Üç olay:
Adana Kozan'da öğretmenler günü için kompozisyon yarışması düzenlendi. İmam Hatip Lisesi öğrencisi 17 yaşındaki Tevhide Kütük de ödül kazandı. Ödül töreninde sahneye başörtüsüyle çıktı. Töreni izleyen garnizon komutanı ve kaymakam çocuğu kürsüden indirtti. Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) belediye başkanı tepki gösterdi. Kütük "Çok üzüldüm" dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan aileyi arayarak "Sakın üzülmeyin, bu haksızlıklar bitecek" dedi. Başbakan, kız çocuğunun ve ablasının eğitim masraflarını üstleneceğini, yetkililer hakkında inceleme talimatı verdiğini söyledi.
Amasya'da dört öğrenci okul değiştirdi. Bir gazeteci, çocukların "dini baskı" yüzünden okuldan ayrıldığını yazdı. Meclis İnsan Hakları Komisyonu kente gitti; öğrencilerle ailelerle görüştü. Komisyon hazırladığı raporda "medyanın olayı çarpıttığını" belirtti. Rapora göre öğrenciler ailevi vb. nedenlerle okul değiştirmişti.
Isparta'da öğrencilerine üzerinde Atatürk portresi olan ve "Cumhuriyet'e sahip çık" yazan tişört giydiren öğretmen ceza aldı. Ceza öğretmene İzmir'deki "cumhuriyet mitingi"ne katıldığı için verildi. Tişörtleri mitingden alan öğretmen "Atatürkçüyüm, bu cezayı onurla taşırım" dedi. Eğitim-Sen cezaya tepki gösterdi. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik inceleme başlattı.
Herkesin buluştuğu yer
Üç olayda çocuklarla ilgili. Birkaç soruyla çocukların haberin neresinde olduğuna bakalım:
Yıllardır süren "türban" meselesi bir çocuk üzerinde tatbik ediliyor. Kılık kıyafet yönetmeliğine göre, imam hatip lisesinde kız çocuklar sadece Kuran-ı Kerim dersinde başını örtebilir. Bunu bile bile başı örtülü olduğu halde Kütük'ü kim niye kürsüye çıkarır? Kanunu uygulamak garnizon komutanının mı görevi? Dahası, Başbakan her hakkı ihlal edilen çocuğu telefonla arayıp destek mi verir? O emretmezse kanun uygulanmaz mı?
Sonuç: En temel hakları ihlal edilen bir çocuk. Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 16. maddesi "hiçbir çocuğun onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz" diyor. En temel hakları ihlal edilen milyonlarca çocuk. Sözleşmeyi uygulamakla yükümlü hükümetin başı, bir çocuğu diğerlerinin önüne koyuyor.
Konu aynı, sonuç da aynı. Gazeteciye mi güvenelim, milletvekillerine mi? "Okulda dini baskı" varsa saflar belli: "Laik"ler bir yana, "İslamcılar" öbür yana; AKP bu yana, CHP öbür yana; askerler şu tarafa, liberaller bu tarafa; Cumhuriyet böyle, Yeni Şafak şöyle... Peki adları afişe olan, damgalanan dört çocuk nereye? Onlar ortada, ayaklar altında...
Konu farklı, sonuç aynı... Bir öğretmenin –memur ya- siyasi görüşü olması, mitinge katılması, örgütlenmesi nasıl cezalandırılır? Peki bir öğretmen siyasi görüşünü okuldaki çocuklar üzerinden nasıl yayar? Çocuklar afiş panosu mu? ÇHS'ye göre eğitimin amacı çocuğun "insan haklarına ve temel özgürlüklere, Birleşmiş Milletler Andlaşmasında benimsenen ilkelere saygısının geliştirilmesi" olabilir. Eğitimin amacı "Cumhuriyet mitinglerinin reklamı" olabilir mi?
Sonuç
Aslında onlar için varolan insanlar, çocukları pervasızca kullanmaktan geri durmuyor.
Sağdan ya da soldan, Atatürkçü ya da İslamcı, Başbakandan gazeteciye ve öğretmene, varlık sebepleri onları korumak ve geliştirmek olan kamu görevlilerinin buluştuğu ortak nokta çocuklara bakışları. Ne yazık ki, "hak penceresinden" değil "iktidar penceresinden" bakıyorlar.
İktidarlarını çocuklar üzerinde kullanıyorlar.(EÜ)