figür olarak neden “baba”yı seçtiniz? Biraz baba karakterini tasvir edebilir misiniz?
Hikaye oluşmaya başladığı anda, karakteri daha çok köşeye sıkıştırmaya çabaladım. Çocukları olması, çalışmak zorunda olması anlamına geliyordu onun için. Bu da hikayenin finali için belirleyici oldu.
Ayrıca feodalizmden kapitalizme geçemediğimiz düşüncesi üzerinden kurgulanmış bir hikaye var ortada. Bununda film senaryosuna şöyle bir etkisi oldu, tutuculuk ve muhafazakarlık etkisi altında, babasından gördükleri ile büyüyen bir adam… Aynı zamanda her koşulda ailesinin geçimini sağlamaya uğraşan bir adam. Eşinin çalışmasını istemiyor ve bu yüzden kendisi 24 saat çalışmayı göze alıyor. Hem kendine, hem de çevresine, ailesine iyi baktığını ilan etmek zorunda çünkü.
“İş cinayetlerini normalleştirmemeliyiz”
Bildiğim kadarıyla filmin ilk gösterimi Soma katliamı nedeniyle ertelenmişti. Niçin peki?
Politik konjonktür bunu gerektirir elbette ki ama bu kararın insanı yanı çok ağırdı. Bir şey önlenebilir olursa kazadır ama bir şey sürekli olur ve o sürekli olan şey engellenemez ise bu cinayettir. Toplu cinayetler ise bildiğiniz gibi katliam olarak nitelendirilir. Soma sonrası iş cinayetleri üzerine bir film göstermek doğru olmazdı. Daha dün on işçi iş cinayetlerinde hayatını yitirdi. Ancak toplu bir katliam olduğu için dikkat çekti. Halbuki farklı şehirlerde farklı işkollarında zaten her gün en az on işçi ölüyor. Bunu normalleştirmemek gerek.
Son günlerde Torun Center inşaatında yaşanan iş cinayeti de tam üstüne geldi aslında bu röportajın. Soma faciası nedeniyle gösterimi erteleyen bir yönetmen olarak neler söylemek istersiniz?
İş cinayetlerinin bir sistem sorunu olduğuna inanıyorum. Neo-liberal politikalar arttıkça iş cinayetleri çoğalıyor. Dolayısıyla bugün bu sistem ile yaşıyorsak, ben üstüme düşen misyonu kabul ediyor ve olabildiğince iş cinayetlerini gündemde tutmaya çabalıyorum. Ve sadece tanı koymakla kalmıyor, taşeronluğun kalkması ve İLO (İnternational Labor Organization- Uluslar arası Çalışma Örgütü) sözleşmesinin kabulü için çabalıyorum. İlk etapta bunlar, ölümleri en aza indirebilir sanırım.
Maalesef ki şunu da söylemek gerekir: Soma unutuldu. Soma’da ve Torun Center’da iş cinayetleri yaşandı ve görünen o ki yaşanmaya devam edecek… Toplumsal ve siyasal muhalefet üzerine düşeni yapmalı ve iş cinayetlerini olabildiğince gündemde tutup, siyasal erke bir yaptırım gücü sağlamalı. Başka konularda da film yapabilirdim ama iş cinayetlerini tercih ettim. Şili’de yaşanan maden kazasını hatırlayın. Oradaki insanları hiç tanımamamıza ve göremeyecek olmamıza rağmen, Soma’da hissettiğimiz duyguların aynısını hissettmiştik. Ve günlerce onların o kuyudan çıkmasını bekledik. Meseleye emek-sermaye ilişkisinde bakarsak, buna şaşmamalı. Çünkü canımızı yakan şeyler aynı ve canımızın yanmaması için bizi üzebilecek olan şeyleri, egemenlere dikte etmek zorundayız. Zorunda olmalıyız. En azından ben, film üreterek bu meseleyi gündemde tutmaya çabalıyorum.
“Kültür Bakanlığı filme destek vermedi”
Film ekibi gönüllülük esasına dayalı mı çalıştı? Kolektif bir proje olduğunu söylemek mümkün mü?
Evet, gönüllülük esasına göre çekildi. Filmin oyuncusu Kadim Yaşar, ulaşımını kendi sağladı, ekipten çalışan kimse para almadı. Ancak bunun zorunluluktan olduğunu söyleyebilirim. Filmi çekerken bütçemiz, sponsorumuz ve bir yapımcımız olsaydı daha iyi olurdu. Çünkü emeğin karşılığı teşekkürle olmaz. Dolayısıyla filmin kazandığı akçeli ödülleri, gösterim ücretlerini ya da TV satışlarını ekibe eşit olarak dağıtacağım.
Çekimler ne kadar sürdü ve nerelerde yapıldı?
Çekimler bir hafta sürdü. Gün içerisinde sekiz saatten fazla çalışmayarak bir set programı oluşturduk. Akşamları çektiğimiz görüntüleri izleyip notlar aldık ve çekimlerin üzerine tartıştık. İçimize sinmeyen yerleri bir daha çektik. Filmin tamamı İzmir’de çekildi. Bir bölümü Film Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisans yaptığım Dokuz Eylül Üniversitesi’nde, bir bölümü Gaziemir, Basmane, Kemeraltı ve Narlıdere’de çekildi.
Peki filmin bütçesini nasıl sağladınız?
Yaptığım işlerden kazandığım küçük bir bütçe ile karşıladım. Kültür Bakanlığı ve Türsak fonuna başvurdum. Sinema lisansı okumama, sinemada yüksek lisans yapmama, 150 tane festivale katılıp ödüller almama rağmen destek vermediler.
Baba karakterini oynayan Kadim Yaşar tanınan bir oyuncu. Amatör ya da gerçekten inşaat işçisini olan birini oynatmayı düşündünüz mü bu rolde?
Bütçesiz bir filmde, amatör ya da geçimini gerçekten inşaat işçiliği ile yapan biriyle çalışırsam onun günlük kazancını da karşılamam gerekecekti. Kadim Yaşar ile daha önce de beraber bir kısa film yapmıştık. Mimiklerini ve jestlerini bildiğim bir oyuncu. İkimiz için de birlikte çalışmak oldukça kolay oldu.
Filmin galası 1 Ekim’de İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Film daha önce hangi festivallere katıldı ve bu kapsamda filmin gösterimi gerçekleştirildi mi hiç?
25. Ankara Uluslar arası Film Festivali’nde ülke prömiyerini yaptık. 9. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nde, dört ilde filmin gösterimi yapıldı. Ardında Sivas’ta ilk kez düzenlenen film festivalinde gösterildi. Film, Ekim sonunda 3.Ayvalık Uluslararası Film Festivali ‘Uluslararası Yarışma’ bölümünde yarışacak.
İstanbul Sinematek’te Mayıs’ta filmin oyuncusu Kadim Yaşar’ın katıldığı bir gösterim yaptık. Haziran’da Ankara Uluslar arası Film Festivali’nde ve Ankara’da bağımsız bir kuruluşta birer gösterim yaptık. İzmir’de Ege ve Ekonomi Üniversitelerinde de öğrenci gösterimi gerçekleştirilmişti.
Davet gelirse her yerde ücretsiz gösterimler yapabiliriz elbet. Ankara’da bir gösterim olabilir diye duruyor önümüzdeki zamanda. Olabildiğince katılmaya çalışıyoruz gösterimlere.
Gelecek film projelerinde kadın işçi hikayesi
Gelecek film projelerinizde iş cinayetlerine yer vermeye devam edecek misiniz? Başka toplumsal sorunlara değinmeyi düşünüyor musunuz?
Kadın işçi meselesi üzerine bir uzun metraj yazıyorum. Yine bir anti-kahraman hikayesi olacak. İş cinayetlerini olabildiğince gündemde tutmaya devam edeceğim ama şu an yazdığım hikaye iş cinayetleri ile ilgili değil.
Son olarak bir yönetmen olarak Türkiye ve Türkiye Sineması dair neler söylemek istersiniz?
Türkiye Sineması adına son günlerde yaşananlar çok sevindirici. İyi gidiyor ve önümüzdeki yıllarda daha da iyi olacak sanırım.
Türkiye için aynı şeyleri düşünemiyorum maalesef. Biliyorum, birçok sorun var. İnsan hakları ihlalleri, toplumsal barış ve yoksulluk… Henüz iki gün önce on işçi iş cinayetinde öldü. Daha Kürt bir çocuk Kürtçe konuştuğu için öldürüldü. Çarşı, Gezi’de darbe yapmakla suçlandı. Anlaşılıyor ki sorunların hepsini aynı anda çözemeyeceğiz. Ve gelin ilk adım olarak iş cinayetlerini en aza indirelim. (MF/HK)