Bilgiye erişim, köklü ve yaygın olarak bilinen bir hak olmasına rağmen, birçok Avrupa ülkesinde mevcut kanunların yetersiz uygulanmasından dolayı kısıtlamaya uğruyor.
Gözünüzden kaçmış olabilir, bu yıl dünyanın ilk şeffaflık kanununun 1776’da İsveç’te yürürlüğe girmesinin 250. yıldönümü. İlk bakışta, Avrupa’da bunun kutlanmaya değer bir şey olduğu düşünülebilir; zira kıtadaki tüm ülkeler (kanunun taslak aşamasında olduğu Kıbrıs ve Lüksemburg hariç) artık vatandaşlarına hükümet kaynaklı bilgiye erişim hakkı sunan bir şeffaflık kanununa sahip.
Şeffaflık kanunlarının sayısında son 20-30 yılda büyük oranda bir artış olması bunun geçici bir heves olduğu anlamına gelmez. Bu hakkın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Amerikan Ülkeleri İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi gibi uluslararası kurum ve mahkemeler tarafından tanınmış temel bir insan hakkı olduğunu unutmamak gerek.
Bilgiye erişim ayrıca araçsal bir hak, çünkü vatandaşların karar alma süreçlerine katılımını, kamu görevlilerinin eylemlerinden sorumlu tutulmasını, yolsuzluğa karşı mücadeleyi, sivil özgürlüklerin savunulmasını kolaylaştırıyor ve ifade özgürlüğünü garanti altına alıyor. Aynı zamanda, evrensel bir hak olması sebebiyle, gazetecilerin ve sivil toplum organizasyonlarının demokratik toplumun onlara yüklediği halk gözlemcisi görevlerini de yerine getirmelerine imkan tanıyor.
Bugüne dek kutlamaya değer birçok şeyin başarıldığı doğru, ancak Avrupa ülkelerinin bu alanda oldukça kanaatkar olduğu ve sözü geçen temel insan hakkının hem kanunlar çerçevesinde hem de pratikte uygulanmasında diğer ülkelerden geri kaldığı da unutulmamalı. Örneğin, İtalya ve Yunanistan’daki şeffaflık kanunlarına yönelik yapılan reformlar desteklenmeli ancak aynı zamanda kanunların uluslararası standartları yakalaması için yapılması gereken bir dolu şeyin de anahtarı olarak görülmeli.
Doğrusu, yakın geçmişte, Sırbistan dünyada en nitelikli bilgiye erişim kanununun uygulandığı ülke ünvanını kaybetti. Bu ünvan yapılan son reformlar ile birlikte artık Meksika’nın. Meksika şu anda bilgiye erişim alanındaki hukuki çerçevelerin kalitesinin derecelendirildiği küresel Bilgi Edinme Hakkı (RTI) Ölçeği’nde birinci sırada bulunuyor.
Sırbistan’ın yanı sıra Avrupa kıtasında sadece Slovenya ve Hırvatistan bu alanda en iyi 10 ülke arasında. Sadece Avrupa kıtası için bakılacak olursa, bu iki ülkenin en yakın takipçilerinin bu alandaki hukuki çerçevelerde Batı Avrupa’ya kıyasla daha katı olan Balkan ülkeleri olduğu söylenebilir.
Daha eski ve daha zayıf kanunların uygulandığı bazı Avrupa ülkeleri, bünyesinde daha modern ve güçlü hukuki çerçeveler barındıran diğer ülkelere göre bir çok alanda daha şeffaf. Örneğin, İsveç ve Finlandiya’yı ele alalım. İki ülkede de Azerbaycan’a kıyasla çok daha eski ve zayıf kanunlar uygulansa da, bu ülkeler şüphesiz ki petrol zengini Kafkas devletinden çok daha şeffaf. Bu tablo, ölçeğin en altındaki 10 ülke arasında bulunan Avusturya, Lihtenştayn ve Almanya’nın mevcut şeffaflık çerçevelerini gözden geçirmesi gerektiği gerçeğini mazur görmüyor.
Ülkeleri birbirleriyle kıyaslamak her ne kadar faydalı ve kanun yapıcılar tarafından uygulanacak pozitif reformları destekler bir uygulama olsa da, bizler de kendimize şu soruyu sormalıyız; “Bir vatandaş olarak haklarımdan icraatte faydalanabiliyor muyum?” Vatandaşlar karar alma süreçlerine katılım göstermek için kamu kuruluşlarından ihtiyaç duydukları bilgiyi edinebiliyorlar mı, kamu görevlilerini gerektiğinde sorumlu tutabiliyorlar mı, bir kararın neden ve nasıl verildiğinin farkındalar mı?
Erişim Reddedildi
Access Info Europe ve partner organizasyonlar tarafından yürütülen yakın tarihli bir araştırmaya göre, Avrupa hükümetleri tarafından alınan kararların neden ve nasıl alındığına ilişkin ciddi bir şeffaflık eksikliği bulunuyor.
Karar alma süreçlerine yönelik bir araştırmanın sonucunda kilit karar-alma bilgilerinin %60’ının halka açık olmadığı görüldü. Teoride Avrupa hukuki çerçeveleri karar alma süreçlerine ilişkin bilgiye erişim süreçlerine izin veriyor olsa da (toplantı tutanağı veya lobicilerin sunduğu belgeler) proaktif şekilde yeterince bilgi mevcut değil ve ulusal kanunlar aracılığıyla talep edilen bir kamuya açıklama söz konusu olduğunda da yeterince bilgi açıklanmıyor.
Bu sadece TTYO (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı) veya şeffaflık eksiği çeken benzer serbest ticaret anlaşmalarının müzakereleri gibi kamuoyunca iyi bilinen vakalara has bir gözlem değil. Araştırmalarımız; Avrupa düzeyinde kanun koyuculardan, uluslar düzeyinde ise gıda etiketleme gibi (bu bağlamda, AB ve İspanya’daki şeker endüstrisinden) teknik süreçlerin lobi faaliyetlerinden bilgi edinmenin neredeyse imkansız olduğunu gösterdi. Bunun sebebi ise bilgiye ulaşım konusunda yapılan istisnalarda veya sadece hiçbir şekilde saklanmayan bilginin kaybolması veya kayıt altına alınmamasında yatıyor.
Politika ve mevzuata yönelik önemli bilgiler halka sunulmadığında, bu kamu katılımını ve karar alma süreçlerinin ilerlemesini engelliyor.
Gıda etiketleme örneği uzak bir örnek değil. Araştırmamız çerçevesinde, 12 farklı Avrupa yargı yetkisinden talep ettiğimiz bilginin %50’sine erişimimiz reddedildi. Bu red bir çok durumda hükümet ve kamu görevlilerinin gizliliğinin korunması gibi bazı istisnaların suistimali ile gerçekleştirildi. Bazı durumlarda ise sadece bu kilit bilginin aslında varolmaması sebebiyle erişimimiz kısıtlandı.
Araştırmamız çerçevesinde, toplantı tutanakları ve lobiciler tarafından sunulan belgeler/yazışmalara erişim konusunda ise olumlu vakalara rastladık. İrlanda’da tütün sektöründe yapılan 2.5Mb boyutundaki yazışma belgeleri kamuya açıklandı. Birleşik Krallık’ta ise Britanyalı yetkililer tarafından Avrupa Birliği’nin şeffaflık kurallarını gözden geçirmek üzere Brüksel’de yapılan toplantının el yazması notları bize sunuldu.
Ancak, daha fazlası gerekli.
Avrupa hükümetleri karar alma süreçlerine ilişkin bilginin belgelenmesi konusundaki görevlerini daha ciddiye almalılar; bilgiye erişim konusundaki istisnai uygulamaları daraltmalılar ve bilginin tam ( veya kısmi) ifşasında ağır basan kamu çıkarını daima hesaba katmalılar. Karar alma süreçlerine ilişkin bilginin proaktif yayımlanması da bu bilgiyi kamuya sunmak için harcanan sürenin azaltılması kadar önemli bir ihtiyaç.
Son olarak, Avrupa uluslarının mevcut hukuki çerçevelerine yönelik kısıtlamaların üzerine giderek bu kısıtlamaları Avrupa ve uluslarası standartlara çekmeleri hala önemi koruyor. Bu standartların önde gelenlerinden bir tanesi ise konseyin 47 üyesinin yalnızca dokuzu tarafından imzalanıp onaylanan Resmi Belgelere Erişime İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.
Bilgiye erişim konusunda Avrupa’nın şu anda bulunduğu yere varması ilk şeffaflık kanununun yürürlüğe girmesinden itibaren 250 yıl sürdü. Bu durum bilgiye erişim hakkının yalnızca kağıt üzerinde değil pratikte de hükümetler tarafından garanti altına alınmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir nitelikte. (HD/GK/EG)
Bu yayın IPS İletişim Vakfı ile Osservatorio Balcani e Caucaso tarafından Avrupa Komisyonu ortak fonuyla yürütülen European Centre for Press and Media Freedom (ECPMF) Projesi kapsamında üretilmiştir. Burada dile getirilen görüşler IPS İletişim Vakfı’na ait olup hiç bir biçimde Avrupa Birliği'nin resmi görüşleri olarak değerlendirilemez.