Bu yıl teması “ayrımcılık yasağı” olan 13. İnsan Hakları Belgesel Film Günleri tüm Türkiye’den 10 – 17 Aralık 2022 tarihlerinde çevrimiçi izlenebilecek.
Programda yer alan belgesellerin tamamı 8 – 11 Aralık’ta İzmir’in Fransız Kültür Merkezi salonunda gösterilecek. Ayrıca, etkinlikte yer alan filmlerin bir kısmı Aralık ayının 17’si ve 18’inde Van Barosu salonunda, 16 – 18 Aralık tarihlerinde ise Diyarbakır Mordem Sanat Merkezi salonunda fiziki olarak seyirciyle buluşacak.
İletişim Çalışmaları Topluluğu ve Fransız Kültür Merkezinin ortak çalışmalarıyla ortaya çıkan programda bu sene 15’i ülke dışından, 5’i Türkiye yapımı, 20 film yer alıyor.
Etkinlikte geleneksel belgesel formatındaki filmler büyük çoğunluğu oluştursa da animasyon ve kurmaca sevenlerin de ağzına bir parmak bal çalınıyor adeta!
Gurbet ellerde…
Şimdiye kadar izlemediyseniz, maharetli Cem Kaya’nın elinden çıkma "Aşk, Mark ve Ölüm"ü kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Parlak fikirler, tatlı sürprizler, kıvrak dokunuşlar sizi eğlendirecek, gurbet ellere gitmek zorunda bırakılmış insanların yaşadıkları sizi sarsacaktır.
Tıkır tıkır akan bir ritim, şurup gibi bir senaryo ve birbirinden enteresan kahramanlar, müziğin gurbetçiler için ne kadar mühim olduğu hususunda seyirciyi mutlaka ikna edecektir.
Yine Almanya merkezli, gerçek bir hikâyeye dayandırıldığı için etkinlik programında kendine layıkıyla yer bulmuş Rabiye Kurnaz George W.Bush’a Karşı da kaçırılmayacaklar arasında. İlk gösterime girdiği Berlin Film Festivalinden itibaren seyircinin gözbebeği olan ve bilhassa başrol oyuncusu Meltem Kaptan’a muhtelif ödüller kazandıran Andreas Dresen imzalı film Guantanamo’ya sorgusuz sualsiz yollanmış Murat’ın annesi Rabiye tarafından kurtarılma macerasını gayet eğlenceli bir dille aktarıyor.
Soykırım, diktatörlük, azınlıklar, işgal…
Belgesel Film Günlerinde yer alan filmlerden biri tazminat aracılığıyla soykırımın telafi edilip edilemeyeceğini layıkıyla irdeleyen "Hesaplaşma".
Roberta Grossman’ın imzasını taşıyan film Naziler’in Yahudiler’e reva gördüklerini hatırlattığı kadar ilk şansölye Konrad Adenauer’in tazminat ödeyerek Almanya’nın itibarını bir nebze de olsa tekrar kazanmasını sağladığı dramatik anlara sürüklüyor seyredenleri.
Seyirciyi savaşın ve insanlık dışı pratiklerin dibine sürükleyen bir diğer belgesel, Yugoslavya’nın dağılma sürecinde suç işleyenleri yargılamak üzere oluşturulmuş Uluslararası Ceza Mahkemesine misafir ediyor. Fakat filmin merkezinde, mesleklerini ifa ederken görünmez olması beklenen, lakin ağır yükler taşımak zorunda kalan tercümanlar var.
"Sözcüklerin Akışında" adlı belgeselin yönetmeni Eliane Esther Bots içeriğin soğukluğuna uygun bir atmosfer yaratıp duygularını bir tarafa bırakmak durumundaki tercümanların iç hesaplaşmalarıyla karşı karşıya getiriyor bizi.
Etkinlikte derin alakayla karşılanmasını dilediğim eserlerden biri illüstratör Josep Bartoli hakkındaki animasyon filmi. İspanya’da Franco diktatörlüğüne karşı mücadele etmiş Cumhuriyetçi kahramanımız Fransa’ya sığınmak zorunda kalmış ve içler acısı bir toplama kampında adeta tutsak edilmiştir.
Günümüzde yaşanan mülteci trajedisini hatırlattığı kadar, Josep filmi bizi minimalist animasyon estetiğinin gücüne bir kez daha inandırıyor. Yönetmen hanesinde Aurel imzasını gördüğümüz Fransa-İspanya-Belçika ortak yapımında sürprizlerle karşılaşacak, optimizmin her şeye rağmen galip geldiğine ikna olacaksınız.
İspanya’nın karanlık mazisi çok da eski olmayan bir dönemden size bir kez daha seslenecek, Bask ülkesinde rejimin işkence ederek yok ettiği Mikel’in hikâyesini Migel Anhel Llamas ve Amaia Merino imzalı Mikel Nerede’de iliklerinizde hissedeceksiniz.
Belgesel sinema sanatından inciler…
İsrail’in Filistin topraklarını nasıl işgal ettiğine dair Avi Mograbi imzalı İlk 54 yıl – Askeri İşgal El Kitabı meseleyi ayrıntısıyla irdelemenizi sağlayacak, IŞİD’in travmatize ettiği küçücük bir oğlan çocuğunun nasıl bir canavara dönüştüğüne Zahavi Sanjavi’nin yönetmenliğini üstlendiği İmad’ın Çocukluğu filminde dehşetle şahit olacaksınız.
Kuzey Amerika kıtasının kadim halklarının 1968’de tekrar canlanan direniş hareketi hakkında, Lynn Salt ve David Mueller imzalı Ölmek İçin Güzel Bir Gün isyan hislerinizi tetikleyecek, adalete tahammülü kalmamış gezegendeki muhtelif rejimlerden Polonya ile benzer yanlarımızı yönetmen Kacper Lisowski’nin "Baskı Altındaki Yargıçlar" adlı belgeselde birebir göreceksiniz.
Susturulmaya ve biat etmeye zorlanan İranlı kadınların coşkun enerjisini Nahid Persson imzalı Sesim Ol belgeselinde, gazeteci ve aktivist Masih Alinejad’ın benliğiyle özdeşleştirecek, Ahmet Necdet Çupur’un yönetmenliğini başarıyla kotardığı ödüllü Yaramaz Çocuklar’ı seyrederken Türkiye sınırları içerisinde de kadınlara bazen komşudan pek de farklı bir rol biçilmediğini hatırlayacaksınız.
Tüm diktatörler gibi Lukaşenko’nun da güvenlik kuvvetlerini halkını ezmek için kullandığına ve muhtelif işkence biçimlerini Belarus’ta uygulatma hususunda hiçbir çekincesi olmadığına yönetmen Pavel Mozhar’ın IDFA’dan ödüllü El Kitabı’yla ikna olacak, Ümit Kıvanç imzalı Hafıza Yetersiz adlı belgeselle Hrant Dink’in hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğileceksiniz.
Yukarıdakiler ve daha fazlası TİHV 13. İnsan Hakları Film Günlerinde sizi bekliyor…
Etkinlik hakkında teferruatlı malumata buradan ulaşabilirsiniz.
(MT/EMK)