"Mesele esir düşmekte değil,
Teslim olmamakta bütün mesele."
Nazım Hikmet
Temmuz'un 13'ünde öğle sıcağında yangına esir düşmüştü Datça'nın incisi Mesudiye.
Rüzgâr yamandı.
Alevler azgın.
Bir anda dört bir yanı sarmıştı yangın.
Kırtepe, Maşa Çukuru, Döşeme, Mezgit, Kızılbük, Damarası, Zeytincik ateş altında kalmıştı.
Ormanlar, zeytinlikler, evler cayır cayır yanıyordu.
İşte tam o anda parladı dayanışma.
Mesudiyeliler "teslim olmak yok" dediler hep bir ağızdan, el ele, omuz omuza yağdılar ateşin üstüne.
Zaten iki yıl önce Hisarönü yangınından sonra örgütlenmişlerdi.
Kimlerin yangına müdahale edeceği, halkın nerede toplanacağı belirlenmiş, telefonlarda acil mesajlaşma grubu kurulmuş, ortak dayanışmayla gerekli teçhizat alınmıştı.
Önce gençler fırladı yangına.
Traktörlerle, tankerlerle tonlarca su taşıdılar.
Üç gün, üç gece hiç durmadılar.
Kah Kırtepe'de, kah Döşeme'de, kah Kızılbük'te.
Bir radar gibi gözlediler ormanı, bir yağmur gibi çöktüler ateşin üstüne.
Onlarca ev, bahçe, zeytinliği yanmaktan kurtardılar.
Onlar ateş hattında boğuşurken, başta Mesudiyeliler olmak üzere yarımada halkı Ovabükü'nde kurulan Yangın Koordinasyon Merkezi'ne adeta yüreğini yağdırdı,
Tonlarca şişe suyu, sandviç, meyve suyu, powerbank, tepe lambası, yanık kremi, göz damlası, söndürme ekiplerinin neye ihtiyacı varsa, yağdırdıkça yağdırdı.
Turistlik işletmeler, marketler buzdolaplarını açtılar sonuna kadar.
Tekneler Datça-Mesudiye karayolu kapanınca deniz yoluyla katıldılar bu lojistik desteğe.
Gelen malzemeler hiç vakit geçirilmeden yangın söndürme ekiplerine ulaştırıldı.
***
Mehmet Beyhan Hızırşahlı bir manav.
Yangın günü Mesudiye'de açmıştı tezgâhı.
Kocadağ'dan dumanlar yükselmez mi?
İşi gücü bıraktı Mehmet, bastı arabasının gazına, dağ tepe gidebildiği her yere ulaştı. Şeftali, armut, nektar, erik, domates, salatalık arabasının kasasında sezonluk ne ürün varsa söndürme ekiplerine dağıttı.
Çevre illerden gelen itfaiyecilere karpuz kavun verdi.
Onun bu fedakârlığını gören yerli, yabancı, turist, yerleşik birçok gönüllü sipariş verdiler Mehmet'e.
"Bunlar da bizden kahramanlara" diye.
Manav Mehmet üç gün üç gece vitamin oldu söndürme ekiplerine.
***
Sergen Dalgıç da Hızırşahlı bir arıcı.
Yangını duyar duymaz tankerine suyu doldurdu, soluğu Mesudiye'de aldı. Defalarca gitti, geldi Sergen. Bir ara ateşin ortasında kaldı, son anda kurtardılar.
Mehmet ve Sergen gibi onlarca Datçalı genç, Emecik'ten, Sındı'dan, Yazıköy'den hızır gibi yetiştiler Mesudiyelilerin yardımına.
"Dayanışma Yaşatır" sözünün buza değil, yüreklere yazıldığını kanıtladılar.
***
Yangının ilk günüydü.
Datça Mahalle Afet Gönüllüleri Acil Müdahale Ekibi'nin (MAG-AME) görevli olduğu alanda, yaralı bir kartal bulundu ateşlerin arasında. Hemen kucaklandı, Datça'da bir veterinere ulaştırıldı. Kartalın tedavisi sürüyor ve sağlık durumu iyi.
Hayvanseverler de boş durmadılar o anlarda. Yangından kaçan ve kaybolan evcil kedi ve köpekleri aradılar saatlerce. Hemen hemen hepsini bulup, sahiplerine teslim ettiler.
***
Yangının dördüncü günüydü. Ateş söndürülmüş, soğutma işlemi yapılmış ama risk geçmemişti. Bu nedenle Orman Bakanlığının ekipleri ve itfaiyeciler sahadaydı. Dört gündür aynı elbiselerle, yıkanmadan çalışıyorlardı. Bir mesaj düştü telefonlara. "Orman ekiplerinin don, atlet, çoraba ihtiyaçları var" diye. Utanarak, sıkılarak dile getirmişlerdi bu ihtiyaçlarını. Muhteşem bir dayanışmayla kısa sürede yüzlerce iç çamaşırı alındı, kahramanlara ulaştırıldı.
***
Bu yangın geride büyük bir yıkım bıraktı.
Ateşler söndüğünde 800 hektar ormanlık alan, yüzlerce zeytinlik ve onlarca ev kül olmuştu.
Kayıp büyüktü.
Ama Datça'nın kazancı da çoktu.
Örgütlenmenin, dayanışmanın, yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Ateş harlayınca, dayanışma parladı.
Mesudiye ormanlarında bir umut ışığı gibi parıldadı.
Şimdi yaralar sarılıyor.
Onun için de yardımlaşıyor Datçalılar, dayanışıyorlar birbirleriyle.
Çünkü bir kez daha görüldü ki, Dayanışma Yaşatır.
(SK/AÖ)