Anayasa Mahkemesi 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun avukatlık mesleğine kabule engel haller arasında 5/1-c maddesinde sayılmış olan avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışlarının çevresince bilinmiş olması kuralını Anayasanın 2. Maddesine aykırı görerek iptal etti.
Olay
İptal başvurusu Ankara 11. İdare Mahkemesi tarafından yapıldı.
Ankara 11. İdare Mahkemesinin kararında yazılı olayların gelişimi şöyle özetlenebilir: Avukatlık mesleğine kabul için başvurduğu anlaşılan davacı hakkında İstanbul 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi 2000 yılında “yasadışı silahlı çetenin sair efradı olmak” suçundan mahkûm etmiş ve on iki yıl hapis cezası (daha sonra altı yıl olarak uyarlandı) ile cezalandırmıştır. Bu ceza infaz edilmiştir.
Davacı ardından Hukuk Fakültesinden mezun olmuş ve bir yıllık avukatlık stajını 2005-2006 yıllarında tamamlamıştır. Baro levhasına yazılma istemi Baro Yönetim Kurulu’nun 2007 yılındaki kararı ile reddedilmiştir. Yapılan itiraz 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 5/1-c maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun 25.05.2007 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Adalet Bakanlığı ise 11.07.2011 tarihli kararıyla bu işlemin onaylanmasına karar vermiştir. Söz konusu işlemlerin iptali istemiyle açılan dava Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin 24.04.2009 tarih ve 2009/9214 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Dava Danıştay’da temyiz aşamasındadır. Davacı bu arada memnu haklarının iadesi istemiyle İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurmuş ve Mahkemenin 27.05.2011 tarih ve 2011/616 değişik iş sayılı kararı ile memnu haklarının iadesi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bunun üzerine davacının başka bir il Barosuna yaptığı başvuru il Barosu’nun 28.12.2011 tarih ve 2011/63 sayılı Yönetim Kurulu kararı ile kabul edilmiş ve davacı avukatlık levhasına kaydedilmiştir. Bu kabul kararı Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun 09.01.2012 tarih ve 31481-191 sayılı kararı ile uygun bulunmuştur. Ancak Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 24.01.2012 tarih ve 1115/2003 sayılı kararı ile davacının mahkûmiyetine konu fiilinin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 5/1-c maddesinde yer bulan avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmak kapsamında olduğu gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu kararının uygun bulunmadığı gerekçesiyle ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Barolar Birliği’ne geri gönderilmiştir. Bu kez Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun 03.02.2012 tarih ve 31785-2 sayılı kararı ile davacının baro levhasına yazılması talebinin kabulüne ilişkin önceki kararında ısrar edilmesine karar vermiştir.
Adalet Bakanlığı tarafından M.O’ un Baro Levhasına yazılmasına dair Baro Yönetim Kurulu kararının onaylanmasına ilişkin Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu kararında ısrar edilmesine dair 3.2.2012 tarih ve 31785-2 sayılı işlemin; ilgilinin “Yasadışı silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan dolayı mahkûm olması sebebiyle durumunun 1136 sayılı Kanunun 5/1-c maddesi kapsamında (avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmak) değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir. Bakanlık eylemin niteliği dikkate alındığında hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumakla görevli avukatlık mesleğinin ilke ve amaçlarıyla bağdaşmadığını, daha önceden ilgili hakkında baroya yazılmama yönünde alınmış bir karar bulunduğunu, hukuki durumda bir değişiklik olmadığını, işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürmüştür. Bu nedenle işlemlerin iptali istemiyle Baro Başkanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’ne karşı dava açmıştır.
Ankara 11. İdari Mahkemesi’nin Anayasa’ya aykırılık gerekçesi
Davayı gören Ankara 11. İdare Mahkemesi Avukatlık Kanunun 5/1. Maddesinin (c) bendinde yazılı “Avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmak,” hükmünü Anayasaya aykırı görmüştür.
Mahkemeye göre; Devletin temel amaç ve görevleri Anayasa’nın 5. Maddesinde sayılmıştır. Buna göre devletin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır. Anayasanın 13. maddesinde,“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. 48. maddesinde, “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir...” düzenlemesi bulunmaktadır.
İptal başvurusu kararında Ankara 11. İdare Mahkemesi avukatlık mesleğine kabule engel haller arasında sayılan itiraz konusu kuralın, belirsiz olduğu, yoruma açık ve çalışma hürriyetini keyfi olarak sınırlandırdığı belirtilerek, kuralın Anayasa’nın 5. 13. ve 48. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal gerekçesi
Anayasa Mahkemesi ise Anayasanın bu maddeleri yerine sadece 2. Madde bakımından değerlendirme yaparak iptal kararı vermiştir. Başvuruda bulunan Ankara 11. İdare Mahkemesi kararındaki gerekçelerle bağlı kalmamıştır. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya aykırılığı hususunda ileri sürülen gerekçelere dayanma zorunluluğu yoktur. Mahkeme, taleple bağlı kalmak şartıyla başka gerekçeyle de Anayasaya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi itiraz konusu kuralı, Ankara 11. İdare Mahkemesinin gerekçesine bağlı kalmadan iptal başvurusunu Anayasa’nın 2. maddesi yönünden incelenmiştir.
Anayasa Mahkemesi 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun avukatlık mesleğine kabule engel haller arasında 5/1-c maddesinde sayılmış olan avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışlarının çevresince bilinmiş olması kuralını Anayasanın 2. Maddesine aykırı görerek iptal etti.
Acaba avukatlık mesleğine kabulde, avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışlar nelerdir?
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararına göre;
“1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 5. maddesinde, avukatlık mesleğine kabul isteminin reddolunacağı hâller düzenlenmiştir. İtiraz konusu kuralda ise avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışların ilgilinin çevresince bilinmiş olunması durumunda, avukatlık mesleğine kabul isteminin reddolunacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanunun, muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir.
İtiraz konusu kuralda, adayın avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışlarının çevresince bilinmesi durumunun avukatlık mesleğine giriş engeli olacağını hükme bağlamaktadır. Kuralda yer alan “avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışlar” ile söz konusu tutum ve davranışların “ çevresince bilinmesi” kavramlarının muğlâk ve objektiflikten uzak olduğu açıktır. Kuralda, adayların hangi tutum ve davranışlarının avukatlık ile bağdaşmayacağına ve bunların çevrece bilinmesinin ne demek olduğu belirtilmemiştir. Bu nedenle avukat adaylarının mesleğe kabulünde barolara sınırları belli olmayan geniş bir takdir yetkisi verilmektedir. Dolayısıyla, mesleğe kabul edilmeme sonucunu doğuran nedenlerin tespiti noktasında barolara geniş bir takdir yetkisi tanıyan itiraz konusu kural, avukat adayları için öngörülebilir olmadığı gibi baroların keyfi yorum ve uygulamalarına karşı da yeterince koruma sağlayacak nitelikte olmadığından hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırıdır.” (Anayasa Mahkemesi Kararı. Esas Sayısı: 2012/116, Karar Sayısı: 2013/32, Karar Günü: 28.2.2013 / Resmi Gazete 13.08.2013 tarih 28734 Sayı)
Barolar üzerinden Adalet Bakanlığı denetimi kaldırılmalıdır
Anayasa Mahkemesi bu kararında Adalet Bakanlığının Barolar üzerindeki “vesayetini” tartışarak maddenin kaldırılması gerektiği Anayasanın 2. Maddesine göre gerekçelendirilmiş olsaydı “hukuk devleti ilkelerine” daha uygun düşerdi. Kuşkusuz avukatlık mesleğine kabulde aranan ilkeler için konulan kavramlarının muğlâk ve objektiflikten uzak olmaması gerekir. İtiraza konu kuralda, adayların hangi tutum ve davranışlarının avukatlık ile bağdaşmayacağına ve bunların çevrece bilinmesinin ne demek olduğu belirtilmemiştir. Ama kararda yazılı olduğu gibi sorun; avukat adaylarının mesleğe kabulünde tek başına barolara sınırları belli olmayan geniş bir takdir yetkisi verilmesinin yaratabileceği sorun olmaktan ibaret değildir.
Avukat adayları için öngörülebilir kural ve kavramlar baroların “keyfi yorum ve uygulamalarına karşı da yeterince koruma sağlayacak nitelikte olmadığından hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırıdır” deniliyorsa; Anayasa Mahkemesi özellikle Adalet Bakanlığının Barolar üzerindeki denetiminin ve vesayetinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırı görmelidir.
Adalet Bakanlığının Barolar üzerindeki vesayet ve denetimi tamamen kaldırılmalıdır.
Aksi takdirde yıllar yıllar sonra karşımıza çıkacak olan sorunlar vardır.
Keyfi yorum ve uygulamalar sadece baroların mıdır?
Özel yetkili/görevli mahkemelerde ve savcılıklarda insanların temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayan yargıçlar ve savcılar arasından yıllar yıllar sonra bir gün “avukatlık mesleğine” kabul başvurusu ile Barolar’a başvuru yaparak avukat olmak isteyenler olacaktır kuşkusuz.
Ne de olsa “meslektaşız”…
Nasıl olsa tek bir avukat olarak benim görüşlerim “ileride avukat olmak için başvuracak” yazdığım nitelikteki kişiler için fark etmez, ben ne Baro ne Barolar Birliği, ne de Adalet Bakanlığıyım.
Ancak…
Geçmişte kendilerine “kanunen” özel yetki ve görev verilenlerin ifa ettikleri yargı görevlerinde; savunma makamını ve avukatları mahkeme salonlarında yok sayan, görmek dahi istemeyen, savunmaya asla söz vermeyen, dinlemeyen, taleplerini bile almayan, avukatlar hakkında sürekli suç duyurusunda bulunan, robokopları avukatlar üzerine salan, adliye koridorlarında görmeye bile tahammülü olmayan ve avukatlar hakkında dava açmaktan haz duyan “kişiler”; geçmişteki bu eylemleri nedeniyle tanınmışlıkları yüzünden avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş meşhur kişiler olmakla sadece benim tarafımdan ve bana göre, avukatlık mesleğine kabule layık değillerdir ve olmayacaklardır. (Fİ/HK)