21 Temmuz 2010 tarihinde gece saat 02:30 civarında Aslı Baş, sevgilisi Ahmet Bayer’in Clup Flipper isimli villasında şaibeli bir şekilde hayatını kaybetti. Ölümünün üçüncü senesinin dolduğu şu günlerde davası hâlâ devam ediyor. Aslı’nın manken, Ahmet Bayer’in de tanınan bir işadamı olması dolayısıyla basında çeşitli biçimlerde yer bulan davada karar aşamasına yaklaşılmış durumda. Ahmet Bayer ve oğulları Hakan Bayer ve Volkan Bayer kasten öldürme ile başka bir suçu gizlemek amacıyla öldürmekten ağırlaştırılmış ömür boyu hapis ile, yanlarında çalışan M. U. da delilleri karartmak ile yargılanıyorlar. Aralarından sadece Hakan Bayer tutuklu. Davanın 31 Mayıs’ta son görülen 5. duruşmasında savcı tek tutuklu sanık Hakan Bayer için tahliye istemiş, mahkeme reddetmişti. Duruşma 26 Temmuz’a ertelendi.
Aslı Baş cinayeti, kamuoyunda, Ahmet Bayer lehine tanık ifadeleri doğrultusunda başından beri “intihar mı cinayet mi” diye tartışılıyor. Birçok medya mensubu, Ahmet Bayer başta olmak üzere, sanıklarla röpotajlar yapıyor ve televizyon programlarına çıkarıyor. Duruşmalar takip ediliyor olsa da, Aslı lehine, yani magazinel tonu düşük, cinayeti teşhir etmeye yönelik haber ve yazılar nedense basında pek yer bulamıyor.
Ahmet Bayer ve olay sırasında olay mahallinde olan kişiler ifadelerinde Aslı’nın alkol ve uyuşturucu kullandığını, “korkunç derecede” kıskanç, dengesiz ve nihayet intihara meyilli olduğunu söylüyorlar. Yapılan otopside Aslı’nın alkol veya uyuşturucu kullanmadığı açığa çıkıyor. Aslı’nın psikologları intihara meylinden söz edilemeyeceğini ifade ediyorlar. Davadaki ehliyetinin iptali sanıklar tarafınca gündeme getirilen Ulusal Kriminal Büro, “intihar değil cinayet” diye ayrıntılı bir rapor düzenliyor. ODTÜ Fizik Bölümü benzer şekilde intihar olmadığını önce darp edilip sonra atılmış olabileceğini belgeliyor. İTÜ raporu ise intihar olabileceğini vurguluyor. Mahkeme, raporları incelenmek üzere Adli Tıp’a göndermiş durumda.
Bilimsel açıklamalara dayanan raporların yanı sıra, olay yerinde olan kişilerin verdiği ifadelerdeki çelişkiler cinayeti belgeliyor. Dosyada, başta, Ahmet Bayer ve yakınlarının, önce Aslı’nın düştüğünü, sonra aşağı yukarı 1’e 1 metrelik bir engeli aşıp villadan aşağıya atladığını iddia etmeleri olmak üzere, Jandarma Komutanı İbrahim Dündar’ın tespite gittiğinde olay yerinin yıkanmış olması, Aslı’nın odasının kilitli olması fakat Aslı’nın üzerinde anahtara rastlanmaması, odanın dağınık ilaçlar ve çeşitli başka dekorlarla düzenlenmiş olması, villada bulunan Aslı’yı tanıyan Ahmet Bayer’in yakını iki tanığın kendisine “savcıyla konuşacağız” diyerek ifade vermeye yanaşmaması, daha sonra kendileri ve Ahmet Bayer’in ayrı ayrı değil aynı masada savcıya ifade vermeleri, vb. cinayeti açık eden birçok durumun ifadelerde çeşitli çelişkilerle desteklenmesi ve telefon ve kamera kayıtlarının da gösterdiği üzere Aslı’nın aşağı atılmadan önce bina içerisinde darp edildiği ve sonradan atıldığına dair birçok veri bulunuyor. Savcılık tarafından zaten cinayet şüphesi ile açılan bu davada, üstelik kimi sanık sıfatında olabilecek kişilerin tanık olarak dinlendiğini de göz önünde bulundurursak, adaletin yine kadınlar lehine işlemediğini görüyoruz. Basında da yer bulduğu üzere, işadamı Ahmet Bayer’in gücünü kimi yargı ve Adalet Bakanlığı, akademi personelleri ve köşe yazarları üzerinde kullandığını da takip edebiliyoruz.
Aslı Baş cinayeti adaletin öncelikle erkek egemen ve dahası tüm iktidar ilişkilerine rağmen tecelli etmesi için kritik bir öneme sahip. Mağdur kadının bu davalarda “kıskançtı, dengesizdi, intihara meyilliydi” denerek bir kez daha şiddete uğramasını biz yakından biliyoruz. Kaldı ki, alkol, uyuşturucu kullanmanın, intihara “meyilli” olmanın kadınlar aleyhine, hele ki erkek şiddeti mevzu ise, herhangi bir hükme varmamızı sağlamayacağını da biliyoruz. Yargının bu tür cinsiyetçi sebeplere yaslanarak erkek şiddetine ortak olduğunu, sorumluları cezalandırmadığını, kadın cinayetlerini intihar diyerek sakladığını yıllardır teşhir ediyoruz. Kimi rüşvet ilişkilerine boyun eğerek kadın cinayetlerini akladığını ve bunun tek bir kadını değil tüm kadınları hedef gösterdiğini açık ediyoruz. Mahkemelerde, gerek sanık avukatlarının, gerek savcı ve hakimlerin hukukun erkek şiddetinin önlenmesinde aracı ve aktif bir rolü olduğunu ve sorumluluklarının çok ağır olduğunu hatırlatıyoruz. Muğla Baro Başkanı Mustafa Ali Gürkan gibi, daha önce de kamuoyunda Fethiye’deki toplu tecavüz olarak bilinen davada sanık avukatlığı yapmış kişileri bu pozisyonlardan derhal çekilmeye çağırıyoruz. Çünkü bu davalar politiktir. Türkiye’de hukukun, tıpkı birçok başka kurum gibi, erkek egemenliğinin örgütlenmesinde rolü büyük. Yargının, bu konumundan kurtulmasının tek bir yolu var: erkek şiddetini teşhir etmesi ve cezalandırması.
Cuma günü Aslı’nın davasında bir adım daha ilerlenecek. Herkesin ve bilhassa kadınların gözü Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde olacak. (CB/HK)