Yine de referandum, tabii eğer olursa, gelecek sonbahardan önce yapılmaz. 2004 yılı sonunda, tam olarak Aralık ayında, Avrupa'nın Türkiye ile randevusu var. O tarihte, 2002 Aralık ayındaki Kopenhag Zirvesi sırasında alınan karara göre, Avrupa'nın Türkiye'ye katılım müzakerelerinin başlaması için uygun olup olmadığını söylemesi gerekecek.
Bu perspektifin, parti liderlerini pek sevindirmediğini söylemek az olur. Bütün liderler, Jacques Chirac'a kaygılarından söz ettiler, hatta bazıları, hiç vakit kaybetmeden durumun açıklığa kavuşturulması gerektiğini ileri sürdüler. Türkiye'ye "hayır" demeyi düşünün, 2004 yılı Avrupa seçimleri bir felaket olacak diyorlar. Birliğin 25 üyeye genişlemesi, Fransızları şimdiden oldukça endişelendiriyor. Onlara Türkiye'nin de katıldığı söylenirse, yöneticilerinin delirdiğini düşünecekler.
Fransa'da okullarda başörtüsü takılmasına yönelik tartışma alevlenirken, okullarda başörtüsü takılması yasak olan Türkiye'de laikliğin, düşüncelerden ziyade metinlerde, Anayasada yer aldığını görüyoruz.
Bunu İstanbul'da, laik devletin 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmasının 80. yıldönümünün kutlandığı sırada gördük. İktidardaki partinin milletvekillerinin çoğu, eşlerinin türban taktıklarından dolayı davet edilmedikleri için Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonunu boykot ettiler. Türkiye'nin tarihinde daha önce hiç bu kadar çok türbanlı hükümet üyesi veya milletvekili eşi olmamıştı...
Türkiye'ye özel bir statü, güçlendirilmiş bir ortaklık verilmesini kabul edebilecek bir çok Fransız milletvekili, "Türkiye, başka bir kültür... Bizim Avrupa'mız değil " diyorlar.
Avrupalıların, Türkiye'nin Avrupa'ya girebileceğini kabul etmelerinden bu yana kırk yıl geçti. Ama bu, Türkiye'nin batının yanında yer alması için tüm dünyayı düzenleyen demirperde dönemindeydi.
Türkiye, böylece NATO'ya, Avrupa Konseyi'ne üye oldu, hatta Avrupa Futbol Kupası'na bile katılmaya başladı. Ama bugünkü durumda, bir çok Avrupalı, konunun bu noktada kalmasını tercih ediyor. (CN/CA/NM)