14 Kasım'da Avrupa İşçi Sendikaları Birliği (ETUC) öncülüğünde gerçekleştirilen grev, Avrupa çapında yankı buldu. Grev, merkez olarak İspanya ve Portekiz'i belirlemişti ancak İtalya, Yunanistan, Belçika ve Fransa'da da sendikalar greve desteklerini açıkladı ve toplamda 23 ülkede milyonlarca kişinin katılımıyla, başta ulaşım olmak üzere pek çok sektörde hizmet verilmedi.
Krizin en çok vurduğu ülkelerdeki kemersıkma politikalarına karşı organize edilen greve diğer ülkelerdeki işçilerin gösterdiği dayanışma, kriz politikalarının geniş kitlelerce kabul edilmediğini açıkça ortaya koydu. Eylemdeki pankartlardan biri, grevin mesajını özetliyordu: "Sizin Euro krizinizi biz ödemiyoruz!"
Grevde, polisin yer yer sert müdahalesi oldu. Özellikle İspanya, Portekiz ve İtalya'da sert müdahaleler sonucu kan döküldü. İspanya'da 142 kişinin tutuklandığı açıklandı. Yaşanan sert çatışmalar, eylemcilerin ısrarlı tavırları öfkenin boyutunu gözler önüne sermekteydi. Avrupa'nın yaşadığı ekonomik krizin, sosyal boyutları artık net olarak görülmeye başlandı.
Avrupa'da en koordineli genel grevi olarak kayıtlara geçen 14 Kasım grevi, toplumsal muhalefetin kıta çapında bir ağ ve dayanışma geliştirerek, sadece yerel düzeyde değil bir bütün olarak Avrupa Birliği'nin ekonomik politikalarının meşruluğunu sorguladı. Avrupa'da hareketlerin koordinasyonuna verilen önem son yıllarda oldukça arttı. Bu konuda çeşitli toplantılar ve forumlar düzenlediğini daha önce yazmıştım. 14 Kasım'dan önce 10-11 Kasım'da gerçekleşen Firenze 10+10 buluşması, dört binden fazla katılımcıyla, 28 ülkeden 300 ağ ve örgütü bir araya getirdi.
Firenze: Bizim demokrasimiz
Greve destek bildirisiyle başlayan Firenze 10+10 sonuç metni "Onların kemersıkmasının yerine bizim demokrasimiz" başlığını taşıyor. Metinde, Avrupa çapında toplumsal hareketler, örgütler, sendikalar ve vatandaşlar arasında kurulacak dayanışma ile krize yeni bir gelecek ve Avrupa istendiğinin altı çizildi.
14 Kasım'dan sonraki en büyük buluşma olarak, 23 Mart 2013'te Brüksel'deki AB Bahar Zirvesi öncesi yeni bir ortak eylem örgütlenmesi kararlaştırıldı. Bunun dışında, 18 Aralık'ta Dünya Göçmenler Günü ve 23-27 Ocak'ta hayatın ve ortak alanların finanslaştırılmasına karşı, bankalara yönelik bir eylem günleri planlandı. 2013 içinde, ortak eylemler farklı tarihlerde devam edecek.
Firenze'deki tartışmaların ortaya koyduğu bakış açısı, ekonomik gelişmelerin ve krizlerin sadece teknik bir konu olmadığı, tüm vatandaşların hayatlarını doğrudan etkilediği için aslında bir demokrasi meselesi haline geldiğinin altını çiziyor.
Bu açıdan sadece ulusal sınırlar ve konularla da bağlı olmadan tüm kıtayı etkileyen, dolayısıyla sınırları aşan kriz politikalarına karşı toplumsal hareketlerin de mücadelesini sınır-ötesi bir biçimde örgütlemesi gerekiyor.
14 Kasım'da gerçekleşen geniş katılımlı grev, protestolar, eylemler ve direnişler aracılığıyla büyük bir kitlenin sesini duyurmasını sağladı. Hareketlerin yükselttiği muhalefet, eknomik olanın siyasal ve sosyal olanla temasını güçlendirmeye devam edecek. Bu şekilde teknokratların, uzmanların, eurokratların kapalı kapılar arkasında şekillendirdiği Avrupa'ya karşı sokaktaki muhalefetle demokratik bir cevap geliştirilmeye çalışıyor. Yukarıdan aşağıya uygulanan politikaların artık meşruiyetinin kalmadığı ve her türlü dayatmaya karşı direnişin geliştirileceği artık açık bir şekilde görülüyor. Siyaseti ve ekonomiyi demokratik hesap verme yöntemlerine tabi kılmayı ve vatandaşların karar verme mekanizmalarındaki etkisini arttırdıkça, toplumsal hareketler yeni bir dünya vizyonunu da güçlendirecek. (YY/HK)
*Yavuz Yıldırım, Niğde Üniversitesi, Siyaset ve Sosyal Bilimler