Yaklaşık 150 bin seyircisiyle Türkiye'nin en büyük sinema etkinliği konumundaki Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde artık belgesellerin de önemli bir yer tuttuğunu inkâr edemeyiz.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın bu sene 5-20 Nisan tarihleri arasında 33. kez düzenlediği şenlikte jeopolitik hassasiyetlerimize dokunacak, Afrika'da halen yaşanmakta olan trajik durumun köklerine inen Şiddete Dair adlı yapıma da yer verilmiş.
Martinik'li devrimci düşünür Frantz Fanon'un yazdığı, sömürgeciliğin psikopatolojisi hakkındaki Yeryüzünün Lanetlileri adlı eseri temel alan İsveçli yönetmen Göran Hugo Olsson bazı sömürgelerin bağımsızlıklarını kazandıkları döneme odaklanıyor.
Çok da uzak olmayan bir geçmişten çarpıcı görüntülerle desteklenmiş olan 85 dakikalık yapım günümüzde yaşanan benzer vakaları işaret ederken azgın kapitalizmin yıllarca işlediği insanlık suçlarını bir kez daha ortalığa saçıyor.
Postkolonyalizm deyince akla ilk gelen isimlerden Kalküta'lı edebiyat teorisyeni, felsefeci ve akademisyen Gayatri Chakravorty Spivak'ın önsözüyle başlayan belgesel bizi 60'lı, 70'li, hatta 80'li yıllara sürüklerken metinleri okuyan şarkıcı Lauryn Hill sıcak sesiyle bu direniş filmine çok özel bir katkıda bulunuyor.
Şiddete Dair
Kolonyalist Avrupa devletlerinin asırlarca yeryüzündeki nimetleri arsızca sömürdükleri hepimizce malum. Geçtiğimiz yüzyılda resmen sona eren kolonyalizmin Batıdaki reflekslerinin günümüzde de pek durulmadığı gözleniyor. Demokrasi, barış veya güvenlik mazeretleriyle çeşitli ülkelere müdahaleden imtina etmeyen ABD’nin müttefiği Avrupa, çıkarlarını gözetmek üzere insan haklarını çiğnemekte beis görmüyor.
Geçmişte de zaten sömürülen toprakların zenginlikleriyle refaha ulaşan Avrupa işlediği kabahatleri aklamak ve meşrulaştırmak için de elinden geleni hiçbir zaman ardına koymadı.
Usta belgeselci Olsson, kullandığı sade anlatımla bize maziden yansıyanın bugün de ne kadar geçerli olduğunu objektif biçimde yansıtırken kanaatimizi şahsen oluşturmamıza da imkân tanıyor.
Belgeselin ilham kaynağı Frantz Fanon hayatını tehcir, işkence, cebri işçilik, kölelik, tecavüz, savaş ve katliamların şiddetinden muzdarip olanların şifa bulmasına adamış.
Cezayir'in bağımsızlık mücadelesinde yer alan ve 1961 yılında 36 yaşındayken ölmesine rağmen Filistin, Güney Afrika, Sri Lanka veya ABD'deki özgürlük hareketlerine onyıllarca ilham vermeye devam etmiş olan Fanon'un sözleri belgesel boyunca bize zorlu yolu teorisiyle işaret ediyor: "Sömürgeci şiddetin mağlup edilebilmesi için daha büyük bir şiddetle karşılık vermek gerekir".
Sahra altı Afrika ülkelerinden petrol zengini Angola, Rodezya, Liberya, Tanzanya, Mozambik, Guinea-Bissau veya Burkina Faso'daki dönüşümleri izlerken kapitalistlerin savaş suçlularından farklı olmadıklarına bir kez daha tanıklık ediyoruz. IMF ve benzer kurumların şart ve yaptırımlarıyla sadakaya muhtaç edilen ülkelerin kendi ayakları üzerinde durması iyice imkânsızlaşıyor.
İnsanlıklarından çıkarılmak üzere yüzyıllarca baskı altında tutulan halklar yaralarını iyileştirmekte zorlanıyor, memleketin sunduğu zenginliklerin ise adaletsizce sömürülüp birkaç kişiye paylaştırılması sürüyor. Medeniyetin patentini elinde tuttuğunu iddia eden kibirli Avrupa'yı taklit ederek değil, özüne dönerek kendine has sistemler geliştirilmediği sürece de durumun değişmesi zor görünüyor.
Yumruk gibi belgesel
Sundance, Göteborg, Hong Kong ve Berlin'den sonra İstanbul seyircisiyle buluşacak Şiddete Dair'in yönetmeni 1965 Lund doğumlu Olsson, günümüzün Somali, Pakistan veya Filistin manzarasıyla filmi arasında paralellikler olduğunu fısıldamıyor değil.
Benim aklıma çok kısa bir süre önce François Hollande'ın emriyle Fransız ordusunun Orta Afrika Cumhuriyeti'ne müdahalesi geliyor.
Bir de IDFA ve Selanik Belgesel Festivalinde gösterilen Moïse Katumbi'nin Önlenemez Yükselişi adlı belgesel: Zengin maden yataklarıyla tanınan Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Katanga eyaletini yöneten, Rodos kökenli Yahudi bir ailenin ferdi Katumbi varsıl bir işadamıyken politikaya soyunmuş, popülist davranışları ve futbola verdiği destekle halkın sempatisini kazanmış, fakat Avrupa'yla olan sıkı bağları merkezî hükümeti kıskandıracak seviyeye ulaşmış… Amsterdam'daki gösterim sonrasında tecrübeli yönetmen Thierry Michel belgesel yüzündenhem Kongo'da, hem Avrupa'da, üstelik yüksek rütbeli bürokratlar tarafından tehdit edildiğini duyurmaktan çekinmemişti.
İngilizce adı Concerning Violence olan Şiddete Dair'de ise Burkina Faso'nun devrimci lideri Thomas Sankara'yı 1987'deki görüntüleriyle izliyoruz. Geçen sene Selanik'te seyrettiğim Capitaine Thomas Sankara adlı belgeseli meraklılarına tavsiye ederken tam bağımsızlıktan yana idealist liderin, Fransız ve ABD'lilerin güdümündeki yardımcısı tarafından kısa bir süre sonra öldürüldüğünü hatırlatmak da isterim.
Alt başlığı Emperyalizme Karşı Meşru Müdafaadan Dokuz Sahne olan Şiddete Dair'de Zimbabwe'nin LGBT düşmanı devlet başkanı Robert Mugabe'yi de gencecik haliyle izliyoruz. Mugabe geçenlerde AB-Afrika zirvesi sırasında beraber olmayı arzuladığı eşine vize verilmeyince yine Avrupa Birliğinin gey değerlerine verip veriştirmişti. Dedikodular Mugabe'nin eşinin Avrupa'da yapılabilecek alışverişten mahrum kaldığında epey üzülebilecek bir tüketim hastası olduğu yönünde.
Berlinale'den ödüllü Şiddete Dair'de tabii ki insanı zorlayan görüntüler de yok değil: Mesela uçan bir helikopterden ateş ederek inekleri öldüren askerler, golf oynayan beyaz burjuva çocuklarının çantalarını taşıyan koca koca Afrikalı adamlar, sömürgecilerin son çırpınışları sırasında NATO uçaklarının saldırısı sonucu kolu kopmuş Afrikalı bir kadın ve bacağı kopmuş bir bebek, paramparça olmuş Portekizli bir asker.
33.İstanbul Festivali hepimize hayırlı olsun...(MT/NV)