Başka Sinema'nın düzenlediği 2.Ayvalık Film Festivalinde belgeseller önemli yer tutarken seyirci, genelde televizyonda seyredilenlerden farklı belgeselleri bağrına bastı. Belgesellerin de senaryosu olabileceği, fakat mevzu gerçek hayat olunca hadiselerin gidişatına göre filmin yön değiştirebileceği de layıkıyla anlaşıldı.
Futbol'un yaşayan efsanesi Maradona hakkındaki belgesel, daha önce Ayrton Senna ve Amy Winhouse'u bize yakından tanıtan Asif Kapadia'nın usta elinden zevkle izlendi. Genç yönetmen Ece Ger, uzun yıllardan beri Ayvalık'a yerleşmiş Serdar Ateşer'in tempolu müziği eşliğinde seyirciye unutulmaz bir karakter, "dünya vatandaşı" Jim Haynes'i tanıttı.
Amerikan rüyasının yerlerde sürünen ve Hint kenevirinden medet uman halini, İtalya'lı yönetmen Fabrizio Maltese California Dreaming ile gördük. 30 sene boyunca İslam'ın "yapmacık" bir haliyle yönetildiklerini söyleyen ve devrim sonrası Sudan'da Sufizm'in değerlerine dönme sevincinden dem vuran Souhaib Gasmelbari Ağaçlardan Bahsetmek filminde birbirinden şirin ve muzip dört sinemacıyı adeta ölümsüzleştirdi.
Diego Maradona
Arjantin'in dünyaya kazandırdığı "cambaz" oyuncu Maradona yalnız futbolla değil, özel yaşamıyla da gündemdeydi. Milli futbol takımındaki parlak performansları bir yana, bilhassa İtalya'nın Napoli kulübünde uzun seneler boyunca top koşturup takımın daha önce görülmemiş başarılarına imza atması onu adeta "tanrı" seviyesine yükseltmişti. Oysa, belgeselde izlediğimiz, dönemin ayrıntılı arşiv görüntülerinde, yıllar boyunca muhafaza edilmiş başarı grafiğinin arkasında dopingin, hatta yüksek dozda uyarıcıların olduğu ima ediliyor.
Ne de olsa, sevildiği kadar antipatik bulunan zıpır futbolcu Napoli'de sanki mafyanın koruması altında yaşıyor, kendisine rahatlıkla tedarik edilen kokain ve diğer maddeleri bulmakta hiç zorluk çekmiyordu. Özel hayatının ve spor kariyerinin iyiye gitmediğini fark ettiği zaman bile bir şekilde Napoli'de kalmaya mecbur edildiğini de hissediyoruz. Bunda, yakın arkadaş olduğu Camorra'nın önde gelen simalarından Luigi Giuliano'nun payı yüksekti. Belgeselde de kısaca anılan futbolun bir diğer efsanesi Pele, bir ara Maradona'nın gençlere iyi bir örnek teşkil etmediğini belirtmişti. Sık sık olduğu gibi hiddetlenen Maradona bunun üzerine karşı saldırıya geçmiş, Pele'nin eşcinsel tecrübesine dikkat çekmişti. Belgeselde futbolun olmazsa olmaz görüntülerinden, homoerotik dozu yüksek soyunma odası sekanslarına doyuyoruz. Zafer sarhoşluğu içinde çıplak futbolcuların birbirlerine coşkuyla ilgi göstermesi bildik dinamiklerden olsa da, Maradona'nın Luigi Giuliano ile olan aşırı yakınlığı aralarında bir yakınlaşma olabileceğine de işaret. Fakat filmde oynak futbolcunun daha çok kadınlarla ilişkileri, İtalya magazin dünyasının göz bebeği, gayrı meşru oğlu bilhassa ön plana çıkarılıyor.
130 dakikalık yapım Ayvalık'ta, zengin arşiv görüntülerinin kıvrakça kurgulanması sayesinde kendini heyecanla izlettiren, biyografik belgesel hususunda doyurucu bir netice olarak yorumlandı.
Jim Haynes
İnsanları birbirine tanıştırarak dünyanın daha iyi bir yer olacağını inanan ve kendisine "mutlu anarşist" diyen Jim Haynes, Paris'teki evinde mütemadiyen çok kalabalık partiler düzenlemekte.
Tesadüfen yolu Jim'le çakışan yönetmen Ece Ger herkesçe çok sevilen bu özel kişiyi belgeseliyle ölümsüzleştiriyor. Oyuncaklı ve tempolu senaryosu ve kurgusuyla seyirciyi eğlendirirken aynı zamanda hayat hakkında düşündürüyor, pozitif enerji yayıp adeta ilham veriyor. 1960'larda filizlenen özgürlükçü ve dayanışmacı ortamında ucuz kitap basan bir yayınevi açmış, öncü ve radikal Traverse Tiyatrosu'nu kurmuş ve Edinburgh'da Fringe'i başlartmış Jim'in hayat hikayesini izlerken etkilenmemeniz mümkün değil. Yeraltı pop kulübü U.F.O'nun, I.T. gazetesinin ve London Arts Lab'ın kurulmasında işbirliği yapmış öylesine verimli bir şahsiyet size de kesinlikle ilham verecektir.
Bunda, yönetmenin Özcan Vardar'la beraberce kotardığı kıvrak kurgunun yanında Jim'in ruhunu yakalamışa benzeyen usta müzisyen Serdar Ateşer'in katkısı da yüksek.
Yönetmen Ece Ger'e göre dünyamızı kuşatmışa benzeyen şiddet dolu görüntü ve dinamiklerden dolayı olumlu düşünmekten ve umutlu olmaktan çok uzaklaşmış vaziyetteyiz. Genç sinemacı, Jim'le geçirdiği vakitler sayesinde, dünyadaki karanlığa rağmen pozitif duygularla ve ümitle dolduğunu, optimist yaklaşıma kavuştuğunu ifade ediyor.
76 dakikalık Jim'le Tanışmak (Meeting Jim) adlı belgeselin Ayvalık'ta gördüğü büyük ilgi üzerine festival organizatörleri sıkışık programa rağmen ek gösterim düzenlemeyi başardı.
California Dreaming
Çok da uzak olmayan bir mazide, çiçek çocukların coşkulu ve renkli hayallerine sahne olan Kaliforniya eyaletinde Amerikan rüyası kabusa dönmüşe benziyor. California City 50'li yıllarda Los Angeles'a rakip olarak tasarlanmış, Mojave Çölüne tepeden inme kondurulmuş, bir proje kent. Günümüzde, çok geniş yüzölçümüne sahip kentte sadece 14 bin kişi ikamet ettiğinden belgesel kesinlikle büyük bir kırıklık hissi veriyor. Fotoğrafçı kökenli olan yönetmen Maltese, en başta Kanada'dan yıllar önce göç etmiş Jean-Paul Leblanc olmak üzere karakterlerini yakından tanımamızı sağlıyor, ABD'nin acımasız göçmen karşıtı politikası gibi güncel konulara da layıkıyla parmak basıyor. Uçsuz bucaksiz çöl manzaraları kesinlikle fotografik haz veriyor, insan portreleri, kasaba halkının sosyal eğlenceleri, işsizliğin getirdiği örselenme, duygusal olarak seyirciyi de melankoliye sevk ediyor. Ülkenin en ilerici eyaleti olarak bilinse de eşcinsellik sözkonusu olduğunda gericiliğin Kaliforniya'da nasıl hortladığını da görüyoruz hipnotik belgeselde.
Kariyo & Ababay ana sponsorluğunda düzenlenen 2.Ayvalık Film Festivali sırasında California Dreaming'i izleyen bir seyirci, soru-cevap kısmında Maltese'ye filmde çokça bahsedilen Hint keneviri projesinden niye görüntü olmadığını sordu. Ne de olsa tıbbi amaçlarla marijuana'nın resmi ve geniş ölçekli ekiminin yöre halkına ümit verdiği kesin. Fakat yatırımcılar aslında kısıtlı imkanlara sahip yerel yönetimin desteğini bekledikleri için bir türlü faaliyete geçememiş. Dolayısıyla Maltese, altmışlı yıllarda coğrafyanın geleceğine dair ahalinin hayal kurmasına imkan sağlamış unsurlarla parallelikler taşıyan mevzubahis girişimi, yine ümit vadeden bir hayal olarak bırakmayı tercih etmiş.
Bölgeye sonradan gelmiş insanlar tarafından istila edilmiş topraklarda, yerli hallkları yok ederek kurulmuş bir düzen olarak, ABD'nin geneline yayılmış bir lanetten bahsedebilir miyiz acaba?
Ağaçlardan Bahsetmek
Sudan diktatörlüğü geniş çaplı protestolarla yıkılalı beri fazla zaman olmadı. Türkiye iktidarının eski rejimle sıkı bağları da kesinlikle unutulmuş değil. Ülkedeki isyan birçok insanın büyük bedeller ödemesine de neden oldu, en başta güvenlik kuvvetleri tarafından olmak üzere şiddet uygulandı, kıyımlara engel olunamadı; adaletin sağlanması sabırla bekleniyor. Fakat bu arada demokratik güçlerle askeri güçlerden oluşan geçici bir iktidar ülkenin şimdilik daha karanlık bir istikbale yönelmesine engel oluşturuyor. Sudan'ın tamamıyla demokratik bir yönetimin elinde olmasını bekleyenler arasında Ağaçlardan Bahsetmek (Talking About Trees) belgeselinin yönetmeni Souhaib Gasmelbari de var. Ortadoğu coğrafyasından otuz seneyi aşkın bir süre önce Sudan'a ithal edilmiş olan, Müslüman Kardeşler ve benzerleri akımlar ülkede hiç bir zaman özümsenememiş aslında. Devrik diktatör El Beşir ve yandaşları zamanla radikal İslam'ı bir tüketim ürünü haline getirmişler; aslında iktisadi çıkarlar peşindeki inanç parodisinin hiç inandırıcılığı olmasa da kadınlar bundan dolayı adeta cezalandırılan unsurlar haline gelmiş. Fakat ülkedeki güçlü Sufizm geleneği neyin dinle, neyin politikayla alakalı olduğunu daima hatırlatmış. Belgesel Berlinale'de ödüllendirildiğinde Sudan kaynamaya başlamıştı, İstanbul festivalinde iki ödüle layık görüldüğünde kadınların da ön planda olduğu ve artık örtünme mecburiyeti hissetmedikleri devrim gerçekleşmişti. Gasmelbari filmin ödül aldığı ilk Müslüman ülke olarak Türkiye'yi sayıyor, arkasından Mısır geliyor. Sinema tarihinden zarif referanslarla bezeli, nitelikli mizah yüklü film dünyayı gezmeye devam ediyor, Kasım ayında dünyanın en büyük ve prestijli belgesel piyasası sayılan Holanda'daki IDFA'ya da dahil edildi.
Geleceğe ümitle bakan Gasmelbari Sudan halkının artık kesinlikle uyandığını, her evin politize olduğunu, ne askerî, ne dinî, ne de liberal propagandalara kanacak hallerinin kalmadığını belirtti. Ayvalık seyircisinden gelen bir soruya cevaben bir sonraki projesinin bir "kayıp" vakası hakkında, kurmaca bir film olduğunu da ilân etti.
Her durumda, Ağaçlardan Bahsetmek filminin sevilesi kahramanları Ibrahim Shaddad, Manar Al Hilo, Suleiman Mohamed Ibrahim, Altayeb Mahdi ve Gasmelbari'nin, Türkiye'de şimdiye kadar kimsenin cesaret edemediği icraatlarının hafızamızdan silinmeyeceği aşikâr…