Küçükçekmece Belediyesi’nin Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında başlattığı yerinden etmeler ve tahliyeler, 18 ailenin barakalarda yaşamasını dayatmıştı.
İki yıldır barakalarda yaşamaya çalışan bu ailelerin sayısı en son 14 idi. Bu mağduriyetin ve insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum edilmenin tek nedeni, kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı alanda “hak sahibi” olmamak!
İlk yıkım değil
Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) belediyeciliğinin son noktası, mülkü olanı borçlandırarak ev sahibi yapmaya zorlamak; bunun dışında kalanları çadırda, barakada yaşamaya mahkum etmek biçiminde işliyor.
Ama buna da tahammül edemeyerek, her türlü hukuksal hakları göz ardı ederek aileleri adeta sürgüne zorlamaktadır. Ayazma’da bugün, yıkımı yaşayan aileler üç yıldır her türlü mücadeleyle barakalarda yaşamaya çalışıyordu. Bu yıkım onların yaşadığı ilk yıkım değil. Ayrıca belediye tarafından defalarca tacize ve rencide edici tavırlara maruz kalmışlardı.
Ama öyle anlaşılıyor ki AKP’nin küresel pazara satmak için cilalayıp pazarlamaya çalıştığı kentlerimiz ve kent haklarımız belediyelerin “başkanlarına” yapmakta olduğu gövde gösterisi ile “yoksul düşmanlığına" dönüşmektedir.
Küçükçekmece Sivil Toplum Kuruluşları İnisiyatifi’nin Ayazma’daki kentsel dönüşüm mağdurları için belediyeden kira yardımı ve sosyal konut tahsisi ile yaşayanlara iş bulma yardımı talebi ise şu ana kadar karşılık bulmadı.
Belediye Başkanı Aziz Yeniay, geçen hafta evsiz/barakasız kalmış 100 kişi için yardım sağlamak üzere Ankara’ya Başbakanla görüşmeye gitmiştir. Sayın Başbakanımızın vereceği icazetle bu yardım belki yapılacak ve belki de diğer yıkımlar için emsal teşkil etmemesi için göz ardı edilecektir.
AKP 'yardımseverliği' ne ya na kentsel dönüşüm ne yana?
Bütün bu sürecin açık ettiklerini iyi okumak gerekiyor. Bir kısmını okuyalım:
- AKP 'yardımseverliği' ve belediyeciliği ne yana kentsel dönüşüm ne yana düşer? Neden AKP bir taraftan yoksulunu bir listeye sıralayıp kömür, erzak vs dağıtırken, diğer taraftan listelediği gecekondu mahallelerini kentsel dönüşümle küresel kentin pazarı haline getirir?
- İstanbul’un neredeyse her ilçe belediyesi neden “dönüşüm/yenileme” projesi uygulamak için birbiriyle yarışmaktadır? Belediyelerin bu projeleri hayata geçirmek için yeterli bütçeleri yok iken kime, neye güvenilerek kentler çatışmanın, gerilimin içine sürüklenmektedir? Neden hiçbir belediye başkanı yaşanan veya yaşanabilecek gerilimlerden endişe ve kaygı duymamaktadır?
- Kentsel dönüşüm projeleri ile kentlerimizin kurtulacağına, “sosyal ve fiziksel” sorunların sonunun geleceğine bizi kim ikna edebilir? Dev bütçelerin yatırımlarıyla, borçlarıyla gerçekleştirilen büyük ulaşım projeleri dahi ulaşım sorununu çözemezken, neden kentsel dönüşümün sorunlu yapılaşmış alanların çözümü olabileceğine ikna olalım? Hiçbir alternatif çözüm önerisinden bile bahsedilmezken.
- Neden Toplu Konut İdaresi (TOKİ) kentlerin geleceğini her türlü kamusal güç adına ipotek altına almaktadır?
"Terörün arkasında gecekondulaşma var"mış
TOKİ başkanı Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları gecekonduları hedef gösterir niteliktedir. Ayrıca bu hedefi için kendisine ortak da aramaktadır:
“Bize göre terörün arkasında gecekondulaşma var… Üniversiteler, meslek odaları, sermaye grupları destek vermeli, gecekondulaşmanın bitmesi için”.
“2008 yılında İstanbul'da her bölgeye gireceğiz. Belediye yapmak istiyorsa belediyeye yetki verilecek, TOKİ yapmak istiyorsa belediyeler TOKİ'nin önünü kesemeyecek.”
Sadece kentsel dönüşüm projelerinin hazırlanması ve uygulanması çabaları dahi incelendiğinde, AKP belediyeciliğinin henüz kendi eksenini belirlemekte arayış içinde olduğu görülmektedir.
Yetkiler belediyelerde mi, TOKİ’de mi yoksa her çözümsüz kalındığında Başbakanlık içtihatları mı devreye girecektir?
Sürecin yol açtığı mağduriyetlere toplumsal duyarlılık gösteren ve bazı mücadele pratikleri ile yanıt bulmaya çalışan sivil inisiyatiflerin taleplerinde genel toplumsal taleplerin ön plana çıkarılması, her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.
Bu konuda olabilecek temel sorun, taleplerin yerel düzeyde biçimlendirilmesi ve her kent yurttaşının sahip olduğu sosyal hak talebinin ön plana çıkarılmayıp muğlak kalmasıdır. Dolayısıyla elde edilen/edilebilecek kazanımların aynı sorunu yaşayan farklı coğrafyalardaki mağduriyetler için geçerli ve kalıcı bir hak olamama riski yaşanabilecektir.
Bugün Ayazma’daki yıkımdan mağdur olmuş yaklaşık yüz kişi, sivil toplum kuruluşlarının dayanışması ile yaşamını sürdürmeye çalışıyor.(BS/EZÖ)
* Besime Şen, Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama bölümü.