Solda teori yapmanın çok çeşitli yolları, yordamları, üslupları var. Kimileri sosyalizm dünyada ve Türkiye'de büyük darbeler alalı beri eskiden bildiği her şeyden kuşku duyduğundan, sağdan soldan her tür düşünürden kaptığı kırık dökük düşünceleri karmakarışık ve hiç kimsenin anlayamayacağı cümlelerle anlatmayı teori yapmak (ve kendine derin düşünür süsü vermek) olarak kabul ediyor. Kimileri üniversitenin evreni ile dünyanın geri kalanı arasında bir duvar örüyor, mümkün olduğunca çok sayıda yabancı yazara referansla süslediği, Türkçe olmasa hangi ülkede yazıldığı ve yayınlandığı katiyen anlaşılamayacak yazılarında "yüksek" teori yapıyor, ama bunu yaşadığımız hayatın pratik dünyasına ışık tutacak biçime sokmak için hiçbir an en ufak bir çaba bile göstermiyor. Kimi de teori yapıyorum derken doğrudan doğruya burjuva dünyasının hakim fikirlerini sol bir jargona tercüme ederek sınıf işbirliğinin düşünsel temellerini oluşturuyor.
Ahmet Tonak ise ısrarla ve sebatla, teorinin yüksek dorukları ve soyut önermeleri ile pratik hayatın somut, günlük, sıradan gerçeklikleri arasında bir köprü kurup duruyor. Akademik çalışmasında bütün hayatı boyunca bunu yaptı: Pakistan asıllı Amerikalı iktisatçı Anwar Shaikh ile birlikte yazdığı, ulusal gelir hesaplarını Marksist kategorilerin (artı-değer, üretken ve üretken olmayan emek vb.) ölçülebilmesi için fare çevikliği ve köstebek sabrıyla delik deşik eden en önemli kitabı yakında Türkçe'de de yayınlanacak. Bu kitap, bir yandan Marx'ın Kapital'de geliştirdiği kapitalizme özgü kategorileri en derin teorik düzeyde su geçirmez bir bütünsellik içinde tanımlarken, bir yandan da bu Marksist kategorilerin nicel büyüklüklerini dinamik gelişmesi içinde ölçüyor ve böylece Marksizmin teorik önermelerine somut dünyada maddi temeller oluşturma bakımından çok önemli bir adım atıyor.
Tonak başka bağlamlarda da, ister üniversitedeki derslerinde, ister panellerde ve konferanslarda, ister en teorik konulardaki çalışmalarında olsun, teorinin soyutu ile pratik hayatın somutu arasında köprü kurma işini hiçbir an bir yana bırakmıyor. Ama elbette, teorinin somut hayata uygulanmasının en ileri örneklerini son yıllarda BirGün'ün köşe yazarı olarak her hafta yazdığı yazılarda verme fırsatını buldu. Tonak'ı BirGün'deki köşesinde düzenli olarak izleme fırsatını bulamamış okuyucular ise bu yazıların derlenerek bir arada yayınlandığı iki seçkiden yararlanma fırsatına sahipler. Bundan bir süre önce Kalkedon Yayınları'ndan çıkan Aman Piyasalar'dan sonra, şimdi de Kırmızı Yayınları'nın bastığı Batan Piyasalar elimizde.
Teoriden gündelik hayata
Tonak'ın yukarıda sözünü ettiğimiz, Anwar Shaikh ile birlikte yapılmış çalışması dünya çapında Marksist literatüre son derecede önemli bir katkıdır. Türkiye bağlamında ise Tonak Marksist kapitalizm teorisine hakimiyet bakımından önde gelen isimlerden biridir. Ama kendisiyle Narsisistik bir ilişki kuran akademik bir teoriden farklı olarak, Tonak'ın teorisi kendisini gündelik, pratik hayata tuttuğu ışıkla ayırıyor. Batan Piyasalar, kapitalist dünya ekonomisinin içinden geçmekte olduğu derin krizin teorik bir analizi ile başlıyor, ama daha sonra BirGün'deki köşe yazıları aracılığıyla en somut gelişmeleri ayrıntısıyla inceliyor. Örnek mi? "Devlet nedir?" başlıklı yazısı (s. 96-98), Marksist devlet teorisinin getirdiği aydınlığı, bir somut bilgi tufanı ile yerli yerine oturturken aynı zamanda Amerikan "demokrasi"sinin sınıf karakterini de gizemsizleştiriyor. Ekonomik kriz üzerine yazılara ise daha sonra döneceğiz.
Tonak'ın bu köşe yazılarında başardığı sadece teorinin ışığını somut dünyaya tutması değil. Yazar, aynı zamanda, kelimenin en iyi anlamında popülerleştirmenin bir ustası. Bunu hem teoriyi yalın bir dille anlatırken başarıyor, hem de o teoriyi gündelik hayatın çeşitli veçhelerine uygularken. Mesela Marksist teoriden haberi bile olmayan okuyucuyu kapitalist topluma karşı eleştirel bir ruh durumuna hazırlamak bakımından "Bankalar nasıl soyuyor?" ortak başlığını taşıyan iki yazı (s. 43-45 ve 46-48) iyi birer örnek. Marksist kategorilerin günlük hayata felç edici bir aşırı teorik titizlikten kaçınarak pratik bir tarzda uygulanması açısından "Şen şakrak Akbank'ı tanıyalım" (s. 79-81) mükemmel bir örnek. Daha nice örnek verilebilir, hiçbir yazıya haksızlık yapmamak gerek!
Tonak sadece soyuttan somuta gelmiyor, sadece popülerleştirmiyor. Bir de sermayenin sözcüleriyle ve onların sol içindeki uzantılarıyla dur durak bilmeyen, yorulmayan usanmayan bir tarzda polemik yapıyor. Krizi anlayamayanlarla uğraşıyor. Köşe yazarı Mahfi Eğilmez'i, eski Merkez Bankası başkanı Gazi Erçel'i, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'i, "Eko Diyalog"cu Deniz Gökçe'yi, çok yüceltilen bankacı Akın Öngör'ü ve düzenin daha nice sözcülerini sağlam argümanlarla köşesine çağırıyor ve köşeye sıkıştırıyor. Onlarla yetinmiyor, burjuvazinin düşüncelerini sola pazarlayan yazarlarla da sert polemiklere giriyor.
Ama bu polemiklerin en güzeli hiç kuşkusuz, "Hadi Oradan, Hadi" başlığını taşıyan yazı (s. 273-75). Bu yazıyı gazetede ilk okuduğumda, başlıkta "haydi" sözcüğünün tekrarlandığını düşünerek başlamıştım. Ama hemen fark ettim ki, başlıktaki "Hadi"lerden biri Hadi Uluengin. Burjuvazinin kibri ile dönek solcunun kompleksini saldırgan bir üslupta birleştiren bu çok bilmiş yazarın Marx hakkındaki teranelerinde Tonak'ın bulduğu muazzam cehalet, burjuvazinin yücelttiği aydınların hali pür melalini göstermek bakımından kısacık bir başeser. Hadi Uluengin tabii Tonak'a cevap verip "ben ne cahil adammışım ama bilmediğim konularda ileri geri yazarmışım" demedi. Onun yerine yemedi içmedi, 2009 baharında krizin geçer gibi olduğu günlerde "ne oldu Marksistler, hani derin bir krize girmiştik? Bakın ekonomi yeniden canlandı, hani 21. yüzyılın ilk büyük buhranı yaşanıyordu?" mealinde bir yazı döşendi. Yazının Tonak'a karşı kuyruk acısıyla yazıldığı belliydi. Çünkü Türkiye'de Marksistler arasında bir büyük buhrandan söz eden birkaç kişiden biriydi Tonak. Talihsiz Hadi Uluengin! Tonak, benim Uluengin'i bir kez daha onun hazik ellerine teslim etme çabama rağmen, ona cevap vermedi. Ama cevabın en ağırını hayatın kendisi verdi. ABD'de işsizlik ve konut krizi son hız devam ederken, Japonya sürünürken, Avrupa'da iflas eden edene, Yunanistan'dan İrlanda'ya. Marksizmle en ufak bir ilişkisi olmayan Nobel ödüllü Paul Krugman da yazdı New York Times'daki köşesinde: İçinden geçmekte olduğumuz bir büyük depresyon! Vah zavallı Hadi Uluengin!
"21. Yüzyılın İlk Buhranı"
İşte Tonak'ın Batan Piyasalar'ı esas olarak bu büyük kriz hakkında. Bu yüzdendir ki kitabın altbaşlığı 21. Yüzyılın İlk Buhranı. Yine bu yüzdendir ki kitabın ilk iki bölümü ("Krizi anlarken ve anlayamazken" ile "Krizi izlerken") doğrudan doğruya krize ayrılmış. Bir üçüncü bölümde ("Öte yandan") ise yazar başka konulara da eğiliyor. O bölüm de Marksistler için bir hazine, ama biz kriz üzerinde duralım.
Kitaptaki yazıların anahtarını ilk yazı olarak yayınlanmış olan "Krizi Anlarken" (s. 15-34) başlıklı teorik yazı veriyor. Bugün kapitalist dünya ekonomisinin içinde debelendiği kriz, sabah akşam tekrarlanan terimle bir "küresel finansal krizi" değildir. Tonak, Marksist kategorileri ve en başta artı-değer ve üretken ve üretken olmayan emek kategorilerini kullanarak krizin çok daha önce başlamış olduğunu, esas olarak kâr oranının eğilimli düşüş yasasının bir ürünü olduğunu, bugün finansal bir kriz halinde patlak verdi ise, bunun esas krizin finans sektörünün aşırı şişmesine yol açmasından kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Bir kez bu temel hakikatler ortaya konulduktan sonra okuyucuya 2007'de başlayan, 2008 Eylül'ünde ise bulaşıcı bir afete dönüşen buhran içinde, Tonak'ın kılavuzluğunda bir yolculuğa çıkmak düşüyor. Ardı ardına gelen yazılar, krizi 2008'den alıyor, günümüze kadar getiriyor. Fannie Mae ve Freddie Mac adını taşıyan ABD konut piyasası devlerinin sarsıntısından dünyanın kısa süre öncesine kadar en büyük otomotiv devi olan General Motors'ın batmanın eşiğine gelişine, Türkiye'de krizin tetiklediği sınıf mücadelesi ve fabrika işgallerinden sakız ve çiçek satarak krizi aşmayı öneren burjuva ideolojisinin sefaletine ve ekonomi politikalarının sargı bezi niteliğine kadar, hiçbir konu Tonak'ın eleştirel ufkunun dışında kalmıyor.
Okuyucunun krizi anlamasına büyük katkısı olacak böyle bir kitabın bir tek kusuru var. Kitabın, olan biteni sistematik olarak anlayabilmek isteyen okuyucu tarafından, sanki eski yazıyla yazılmış bir kitap gibi arkadan öne doğru okunması gerekliliği! Tonak, yayın tarihinin yeniliği kriterini, olayların gelişme seyrini izleme kriterine tercih ettiği için son yazıları başa, eskileri ise sona koymuş. Oysa bu kitap, içinden geçmekte olduğumuz dünya-tarihsel önemdeki Büyük Depresyon'un son derecede yararlı bir kroniği, bir anlatısıdır. Öyküye başından başlamak ve bugüne gelmek okuyucu için daha yol gösterici olurdu. Olsun. Kitabın içeriği o kadar doyurucu ve yararlı ki, arkalardan bir yerden başlayıp kitabın başına doğru gelmek için gösterilecek çabaya değer. Hatta belki de Brechtvari bir etkiyle insanın rehavete kapılmasını bile engeller bu sarsıntılı gezi. Her halü kârda, bu yolculuk herkese tavsiye edilir.(SS/EK)