Henüz “çözüm süreci”nin canlılığını koruduğu ve Kürtler, Kürt Müziği, Kürt sineması, edebiyatı, yaşamı Türkiye’nin “Batı” kesimi için “keşfedilmeye” değer olduğu dönemlerde Aynur Doğan da birçok Kürt sanatçı gibi sesini ve Kürt müziğini daha fazla duyurma imkanı buluyordu.
O dönemlerde Ajda Pekkan, Sertap Erener gibi Türkiye’nin en önemli sesleri ile birlikte sahne aldı. “Gönül Yarası” filminde okuduğu “Dar Hejîrokê” (İncir Ağacı) adlı şarkı ile bir “Türküye ağlamak için Kürtçe bilmeye gerek olmadığını” hissettirdi. Ancak ne hikmetse “günün birinde” aynı Aynur Doğan, Kürtçe şarkı söylüyor diye bir konser sırasında “linç edildi”.
Sanatçı 2011 yılında Harbiye Açık Hava’da, konser sırasında yaşadığı bu olay sonrasında, çalışmalarını daha fazla Avrupa’da devam ettirmeye başladı. Son yıllarda Cemil Qoçgiri, Kayhan Kalhor ve Azeri piyano sanatçısı Salman Gambarov ile birlikte sahne aldı. Daha fazla deneysel çalışmalara yöneldi. Bunun çalışmaların sonucu olarak “Hawniyaz” (Bir arada, birlikte) adıyla bir albüm ortaya çıktı.
Sony Music etiketiyle yayınlanan albümde beş şarkı yer alıyor. Albüm 2015 yılının sonlarında Avrupa ve ABD’de yayınlandı. Ancak Türkiye’de daha yeni dinleyicilere ulaşabildi.
Albümde Aynur Doğan’a; kemençede efsane Kürt sanatçı Kayhan Kalhor, piyanoda caz piyanisti Azeri Salman Gambarov ve tamburda usta müzisyen Cemîl Qoçgirî eşlik ediyor.
Albümün tanıtımında “Bu toprakların hikayelerini, acılarını, aşklarını, kederlerini gerek Aynur’un zengin sesi gerekse her biri virtüöz olan müzisyenlerinden enstrümanlarından dinleyeceğimiz “Hawniyaz”da her biri birer müzik ziyafeti veren beş yeni şarkı dinleyicilerle buluşuyor” deniliyor.
Aynur Doğan, albüm ve müzik çalışmaları ile ilgili olarak bianet’in sorularını yanıtladı.
Müzik hayatınız giderek “ilginç bir hal” alıyor. Keça Kurdan, Nûpel, Rewend, Hevra gibi pop, folk, rock fusion gibi tarzlarda şarkılar söyleyen Aynur, Hawniyaz ile başka bir müzikal tarz ile karşımıza çıkıyor. Bu değişimi aslında son yıllarda Kayhan Kalhor, Cemil Qoçgirî ve diğer başka sanatçılarla yürüttüğünüz çalışmalar aracılığıyla hissettiriyordunuz. Müzikal tarzınızdaki bu değişikliği nasıl yorumlamak gerekiyor?
Evet, biraz inişli çıkışlı, bazen duraksayan, bazen parlayan bir müzik yolculuğum oldu... Fakat arayışlar, denemeler hep ilgimi çekti ve geç de olsa bu tür çalışmaları yapmaktan çekinmedim. Aslında bu motivasyon hep benimle vardı, tam da bu arayışlar bana Yo Yo-Ma ve onun gibi çok değerli ustalarla buluşmama imkan sağladı, sağlıyor. Farklı tarzları, kültürleri kavramak, birlikte yoğrulmak ve birlikte yeni bir nefes oluşturmak bir müzisyenin en büyük heyecanı olsa gerek! Dünyanın her köşesinde bu renkleri taşıyan müzisyenlerle yollarımın kesişmesi, her seferinde hem farklı bir pencere açmamı sağlıyor, hem de bir şekilde müziğe daha fazla sevdalanmamı. Yüreğime sığdırdıklarımla yola devam etme gücü ve güveni sağlıyor.
Bu müzikal değişikliğin Kürt müziğinin dünya müzikleri arasında yer almasına nasıl bir katkısı olabilir? Kürt müziği ile doğuda yaşayan diğer halkların müziklerinin aynı potada yer alması, dünyanın geri kalan müzikleri ile buluşmasına katkı sunuyor mu bu tür çalışmalar?
Kürt kültürü neredeyse bütün Orta Doğu’ya yayılmış, etkilemiş ve de etkilenmiştir. Son yüzyılda bu etkilenme çok daha fazla hissedildi fakat ısrarla kendisine ait olanı korudu. İşte sanatçıların veya icracıların görevi bu detayları parlatmak. Kürt coğrafyası bu konuda gerçekten çok zengin bir müzik yelpazesine sahip. Farklı coğrafyalarda bölünen Kürt halkı her ülkede kendine has bir stil geliştirmiş ve bu da ayrı bir zenginlik kazandırmıştır. Fakat uluslararası alanda bir temsiliyetin olmaması bu farkındalığı zorlaştırıyor. Katıldığım birçok festivalde Türk şarkıcı diye lanse ediliyordum. Elbette bunu açıklamak zorunda kalmak pek sevimli olmasa da, doğru bilgi vermenin zorunluluğunu hissediyordum. Bu coğrafyadaki melodiler bizler için bile aynı iken, uluslararası alanda farkındalık yaratmak ancak iyi icra ile mümkün olabilir. Birbirine geçmiş kültürlerin detaylarını gerçek sanatçılarla ve iyi icracılarla yapmak mümkündür.
Yine aynı çerçeveden baktığımızda, yaşanan değişimi zorunluluktan kaynaklı olarak da yorumlayabilir miyiz? Zira artık Kürt müziğinin de klasik formdan modern formlara, dünya müzik kategorisinde yerini alacak olan formlara yol aldığını görüyoruz. Kürt müzik dinleyicisi de diğer müzik dinleyicileri gibi müzikte değişiklik istiyor. Aynur Doğan’ın yöneldiği bu değişikliğin bu “zorunluluk” ile ne kadar bağlantısı var?
Ben müziğin zorunlulukla ortaya çıkacağına, farklılık yaratacağına inanmıyorum, hissetme meselesi. Benim motivasyonum aslında böyle bir zorunluluktan değil, daha çok hissiyattan geliyor. Müzik ortak bir dil, amaç ise bu ortak dil ile ne kadar anlaşabiliriz, ne kadar aynı ne kadar farklıyız. Bazen denersiniz olmaz, bazen ise bir tını ile dünyanın her köşesine ulaşırsınız.
İran, Irak, Suriye, Erivan, Kafkaslardaki Kürtlere baktığımızda çok fazla yozlaşmadan farklı arayışlar deneyimler az da olsa olmuştur. 70'lerde özelikle klasik, rock, hatta caz blues vs denemelerini görmek mümkün. Genel tabloda Kürt müziği en çok Türkiye'de bastırılmış, birçok şarkı Kürtçeden Türkçeye çevrilmiş. Maalesef bu topraklardaki müziği tek bir kılıfa sokmak ve aynılaştırmaya çalışmak bir ülkenin başına gelebilecek en acı kültür kıyımı olmuş.
Değişikliğin müzikal açıdan olduğunu söylemek ile birlikte, bunun sözel ve şarkı anlamında olmadığını da görüyoruz. Yani evet müzikal altyapı ve düzenleme açısından yeni bir yerde duruyor bu çalışma ama eski şarkılar üzerinden gerçekleşiyor. Rewend, Ehmedo yine öyle. Neden yeni şarkılar ile bu yolculuk devam etmiyor? Yeni derken sadece yeni bir eser üretmekten bahsetmiyorum. Bu yenilik klasik Kürt müziğinin şarkılarının tarafınızdan yeniden yorumlanması şeklinde de olabilir.
Aslında bu proje 2012 yılında Almanya’da gerçekleşen Morgenland adlı bir festivalde başladı. Hepimiz orada ayrı ayrı kendi konserimizi verdik, konser sonrası yemekte bir araya geldik. Sevgili Cemil “beraber bir kayıt yapsak ne güzel olur” fikrini ortaya atınca, hepimiz çok heyecanlandık. Festival direkrötü sevgili Michael tüm koşullarını seferber edip ertesi sabah erken saate videolu bir kayıt olanağı sağladı. Herkes şarkıyı bir gün önce konserde dinlemişti ve çok beğenmişti. Hiç prova yapmadan bir kere canlı çalıp kaydettik. O buluşmada hepimiz büyülendik ve neden quartet olarak bir araya gelip konserler vermeyelim dedik ve böyle başladı.
Repertuar benim konser repertuarımda yer alan şarkılar içerisinden ortaklaşa seçildi ve bu repertuar sevgili Kayhan ve Salman için çok yeniydi. Uzunca bir süre konserlerini yaptık. Sonra proje çok beğenildi ve Harmonia Mundi albümünü yapıp piyasaya çıkarmak istedi. Yani biz aslında albüm yapalım fikri ile yola çıkmadık, süreç içerisinde gelişen yoğun ilgi sonrası gelen talebe cevap verdik. Albümü 2015’in sonuna doğru stüdyoya girip canlı kaydettik ve 2016 yılı ortasına doğru tüm Avrupa ve Amerika’da çıktı. Sanırım Türkiye’de süreç çok uygun olmadığı için bir sürü proje o dönem askıya alındı ve dolayısıyla Türkiye dinleyicisi ile çok geç buluştu.
Bir de, Hawniyaz adlı bu çalışmanın 2016 senesinde aynı içerikte çıktığını görüyoruz. Bu durumu açıklayabilir misiniz? Neden aynı albüm bir daha çıktı? O dönem ilgi mi uyandırmadı?
Yukarıda da bahsettiğim gibi, albüm yurtdışında 2016’da yapmış olduğumuz albüm ama Türkiye’de yeni basıldı. Sadece o dönem Türkiye’de koşullar uygun olmadığı için piyasaya çıkarma kararını ertelemiş olmalılar.
Albüm ile ilgili ekibin çeşitli konserler verdiğini biliyoruz, bundan sonraki program hakkında bilgi verebilir misiniz?
Projenin konserlerinin yoğun olan dönemi geçti. Yaklaşık 4 yıl boyunca konserlerini yaptık. Şimdi herkesin ayrı ayrı projeleri ve konserleri olduğu için bir araya gelmek her zaman kolay olmuyor.
Bu dönem daha çok kendi solo konserlerim yoğun. Önümüzdeki hafta Elbphilharmonie’de konserim olacak, çok heyecanlıyım. Tüm dünyanın gözünün üstünde olduğu bir konser salonu ve onun ilk programında yer almak benim için çok özel.
Bir dönem Türkiye'de çokça konser veriyordunuz. Son birkaç yıldır ise Türkiye'den ziyade dünyanın başka yerlerindeki konserlerinizi duyuyoruz. Türkiye'ye gelmemenizin son yıllarda yaşanan siyasi atmosferle ve yine Aynur Doğan'ın müzikal anlayışındaki bu değişimle bir alakası var mı?
Evet o dönemleri çok özlüyorum. Türkiye’de konser vermek beni hep çok heyecanlandırır fakat son yıllardaki atmosfer çok fazla canımı acıtmaya başladı. Şimdilik fazla bir şey yapamıyoruz. Konserlerim çoğunlukla Avrupa’da, talep de daha çok oradan geliyor. (FD/ÇT)