Bakü hummalı bir şantiye görünümünde. İnşaat furyası kenti toza toprağa ve gürültüye boğmuş. Hazar denizi kıyısında nasıl olduysa kalmış son bir kaç çay bahçesine sığınmak da yetmiyor, gürültüden tozdan kaçmak deniz kıyısında bile mümkün değil, çünkü oralar da ‘’yeni kaldırım döşeme’’ gibi bizim pek iyi bildiğimiz ve sevdiğimiz bir faaliyetin kıskacındalar.
Bir zamanlar Elmar Hüseyinov’la oturduğumuz çay bahçesinin yakınlarına geldiğimde, değil içeri girmek, o tarafa doğru bakmakta bile zorlanıyorum. Hazar’ın "neft" yüklü sularına doğru çeviriyorum başımı. Bu gözüpek gazeteciyle saatlerce konuşmuştuk burada. Bir semaver dolusu çayı içerek. Ve bir kaç ay sonra, internetten ölümünü öğrenmiştim Elmar’ın. Tam evinin olduğu kata çıkmışken, babası kapıyı açmış oğlunun içeri girmesini beklerken, açık kapının önünde vurularak susturulmuştu Elmar.
Elmar’ın öldürülmesi, bazı meslektaşlarınınsa hapse girmesi, Azerbaycan’ın yürekli gazetecilerini susturamamış. Bu ülkenin en ‘’yahşi’’ yanı belki de bu bir avuç yüreği kaleminde atan gazetecinin varlığı. Gerçekten müthiş ‘’yahşi’’ yoldaşlar bunlar. Her sabah Musavat’ın sayfalarında korkusuzca iktidarı eleştiriyorlar. O iktidar ki, babadan devraldığı diktatörlük düzenini aynı sertlikle sürdürüyor, muhaliflerini aynı acımasızlıkla bertaraf ediyor. Ama Musavat’taki meslektaşlar gerçekten gözüpek gazeteciler. Diğer gazetelerin cesaret edemediği bir şekilde ülke gerçeklerinin tümüne ayna tutuyorlar. Toplumun içindeki yozlaşmayı ortaya döküyor, sorumlulardan ısrarla hesap soruyorlar. Hem de öylesine esprili bir tarzda yazılmış ki, en ciddi, en kara yorumları okurken bile bazen bir kahkaha patlatıveriyorum ve meslektaşımın kıvrak zekasına şapka çıkarıyorum, kafamın içinde alkış tutuyorum.
Seçimler sırasında örneğin, gazetenin yazarlarından Zamin Hacı "Ölü Gün" diye adlandırdığı yazısında, muhalefetin boykot ettiği, sadece kukla adayların katıldığı ve oğul Aliyev’in yine başkan seçildiği "demokrasi taklidinin" gülünçlüğünü anlatıyor ve yazısını şöyle noktalıyor: ‘’Bu tür seçimler yerine, eskiden padişah tahta geçerken kuş uçurulması gibi bir şey yapmak daha demokratik olurdu. Neden kuş uçurtmadınız cenaplar?’’
Yine bir başka yazısında ordu içinde son zamanlarda ardı ardına gazete sayfalarına düşen anlaşılması güç ölümlere dikkat çekerek savunma bakanını ve genel olarak sistemi sorguluyor: ‘’Tank patladı üç asker öldü ne demektir? O askerlerin her biri insandı, arzuları, ümitleri mahvoldu. Siz hiç şimdiye kadar ‘Mercedes patladı, villa uçtu, jakuzi taştı, üç general öldü’ türünden haber işittiniz mi?’’
Halid Kazımlı ise petrol uğruna bu seçimlerin gülünçlüğüne göz yuman ve Azerbaycan için "ileri bir adım" diye niteleyen Avrupa Birliği'ni şöyle tanımlıyor: "Avrupa’nın siyasi çevrelerini artık ikiyüzlülükle kınamak olmaz, onlar geometrik şekiller gibi çok yüzlüdürler."
Ve o AB buraya gazetecilik dersleri verdirmek için kendi eğitmenlerini, gazetecilerini yolluyor. Bir açıp okusalardı şu Musavat’ı Avrupalı eğitmenler. Öğrenecekleri çok şey olurdu. (ND/EÜ)