Ekte sunduğum , içeriğinden de anlaşılacağı üzere daha sonra Türkiye İşçi Partisi'nin Genel Başkanı olan Mehmet Ali Aybar tarafından 27 Mayıs 1960 ihtilalinin Devlet Başkanı, Cemal Gürsel’e 19.11.1960'ta yazılmıştı. TCK 141 ve 142 maddelerinden etraflıca bahseden bölümlerini almaya gerek görmedim. İçinden geçmekte olduğumuz şu sivil Anayasa yapma hazırlıkları döneminde hem bu konuyla meşgul olanlar hem de tüm damdan düşenler tarafından okunmasında yarar var düşüncesindeyim; çünkü bilirsiniz, ancak damdan düşenler halden anlarlar.
Mektubun özel macerası şudur: Bu mektup, Devlet Başkanı’na karşı bir komünizm propagandasına girişme niteliğinde görülerek zamanın Askeri Mahkemesi’nce M. A. Aybar 5 yıl ağır hapse mahkum edilmiş; Askeri Yargıtay tarafından bu karar bozulmuş ve dava sivil Adliyeye gönderilmiş ve İstanbul ikinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin Esas:1962/218 sayılı dosyasında, Cumhuriyet Savcısının beraat talebi ile ve “muhtevası suç teşkil etmediği” gerekçesi altında 12.12.1962 günü Beraat Kararına bağlanmıştır.
Mektubun bende bulunmasının nedeni ise, benim o tarihte Askeri Yargıtay’daki müdafaada, M. A. Aybar’ın müdafaasını yapacak yetkili kişi sayılarak İstanbul Barosu tarafından müdafi tayin edilmiş ve davayı beraate kadar takip etmiş avukatı olmamdır.
Askeri Yargıtay’da M. A. Aybar son sözlerini söyler iken mahkeme üyelerinden birinin gözlerinin yaşardığını bu gün gibi hatırlarım: orada on altı avukattık.
Bu mektubu şimdi kurucu meclis ihtiyacını, denge-uzlaşma ihtiyacını duyanlara lütfen iletiniz. Denge diyorlar, uzlaşma şart diyorlar ama denge kiminle kimin arasında? Halk ile kimin arasında oluşturulacak?
Halkın, emekçilerin dışında birtakım kişiler kendi aralarında kolayca bir denge oluştursalar, bunun demokrasi ile ilgisi ne kadar olabilir?
Sağlanması umulan ve gereken dengenin bir tarafında mutlaka halk yani damdan düşmüşler, yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanlar ve onlardan yana düşünenler, özetle kol ve kafa işçileri “emekçiler” bulunmalı; dengenin öbür tarafında ise sermaye kesimi, faizciler ve onlar gibi düşünenler bulunmalıdır.
Bu dengeyi sağlayacak kuralları ister bir Kurucu Meclis koysun; ister halen görevdeki meclis, yeni Anayasa taslağını hazırlarken koysun, temel amaç bu dengenin vazgeçilmezliğidir.
Bu konudaki çalışmalar aceleye de gelmez; nitekim bir Kurucu Meclis’in oluşturulması çabaları bazı ülkelerde birkaç yıl araştırmayı gerektirmiştir.
Toplumun hangi kesimlerinden hangi oranlarda temsilci geleceğini tespit işi şüphesiz zaman alır.
Özetle; şayet bir Kurucu Meclis teşkili gereksiz görülecek ve acele edilecekse, (öyleye de benzemektedir) bu takdirde TBMM’den çıkarılacak yeni Anayasa taslağına mutlaka ve mutlaka öyle bir temel kural konulmalıdır ki, bundan böyle TBMM’ye milletçe seçilecek vekillerin sayısında en az yarısının kol ve kafa emekçilerinden, diğer yarısının da sermaye kesiminden geliş usulü sağlansın.
Demokrasi bir denge rejimi ise bu denge böyle kurulmalı, derim.
Aman sakın dengeyi emperyalizme hizmet edenler ve kapitale hizmet edenler arasında kurmayalım.
Mektubuma Mustafa Kemal’in Birinci Büyük Millet Meclisi kürsüsünden milletine seslendiği aşağıda yazılı sözleri ile son verir, saygılarımı sunarım.
Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor:
Büyük Millet Meclisi Kürsüsü Tarih: 01 Aralık 1921 Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerine ait kanun teklifi münasebetiyle.
“Arkadaşlar biz kimiz? Mahiyetimizi bilelim. Biz zavallı bir halkız. erbâb-ı sâyiz (emeği ile yaşayan insanlarız ) İstiklâlimizi emin bulundurmak için heyet-i umumiyemiz ve heyet-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gören bir mesleği takip eden insanlarız.
Bizim memleketimizde çalışmadan sırt üstü yatanlara hayat hakkı yoktur.” (CG/TK)
* Cenani Güngördü, Emekli Avukat
* Güngördü'nün ve Aybar'ın mektuplarını bianet'e Gündüz Mutluay iletti.