13 Nisan Cumartesi akşamı bir yandan Lajja*'nın düzeltmelerini yapıp bir yandan sosyal medyada gezinirken, elimdeki romanla da bağlantılı bulduğum o haberle irkildim. Trabzon Ayasofya yeniden cami oluyordu. İmam ve hatibi atanmıştı bile. Zaten kendisiyle görüşülen ve bilgi alınan kişi de Trabzon Müftüsüydü.
Benim dünya gözüyle gördüğüm ilk müzeydi Ayasofya. Okul olarak geziye gitmiştik oraya. Sene 1978 olmalı. İlkokul ikideydim. Okumaktan mutlu olmuş bir çocuk olarak, müzede karşıma çıkan hiçbir yazıyı okuyamamıştım. Mezar taşları kuran yazısıyla, zor görebildiğim tavanlardaki yazılar ise değişik bir alfabeyle yazılmıştı. Etrafımdakileri tam anlamalandıramasam da, böyle güçlü bir yapı-çok eskiydi ve hala ayaktaydı- beni çok etkilemişti. Müze olması nedeniyle ilerde de severek ziyaret edeceğim mekanlarımdan biri olacaktı hep.
Aya-sofia, iki özel sözcükten oluşuyor. "İstanbul'un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında yeni bir devlet kuran Komnenos Ailesinden Kral I.Manuel (1238-1263) tarafından 1250-1260 yılları arasında yaptırılan ve bir manastır kilisesi olan Ayasofya adı "Kutsal Bilgelik" anlamına gelir." (Vikipedi'den)
Sanki Trabzon'da hiç ibadet edecek mekan kalmamış gibi neden yaklaşık 750 yıllık bu binaya göz dikilmişti? Asıl sorgulanması gereken buydu. Bu kültürel emperyalizmin bir göstergesi değilse, nedir? Neden Trabzon'a daha 1000 yıl ayakta kalabilecek yeni bir cami yapılmıyor da, nereyse bin yıllık freskleri örterek namaz kılmaya çalışılıyor? İbadet etme coşkusuyla yığınlar, var olan camilere sığmadıysa, bilemem tabii?
Aklıma böyle bir görüntü getiriyorum ve aciliyetten kargacık burgacık bir yazıyla bir tabela yazıyorum:
"Müzemiz şiddetli cami ihtiyacı hasıl olduğundan kapalıdır!"
Haberi gördüğümde kapıldığım öfke patlaması yavaş yavaş sönerken, kendi kendime etraflıca düşünüyorum. Anlıyorum ki, bütün bunların bir mantığı var. Basit ama, var: Oranın Müslüman olmayan, eski, zengin, geçmiş kültürünü tamamen silmek.
Bir türlü çok kültürlü bir düşünce biçimimiz olamıyor. Gerçekten bu ülke için demokratikleşmek, hayal mi?
Lajja’da (Utanma) Hindular için kutsal olan Rama'nın doğduğu yere Babri Mescidi yapılıyor (Hindistan'ın Ayodha Kentinde). Sonra 450 yıllık bu Mescit veya Cami, 1992'de kökten dinci Hindularca tahrip ediliyor. Bunun Bangladeş'te etkileri Lajja'da anlatılıyor. Roman boyunca belgesel gibi yansıtılıyor çıkan kargaşalar, isyanlar, özellikle Müslümanların Hindu azınlığa yaptığı eziyetler. Tersi Hindistan'da yaşanıyor. Bunları tercüme ederken kendi kendime inanmazlık duyduğum ve yok artık dediğim yerler oldu. Zaman zaman bu insanlar çok geri kalmışlar dediğim de olmuştu ama buraya kadarmış.
Her gün dinsel tutuculuğu çağrıştıran haberler duymaktan sıtkım sıyrıldı desem yeridir. 2011'de İznik'teki Aysofya bir bayram namazıyla ibadete açılmıştı.
Peki nedir benim hayalim?
Bu ülkeden, bu zengin topraklardan gelmiş geçmiş bütün kültürleri kucaklayan bir kültür politikası güdülmesi. Benim kültürüm seninkini döver ve hatta seni yok eder zihniyetinden vazgeçilmeli. Kalıcı barış için bu şart. Yoksa hep bir sürtüşme olması kaçınılmaz. Bugün Kürt meselesini çözersiniz; yarın bir başkası çıkar. Tam da sonunda çözülüyor diye sevinç naraları atmama ramak kalmışken...
Benim de Ayasofya'ya dair şimdilik epey soyut kalsa bile projelerim var. Öncelikle dünya çapındaki uzmanlarca restore edilmesi. Duyduğuma göre epey yıpranmış. Belki dünya mirası olarak da kabul ettirilebilir. Bahsi geçen yapı Trabzon'un ayakta kalan iki önemli tarihi binasından biri, diğeri Sümela Manastırı (Sürmene). Her ikisi de bölge turizmi için çok önemli. Belirtmeye bile gerek yok.
Bu önemlerinden hareketle, bu kurumların daha zengin müzeler haline getirilmesi sağlanabilir. Örneğin Aysofya aynı zamanda Pontos Kültürü Müzesi olamaz mı? Ya da daha geniş kapsamlı bir etnik kültür müzesi. Sanat tarihçileri bunu daha iyi değerlendirebilir ama ben turizm açısından bunun çok iyi bir fikir olduğunu söyleyebilirim.
Zenginliklerimizi perdeler arkasına saklamak yerine, görmek, bilmek isteyenlere sergilemek, daha anlamlı olmaz mı? Dikkat ederseniz Kilise olsun, Hrıstiyanlar ibadet etsin orada demiyorum. Çünkü her iki dine de vermesi gereken hizmeti vermiştir Kutsal Bilgelik, şimdi sıra tarihin bir aynası olarak hizmet etmesindedir. Yani adına yakışır bir şekilde, bilgece, köşesinde oturup bize kendi geçmişini anlatabilir. Karadeniz'den esen soğuk rüzgarlara inat, dimdik! (ht/hk)
* Lajja, Bangladeş dilinde Utanma anlamına gelir. Teslime Nesrin bu ismi taşıyan, yazımda değindiğim romanı yüzünden ülkesinde toplum huzurunu bozmaktan yargılandı, hüküm giydi, mollalar ise İslama hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında ölüm fetvası çıkardılar. 1993'ten beri, kaçtığı ülkesine giremiyor ve mülteci olarak yaşamını sürdürüyor.
Bangladeş devletinin ilk anayasında temel ilkelerden biri laiklikti.(1971) Sonra 1988'de bu kaldırıldı ve devletin resmi dini İslam oldu.
Hanife Türkseven, Ankara, 15.04. 2013