"[Aydın], her halükârda en küçük bir eyleme kalkışması halinde bile egemen sınıfların ve bizzat kendi sınıfının gözünde bir hain olacaktır, edinmesine izin verdikleri teknik bilgiyi onlara karşı kullanmaktadır çünkü (...) Aydının işi herkes adına çelişkisini yaşamak ve herkes için bu çelişkiyi köktencilikle (Yani gerçek tekniklerin yanılsama ve yalanlarla uygulanmasıyla) aşmaktır. Tam da bu çelişki yüzünden aydın demokrasinin bekçisidir."
Jean-Paul Sartre, "Aydınlar Üzerine", Can Yayınları 1997, ss. 52,58.
Sartre'ın da yukarıda belirttiği gibi aydınlara "hain" yaftasının yapıştırılması hiç de alışılmadık bir şey değildir.
Son günlerde Orhan Pamuk'un başına gelenler, milliyetçi kesim tarafından "vatan haini" ilan edilmesi, hedef gösterilerek son derece seviyesiz, bayağı ve tüyler ürpertici eleştirilere maruz kalması bunun bir göstergesidir.
Aydın sorumluluğunu üstlenen bir entelektüeli aforoz ederek cadı kazanına atmak, tıpkı faşist ve totaliter bir rejimi çağrıştırır. Aklıma François Truffaut'nun 'Fahrenheit 451' filmi geliyor.
Filmde bütün kitapların yakıldığı bir toplumda, bir grup insan her biri bir eseri ezberleyerek ormanda saklanıp edebiyatı yaşatmaya çalışır.
Ya da Jean Jacques Rousseau... On sekizinci yüzyılda, ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle Sorbonne meydanında toplanıp Rousseau'nun 'Emile' kitabını yakarlar. Kitabı yakanların isimleri bugün belleklerden silindi.
Ancak Rousseau eserlerini okuyan, inceleyen tartışanların belleklerinde hala yaşamaya devam ediyor. Orhan Pamuk'a hakaretler yağdıran, çirkin tehditler savuranların da şüphesiz birkaç yüzyıl sonra esameleri okunmayacak, ama Pamuk eserleriyle okunmaya, üzerinde düşünülmeye devam edecektir.
Orhan Pamuk'un kitaplarını iki, üç sayfadan fazla okuyamadıklarını, yazdıklarının pek bir değeri olmadığını iddia edenler hayatlarında kaç kitabı sonuna kadar okumuşlardır acaba merak ediyorum?
Orhan Pamuk'u anlamıyorlar da kimi anlıyorlar? Tarihe baktığımızda daima cahil insanların toplumun bir adım ilerisindeki aydın, yenilikçi fikirli kişileri düşüncelerinden ötürü susturma, ortadan kaldırma yoluna gittikleri görülmüştür.
Ayrıca mesele "Türklük", ve "Türkiye'nin şerefinin korunması" ile "yurtdışında iyi tanıtılması" ise Orhan Pamuk yıllarca hiçbir Türk yazarının tenezzül etmediği konulara girip kendi kültürümüzü geçmişimizi en çok araştıran yazarlardan biridir.
Tasavvuf, mesnevilerimiz (Hüsn-ü Aşk, Mantık-el Tayr), Mevlâna, İbn-i Arabi, Hurufilik gibi konuları romanlarına aldı.
Unutulmuş, kıyıda köşede kalmış minyatür sanatımızın incelikleri üzerine bir eser yazdı ve dünyada tozlu kütüphane rafları arasında kalan minyatürlerimizin adı duyuldu.
Türk yazı geleneğiyle ve Türk sanatıyla romanı harmanlayarak kitaplar yazdı ve bunlar yurtdışında basıldı. Yaşar Kemal'le birlikte batıya bir "Türk" edebiyatı da olduğunu ve Türklerin yalnız fetihçi barbarlardan ibaret olmadığı sanatçı olabileceğini de gösterdi.
Hangi sanatçımız yurtdışında bu kadar tanınıyor ve seviliyor? Bu Türkiye için olumlu bir tanıtım değil de nedir? Pamuk Türk kültürünü yurt dışında tanıtmak için ne yapabilirdi? Kitapları dünya genelinde iki milyona yakın satıldı ve otuz dile çevrildi.
Türk kültürü yurtdışında tanınıyor diye sevineceğimize, yazarımızın soyunu sopunu araştırıp karalamaya yerin dibine batırmaya, Pamuk gerçekleri söylüyor (rakam vermese daha iyi ederdi orası kesin), aydın sorumluluğunu üzerine alıyor diye bu feryat figan neden?
Bu tamamen sorumluklardan kaçış ve kötü niyet göstergesidir.
Türkiye'nin dünya karşısındaki tutumu genelde 'O bana bunu dedi, oysa ben öyle değilim, beni yanlış anladılar'dır -İnsan kendisiyle barışık olursa başkalarının onu nasıl yargılayacağıyla ilgilenmez- Öyle değilsen, o zaman gocunacak bir şey yok demektir; arşivlerini açar gerekli araştırmalarını yapar, gerçeği herkesin önüne koyarsın, sorumluluğunu üstüne alırsın.
Orhan Pamuk'a vatan haini demek ve kin kusmak sorunun çözümü değil, bir parça daha karanlığa gömülmek, alnımıza o kendimizi her şartta sevdirmeye çalıştığımız batı toplumunun karşısında bir parça daha kara leke çalmaktır.
Böyle devam edersek yazar 'ak'laştıkça biz 'kara'laşırız. Kararmayalım...(AZ/BA)