Mehmet Nur Çelebi, Türkiye hapishanelerinde tutulmakta olan hasta mahpuslardan biri. Yazdığı mektupta hem hastalığını hem de elinden alınan, engellenen taziye hakkını yazmış.
Körlüğe hareketsizliğe giden bir yaşam
Mehmet Nur Çelebi 1974 doğumlu 18 yaşından beri hapishanede. Hayatının 22 senesini hapishanede geçiren Çelebi hapishane koşulları nedeniyle Romatoid Artrit (RA) hastalığına yakalanmış. 1998 yılından beri bu hastalıkla uğraşıyor.
Romatoid Artrit, özellikle eklemlerde görülen, iltihaplı romatizmaya verilen ad. Hastalık tıp kitaplarında şu şekilde ele alınıyor:
“Romatoid artrit, en sık karşılaşılan iltihaplı (inflamatuar) romatizmadır. Sıklıkla eklemleri tutar ve eklemi tutan diğer hastalıklardan farklı olarak ilerleyen dönemlerde kalıcı eklem hasarına (deformite, sakatlık) yol açar. Hastalık eklemlerin yanında kalp, akciğer, göz ve deri gibi organları da etkileyebilir.”
Bir kanser kadar önemsenmeyen, ancak gerekli teşhis ve tedavi uygulanmadığında kişi de kalıcı hasarlara yol açan ve ilerleyen aşamalarında kalp, akciğer, göz ve deri gibi organları da etkileyen sinsi bir hastalık RA. Çelebi de son gönderdiği mektupta gözünde kuruluk olduğunu belirtiyor. Bunun bir nedeni hapishane içerisinde sürekli dar bir alanda kapalı tutulmak olabilir ancak göz rahatsızlıkları RA’nın yol açtığı bir diğer hastalık aynı zamanda ve tedavi edilemezse körlüğe neden olabiliyor. Çelebi’nin, mektubuyla beraber gönderdiği raporuna baktığımızda göz ile ilgili hastalığından söz edilmiyor. Raporda sadece RA yazılmış.
Raporda yazılmayan tek hastalığı gözündeki kuruluk değil Çelebi’nin. Ayrıca kalp ritminde bozukluk, böbreğinde taş ve demir eksikliği gibi birçok hastalığı söz konusu. Bunların yanı sıra kullandığı ilaçların yan etkisi nedeniyle kemik erimesi yaşadığını da söylüyor Çelebi. Tüm bu hastalıklarına rağmen, rapor alabilmek için hastaneye çıkarıldığında kendisinin sadece bir hastalığı rapora geçebiliyor.
Çelebi, yaşadığı sorunları anlatırken hastalıklarının teşhisinin yanı sıra, tedavisine ilişkin de detaylar veriyor ve mahpusların doktorlarını kendilerinin belirleyememesinin yarattığı sıkıntıları anlatıyor. Hastaneye çıkarıldığında kendisini muayene edip tahlil isteyen bir doktorun, tahlilleri yaptırdıktan sonra tekrar hastaneye götürüldüğü zaman hastanede olmadığını, bütün teşhis ve tedavi sürecinin baştan başlayabildiğini belirtiyor. Bu durum, mahpusların teşhis ve tedavileri önünde ciddi bir engel oluşturuyor ve Çelebi’nin durumunda da somut olarak görülebildiği gibi zamanında teşhis ve tedavi ile geriletilebilecek birçok hastalık ilerliyor ve yeni hastalıklara yol açabiliyor.
Çelebi’nin tedavisi için gün ışığına, nemden etkilenmeyen ve yeterli oksijen alabileceği bir mekâna ihtiyacı var. Ayrıca kış aylarında şiddetlenen RA hastalığının ağrıları için fizik tedavi süreci gerekiyor.
Hasta mahpusları sadece ölüm noktasına geldiğimizde tartışmamalı, Mehmet Nur Çelebi gibi, teşhis ve tedavi sürecindeki hastaların durumları ile de yakından ilgilenebilmeliyiz. Bu yapılmadığında hastalıkları ilerliyor ve her bir hasta mahpus “ağır hasta” olarak karşımıza çıkıyor.
Çelebi’nin rapor alabilmek için çıkarıldığı hastanede yaşadıkları bu durumu özetliyor:
“Heyetin yaklaşımından bu sonucun çıkacağı belliydi. Daha dosyaya bakmadan, ‘ayaktasın, iyi görünüyorsun’ demişlerdi. Anlaşılan yatalak olduktan sonra başvuru yapılması isteniyor, bekleniyor.”
Annesinin cenazesi için taziyesine izin verilmedi
Çelebi’nin mektubunda dile getirdiği bir başka konu ise taziye hakkının elinden alınması. Bir süre önce Çelebi’nin annesi yaşamını yitirmiş. Bunun üzerine Çelebi, 28 Haziran 2013 tarihli “Hükümlü ve Tutuklulara Yakınlarının Ölümü veya Hastalığı Nedeniyle Verilebilecek Mazeret İzinlerine Dair Yönetmelik” gereği izin başvurusunda bulunmuş.
Bu yönetmelik, hükümlülerin, “ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, Cumhuriyet başsavcısının onayıyla yol süresi hariç iki güne kadar cenazeye katılma” izninin olduğunu belirtse de Çelebi’ye ret kararı verilmiş. Bu kararın gerekçesi ise almış olduğu disiplin cezaları nedeniyle Çelebi’nin “iyi halli” olmayışı olarak belirtilmiş. Gerçi karar sadece Çelebi’nin iyi halli olmayışına dayandırılsa dahi, Yönetmelik, Çelebi gibi “ağırlaştırılmış müebbet” hükümlülerinin tamamı için bu izni ortadan kaldırmakta. Yani çifte standart daha hükmün kendisinden başlamakta.
Bir mahpusun hükmünü veya hapishanelerdeki “idare ve gözlem kurulları” kararıyla iyi halli olup olmamasını, taziye hakkı önünde engel haline getirmek kabul edilemez bir uygulamadır.
Çelebi’nin ve diğer hasta mahpusların teşhis ve tedaviye erişimleri önündeki engeller kaldırılmalı, taziye hakkını sınırlayan yasal düzenlemeler değiştirilmelidir.
Betül Söylemez, Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü; Mustafa Eren, sosyolog, CİSST Proje Koordinatörü. |