Evren Paydak'ın "Tecavüz sanığını baro başkanı neden savunamaz" başlıklı yazısını okudum. Avukatlık-Baro Başkanlığı-Savunma konularında yazdıkları kişisel değerlendirmeleri; yanlış değerlendirmeler ama bu yazının konusu değil.
Önemli olan bir avukatın hem de toplum önderliğine soyunmuş bir avukatın gerçek dışı beyanlarda bulunmasıdır.
Birincisi, "Kadın örgütlerini suçlayan bir dil kullanan Muğla Baro Başkanı" diyor. Doğru değil. Bilerek söyleniyorsa yalan.. Bilmeden söyleniyorsa "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak", "tahsilli cehalet"...
Mor Çatı ve diğer müdahil olmak isteyen kuruluşların davaya müdahele istemlerini nasıl canla başla savunduğumu herkes biliyor, zabıtlar yazıyor.. Duruşma yargıçlarına kadın örgütlerinin müdahillik isteklerini "o kuruluşların avukatları mı daha iyi savundu, Muğla Baro Başkanı mı daha iyi savundu" diye sorarsınız.
Sayın Evren Paydak yıllardır avukatlık yapıyor, acaba sanık müdafiinin katılma istekleri olduğunda kadın kuruluşlarını savunduğuna dair bir tek bildiği örnek var mı?
İkincisi terbiye ve nezaket bizim mesleğimizin temel kurallarındandır. "Deniz Gezmiş'in arkadaşı kontenjanı" ile "eşinden icazet almak" gibi söylemlerle gizli alay, küçümseme ifade eden sözcükler yakışıksız sözcükler olmuştur.
Sayın Evren Paydak eşimi tanımıyor. Eminim ki eşimin kadın hakları konusundaki emeği ve katkısı konusunda konuşabilmek için kendisinin daha epey yol alması gerekir.
Üçüncüsü; Muğla Barosu Kadın Hakları Komisyonu, ilk duruşmadan itibaren ne düşünüyor? Yalnızca Türkiye Barolar Birliği başkanı değil diğer baro başkanları da ne düşünüyor? Öğrenmek istiyorsanız Muğla Barosu sitesine girerek öğrenebilirsiniz.
Dördüncüsü; kimlerden bilgi aldıklarını ve neye göre yazı yazdıklarını öğrenmek istiyorsanız size bir avukatın mesajından "son satır" iletiyorum.
"Şu soyut savunma hakkı hakkında da bir iki laf etmemiz lazım". Savunma hakkı konusunda böyle konuşan ve yazan bu avukat protestocu avukatların sözcülüğünü yapıyor...
Şu eleştiri haklıdır; bir baro başkanı simgesel önemi olan bir tecavüz davasında vekalet alırken 40 kere ölçüp bir kere biçmelidir. Herkesin bilmesini isterim, aynen öyle yaptım. Müvekkilim sanığın masumiyetine inandım da vekalet aldım. Yargılama süreci bu inancımı haklı çıkardı. Müşteki kadının uyuşmazlık konusu olan hiçbir iddiası doğrulanmadı. Aksine yalanlandı.
Sanıkların özel hayatları "yer ile yeksan" oldu....
En önemlisi, bu iftiraya dahil edilmeleri sonucu iki küçük çocuğun hayatı kaydı. Ancak tedavi sonucu yeniden okula dönebildiler. Nerede "çocuk hakları savunucuları"?
İnsan Hakları Savunuculuğu fantastik entelektüel faaliyet değildir. (MİG/ÇT)