Yaklaşık bir haftadır, içimde buruk bir sevinç var. Sevinçliyim, çünkü eski karısı Ayşe Paşalı'yı öldüren sanık İskender Yetkin, hak ettiği üzere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Sevincim buruk, çünkü bu davanın aksine medyada kendine yer bulamayan binlerce kadın cinayeti davasında erkekler "haksız tahrik" indirimi almaya devam ediyor.
Bu cinayetin medyada bu kadar yer almasının altında yatan nedenlerden en önemlisinin "görsel malzemenin çekiciliği" olması ise açıkçası beni öfkelendiriyor. (1)
Nejla Yıldız için kamu davası bile açılmadı
Sanık Yetkin hakkında, Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre verilebilecek en ağır cezanın üstelik beş ay gibi kısa sürede verilmesinde, medyanın bu davaya gösterdiği pornografik ilginin etkisi yadsınamaz.
Bu etkinin izini gazete kupürlerinden sürmek mümkün: Ayşe Paşalı cinayetine medya tarafından gösterilen ilgi yoğunlaşınca Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) alelacele 4320 Sayılı Yasada değişiklik yapmak için kadın örgütlerinden görüş istedi. (2)
Kadın örgütleri, yıllardır ısrarla yapılmasını talep ettikleri değişiklikleri bir dosya halinde KSGM'ye çok kısa bir sürede sundu. Peki herhangi bir iyileşme ya da değişiklik oldu mu? Maalesef hayır.
Ayşe Paşalı'dan yaklaşık iki ay önce defalarca bıçaklanmak sureti ile öldürülen Nejla Yıldız için henüz kamu davası dahi açılmadı. Yine binlerce kadın cinayeti davasında halen erkekler lehine "haksız tahrik" veya "iyi hal" indirimi uygulanıyor. Ayşe Paşalı davasında dahi, ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesi oybirliği ile değil oyçokluğu ile mümkün olabildi.
Paşalı'nın ölümünde ihmali olan yasa uygulayıcılar cezalandırılmadı
Peki, İstikbal Yetkin hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi ile gerçekten adalet yerini buldu mu? Bu sorunun yanıtı da maalesef hayır.
Zira, İstikbal Yetkin, Ayşe Paşalı'nın görünürdeki katilidir. Yetkin'in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması ile bu dosya hitama ermiş sayılamaz.
Ayşe Paşalı'nın katledilmesine giden yolda ihmali olan yasa uygulayıcıları cezalandırılmadığı sürece, adaletin yerini bulduğundan söz edilmesi mümkün değildir.
Ne acı bir tesadüftür ki; İskender Yetkin'in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığı gün, gazetelerde Türkiye'nin dün İstanbul'da imzaya açılan Avrupa Konseyi'nin kadına karşı şiddetle mücadele sözleşmesine ilk imzayı atan ülke olduğu haberi yer alıyor.(3)
Bu imza medyaya "Kadını Koruyan İmza" olarak lanse edildi. Ancak Türkiye'de bu tip sözleşmelerin kağıt üzerinde kaldığını CEDAW'dan da biliyoruz. Bu da bize gösteriyor ki; kadını koruyan "imza" değil, erkek şiddetinin son bulması hususunda gösterilecek "irade"dir.
İşin aslı, erkek egemen sistemde "devlet eli ile kadınların erkek şiddetinden korunması" söylemi oksimorona örnek teşkil etmek dışında da bir anlam taşımıyor. Kadın cinayetlerinin son bulması için kadınların "korunması" değil; "kadın erkek eşitsizliğinin son bulması ve erkek egemen sistemin ortadan kaldırılması" gerektiği ısrarla göz ardı ediliyor.
Feminist mücadelenin etkisi
Erkek şiddetinin "kadın cinayeti" olarak tezahür eden en ağır biçiminin ortadan kaldırılması ise kadın cinayetlerinin münferit değil sistematik olduğunun idrakinden, kadın cinayetlerinin politik cinayetler olduğunun önkabulünden, nihayetinde erkek egemen sistem ile topyekun mücadele kararlılığından geçiyor.
Türkiye'nin dört bir yanında feministler yıllardır sokak eylemleriyle, takip ettikleri davalarla, yürüttükleri kampanyalarla kadın cinayetlerinin politik ve sistematik olduğunu haykırıyor.
Feministlerin ısrarlı mücadelesi sonucunda, "töre ve namus cinayeti" kavramı, yerini "kadın cinayeti" kavramına bıraktı. Kadın cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfalarından çıkıp, manşetlere taşınmaya başladı. Nihayetinde, medya feministlerin, kadınların öfkesini ve isyanını görmezlikten gelemedi.
İstikbal Yetkin "haksız tahrik" indirimi almayı başaramadı ise, mahkeme heyeti oy çokluğu ile dahi olsa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermek zorunda kaldı ise, bu karar, kadın cinayetlerini görmeyen gözlere gördüren, duymayan kulaklara haykıran feministlerin, erkek egemen sistemin ortadan kalkması için verdikleri mücadelenin bir sonucudur.
Buruk bir sevinç var içimde, ama feminist mücadeleye dair beslediğim kocaman bir umut da...
Evren PAYDAK, hukukçu
(1)http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1038054&Yazar=HAKKI%20DEVR%DDM&Date=27.01.2011&CategoryID=99,
http://www.birgun.net/life_index.php?news_code=1304761418&year=2011&month=05&day=07
(2) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16692396.asp
(3)http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1049055&CategoryID=77