Kararın en can alıcı noktalarından biri, Annan Planı'nın referanduma sunulmaması, diğeri ise Annan Planı'nın çözüm için sürdürülmesi umut edilen müzakerelerde yeniden zemin teşkil edeceğidir. Yani Annan Planı'ndan kurtuluş yoktur. Orası burası ellenebilir ama temeline, felsefesine ve dengesine dokunmak mümkün görülmemektir. Bir başka deyişle, masada olmayı sürdürecek Annan Planı, Denktaş'ın "olmazsa olmazlarına" açık değildir.
Kıbrıs faturası kesilmişti
Ola ki bir gün Türk tarafından birileri çıkar da "hadi, gelin müzakereye başlayalım" derse, bu kuralı peşinen bilmek ve benimsemek zorundadır. Güvenlik Konseyi'nin yeni Kıbrıs kararı yoruma ihtiyaç duyulamayacak kadar açık. Ama Karar'a Türk tarafının yoğun tepki ve eleştirileri var. Neredeyse B.M Güvenlik Konseyi'ne topyekün savaş ilan edilecek. Başta Denktaş olmak üzere malum statükocular koro halinde Kofi Annan'ı, Alvaro de Soto'yu, Annan Planı'nı ve Güvenlik Konseyi'ni yerden yere vurmaya çalışıyorlar.
Bu tavırlarıyla Kopenhag ve Lahey'deki olumsuz tavırlarını gizleyebileceklerini sanıyorlar ama nafile. Fatura kesilmiş, kalem kırılmıştır.
Suçlu Denktaş'tır!
Önce Kopenhag'ta daha sonra da Lahey'de kaçırılan fırsatlardan sonra artık ne yapsalar nafile. Atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti. Kıbrıs için yeni bir gün başlayacak.
Kopenhag'da Ankara-Denktaş yönetiminin AB üyeliği hediyesini alan Kıbrıslırum toplumu, AB üyeliği için bir adım daha atacak ve törenle tarihi imzasını atacaktır. Kıbrıslırum toplumu, yarınki olayı Cumhuriyet'in kuruluşundan sonraki en önemli tarihi gün diye nitelendiriyor.
Acaba yarınki olay Türkiye için ne anlama geliyor? Türkiye, Kıbrıs'ın garantör bir ülkesi olarak bu tarihi imza töreninde isteksiz ve aykırı bir davranış sergilemek üzere hazır bulunacak. Gerçi Denktaş Türkiye'nin bu törende hiç yer almamasını istiyor ama Türkiye, Abdullah Gül'le temsil edilmeyi kararlaştırmış görünüyor..
Türkiye "AB adayı" bir ülke. Ev ödevlerini başarıyla gerçekleştirirse 16 Nisan'da AB üyeliği için imza atacak 10 ülkeyle ayni kulübün bir parçası olacak. Bu nedenle Kıbrıslırum toplumu imza atarken salonu terk etmek ya da imza töreninde hiç görünmemek acaba siyasal teamüller ve siyaset etiğiyle bağdaşır mı?
Diyelim ki yarınki törende Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcisi imza atar ve diğer üyelerden alkış alırken sayın Gül salonu terk edecek. Bunu da Atina'da hazır bulunacak 3 bine yakın basın mensubu önünde yapacak. TV ve radyo naklen yayınları da işin cabası.
Yarından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcileri tüm Kıbrıs'ı temsilen masada yerini alacak, görüşmelere katılacak, konuşacak, dinleyecek, kulis yapacak, oy kullanacak. Peki, Türkiye her defasında masadan kaçıp "sigara odası"na mı sığınacak?
Denktaş'ın gönlünü hoş tutmak
Türkiye bundan ne kazanacak anlamak mümkün değil.
Türkiye bu tavrı sergilemekle Denktaş'ın günlünü hoş mu tutmayı amaçlıyor yoksa derin devlet öyle mi öngörüyor? Nedeni hiç de önemli değil aslında. Bunun takdirini ise bu kararı üretenlerden çok en başta AB kurumları ve AB kamuoyu verecek. Ve çok doğaldır ki, Türkiye'nin bu tavrı AB'nin amaç ve karakterine uygun düşmediği noktasından hareketle hoş karşılanmayacaktır.
Yarından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen AB üyeliğine bir adım daha atacak. Hem Kıbrıslırum toplumu hem de Kıbrıslıtürk toplumu için bu tarihi gün bir burukluk taşıyor. Çözümlenmemiş bir sorunla AB'ye katılmak, istenen bir şey değildi. Bu nedenledir ki konuya taraf olanlar şu veya bu şekilde sıkıntıya girecektir. Ama sanırız en büyük sıkıntıyı yaşayacak olan Türkiye'dir.
Türkiye 17 Nisan'dan itibaren AB toprağı sayılan Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında "işgalci" sayılacaktır. Bunu AB yetkilileri defalarca dile getirmiştir. Bundan da ötesi Türkiye'ye yönelik davalarda da artış görülecektir. Kıbrıslıtürk gençliğinin bir süreden beri "Türkiye bu coğrafyadan sorumludur" sloganıyla başlattığı uyarı kampanyası önümüzdeki sürece ağırlığını koyacak sanırız.
Türkiye 70 milyonluk büyük bir ülke. Ama AB de 445 milyonluk bir ülke. Kimin kime baskı yapacağını ve kimin baskısının daha ağır sonuçlar doğuracağını kestirmek için kahin olmak gerekmez.
Yani neresinden bakarsanız bakınız yarından sonra yaşanacak süreç Türkiye için kolay olmayacak.
Biz Kıbrıslıtürk toplumu bu süreçten yara almadan ayakta kalmayı başarmak zorundayız. Kolay olmayacak tabii. Bir taraftan toplumdaki statükocuların tehdit ve pislikleri, diğer taraftan Kıbrıslırum toplumunun Kıbrıslıtürk toplumuna "azınlık" gözüyle bakması. Buna bir de Türkiye'nin rehini olma konumumuzu eklersek, durumumuz kelimenin tam anlamıyla trajik mi trajiktir.
Ama doğan her güneş yeni umutları ve yeni olanakları da beraberinde getirir.
O nedenle yarından sonraki güne yeni bir şevkle sarılmak zorundayız. Ne de olsa, yarından sonraki kimliğimiz Avupalı Kıbrıslıtürk'tür.(NK/BB)
*Vurgular ve ara başlıklar Bianet'e aittir.