Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası tarafından düzenlenen "Şehir Hastaneleri: Yalanlar Gerçekler Sempozyumu"nda, şehir hastanelerinde çalışan doktorlar nasıl bir tezgahta şifa dağıtmaya çabaladıklarını anlattı.
Şirketler özel hastanelerde bile yapılmayan, yapılmasına gerek duyulmayan sistemler oluşturmuş. Hekimin ne yaptığıyla değil, kendisinin kayıt bildirim sisteminde ne göründüğüyle meşguller.
TIKLAYIN - Hekimler Şehir Hastanelerini Konuştu: Dünya Bu Uygulamaları Terk Etti
Doktor hastasını görmüş de olsa farz edelim sistemdeki kayıt düğmesine basmadı, o zaman o iş yapılmamış oluyor! Ama iş şirketin eksiklerine gelince meselenin rengi değişiyor, arızalanan aletler tamire gidiyor ve tabii ki kullanıcı hatası çıkıyor.
Şirket uygun görmez ise eksikler giderilmiyor. Milletvekillerinden, Sayıştay denetçilerinden “ticari sır” diyerek köşe bucak kaçırılan sözleşmeleri görmeyen doktorlara zorla şirketlerin faturalarının denetimi işi yaptırılıyor. Görmediği sözleşmeye uygun mu yapılan iş bakacak, ödemeye onay verecekler!
Hastaneye döner sermayeden ayrılan pay artsın diye akşamdan sabaha eğitim ve araştırma hastanesi yapılmış şehir hastanesi, ama akademik kadro yokmuş, kütüphane yokmuş umursayan yok.
Yine de haklarını teslim edelim, çalışan memnuniyetini sağlamak için çiğköfteli davullu zurnalı sıra gecesi yapmışlıkları var! Bu çılgın eğlencenin tek kusuru hastanede yapılması.
Meşhur golf arabalarına doktorların binmesi yasak. Doktorların bir kuleden diğer kuleye koştururken kimin niye kilitlediği belli olmayan kimi bölümlere girmeleri yasak. Şiddet için hastanenin önünde basın açıklaması yapmaları “özel mülk” olduğu gerekçesiyle yasak. Hastalar da pompalanan reklamlar işe yaramış olacak ki “koskoca şehir hastanesinde refakatçi mi kalıyor” diye şaşakalıyorlarmış. Aklı sıra şehir hastanesinin kusurlarını bulmak isteyenler ellerinde cep telefonu ne görürse çekip çalışanları etiketleyip geziyormuş. Bir de şirketin hızır hafiye ekibi var ki onlar da ellerinde tabletlerle dolanıp doktorların soluklanmak için durakladıkları anları belgeliyormuş ki her ne fenalık varsa memur olan doktorlar yüzünden olduğunu ispatlasınlar!
Nasıl tezgah? Hayaldi gerçek oldu, değil mi?
Anlatılanlar Avnussalah’ın şifahanesini akla getiriyor.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam romanında, biri sahte diplomalı doktor, biri matbuat hayatında tutunamamış gazeteci eskisi biri de hırsızlığın etik kodlarına kafa yoran üç dolandırıcı birleşip bir “şifahane” kurarlar. Adını da Yaralı Gönüllere Teselli Yurdu koyarlar. Ekibin lideri Avnussalah, işler ilerleyip paralar gelmeye başlayınca muayene ücretinin ne kadar olması gerektiği konusunda araştırma yaptırır. Sahte diplomasını Annussalah’a borçlu olan ekibin “doktoru” Suduri muayene ücretinin asgaride tutulması gerektiğini asıl ek ücretlerle faturayı şişirmeleri gerektiğini söyler. Suduri’nin listesi şöyle: “Müşavere hakkı, avait, zevait, fevait, şerait, ikamet, refakat, nekahet, musahabet”
Nedir bu kalemler? Kapıda karşılayıp bekleme odasına götürmenin bedeli, hastanın iyileşir gibi olmasından alınan harçlık, içi sıkılanlarla sohbet payı, hasta ölürse hastane masrafı garantilensin diye alınan peşinat, hayatta kalma vergisi, hastanın parası kalmazsa ücretsiz hastaneye naklinin masrafı.
Avnussalah elinde doktor olmadığı için muayene ücretini düşük tutup tıbben gereksiz “hizmetleri” müşterisini dolandırmak için şişirirdi.
Oysa şehir hastanesinde doktorlar var. Şehir hastanesinin tezgahına rağmen doktorluk yapmaya uğraşıyorlar. (ÖE/DB)