Şahika Tekand, “Io” olarak sahneye çıktığında ağzından çıkan ilk cümlelerle sarsıldım, koltuğuma mıhlandım. Nefesimi bile idareli alıp verdim.
Stüdyo oyuncularının oyunları her zaman şaşırtıcı, etkileyici olmuştur. Işığı, dekoru, kostümü ile izleyiciyi farklı bir dünyaya götürür, dikkatinin dağılmasına izin vermez.
Io ise benim gönlümde zirveye yerleşti. Şahika Tekand’ın yazdığı metin ataerkil dünyaya tam bir başkaldırı. Ama metin aynı zamanda edebi, ritmi yüksek ve etkileyici bir müzikaliteye de sahip.
Oyun boyunca tek bir cümleyi kaçırmak istemedim, hepsini belleğime kazımayı arzuladım.
Daha ilk dakikalarda Tanrıların tanrısı Zeus’a başkaldıran Io, “henüz kelepçelenmemiş bilekler kaldıysa, umut da kalmıştır” diye bir cümleyle başladı isyanına. Peşisıra gelenler de hep aynı vuruculuktaydı. Dedim ki kendime “kafana kazımaya hiç uğraşma, oyunun müziğine bırak kendini”Öyle de yaptım.
Oyun bittikten hemen sonra, bu binlerce yıl öncesinden gelen mitolojik öykünün günümüze göndermelerini düşnmeye başladım ve o andan sonra kalbimin güm güm atmasına artık engel olmadım.
Tanrıların tanrısının aşkı Io sürgünden dönerse
Efsaneye gore, Zeus Io’yu gördüğünde peşine düşer, karısı Hera bu ilgiyi fark ettiğinde müthiş kıskanır Io’yu ve onu kılıktan kılığa sokarak ülkeden uzaklaştırır. Mitolojide Hera’nın Io’yu çeşitli hayvan kılıklarına soktuğu anlatılıyor.
Oyunda ise Hera tarafından sürgüne gönderilen Io, Tanrıların tanrısı Zeus ile ilgili gerçekleri halka anlatmak için ülkesine (Olimpos’a) geri dönüyor. Io, her türlü güçlüğe katlanarak vatanına dönüyor, Tanrıların Tanrısı’nın onu öldüreceğini bile bile. Oyunun ilk bölümünde Olimpos’un tek sahibi Zeus’a sorgusuzca tapan halk (sahnede halkı bir koro temsil ediyor), Io’yu dinledikçe kafası karışıyor ve bu kafa karışıklığından çok ama çok korkuyor. Sorgulamadan, farklı sesler duymadan yaşamanın konforunu yok ediyor öncelikle Io. Sahnede ki koro konu Zeus olduğunda korkak ve hareketsiz.
Oyunun devamında ise Io, Savaş Tanrısı Kratos ve hırsızlarla yolcuların tanrısı Hermes ile hesaplaşıyor. Bu hesaplaşma koroyu da korkudan bir adım öteye götürüyor. Kafaları karışıyor hareketlenme başlıyor.
Sonunda Io aklı ve öngörüsü ile Zeus’u yenebilecek tek kişi olduğuna inanılan Prometheus’u da Olimpos’da görüyor. Güvendiği Prometheus’un Olimpos’da olmasına önce şaşırtıyor, üzülüyor ama bütün bunlar isyanını engellemiyor. Aklın tanrısı Prometheus ise Io’dan utanıyor, onun haklılığına çok da fazla söyleyecek söz bulamıyor. Bu ikilinin hesaplaşması sırasında halkı temsil eden koro da hareket ve kafa karışıklığı da artıyor. Oyun Io’nun ağzından çıkan bir ama ile son buluyor.
Yetmişbeş dakika boyunca koltuğuna mıhlanmış ben artık Io’yu düşünebiliyorum. Io kim, neden burada, binlerce yıllık yol kat edip nasıl geldi? Benim için Io her yerde, her zaman korkusuzca ataerkil düzene başkaldıran, yenildiği zannedilen ama yenildiğinden emin olunamadığı için hep korkulan….
Bu oyunu yazıp yöneten ve müthiş ışık tasarımını yapan Şahika Tekand’ı ayakta alkışlıyorum, sahne ve kostüm tasarımını yapan Esat Tekand’ı ve Prometheus’u canlandıran Yiğit Özşener ile birlikte tüm Stüdyo Oyuncularını.
Oyunun bundan sonra ilk nerede oynanacağı henüz belli değil. Ama sarsılmak, güçlenmek, soluksuz kalmak isteyenlere önerim şu ki, araştırıp bulun ve sezon bitmeden Io’yu izleyin. (AÖÇ/AS)