Son zamanlarda askerliğin de bir piyasası olduğunu öğrendik. Bu durumun bizi şaşırttığı pek söylenemez. Uzun bir süredir her şeyin bir piyasası olduğunu öğrenmiş, sindirmiştik. Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin sahibi olan peygamber ocağının da bir piyasasının olması çok doğaldı.
Belki de bu yüzden, birkaç cılız tepkinin ötesinde itiraz gelmedi. Doğrusu bu tepkiler de, bayram günleri ilkokul bahçelerinde haykırılan şiirlere benzediğinden, ciddiye alınmaması normaldi. Zaten dinleyen de olmadı.
İnsanlar daha çok uygulamanın adil olup olmayacağını merak ettiler. Ne de olsa yeni bir uygulamaydı, piyasanın nasıl işleyeceği bilinmiyordu. Toplumsal yaşamın neredeyse tüm işleyişini piyasaya bırakmış insanlar olarak, adil bir çözümü de oradan bekliyorduk.
Aslında, askerlik piyasada serbestçe alınıp satılan mallardan olmadığı için, fiyatının belirlenmesi kolay değil. Yine de, iki farklı politikanın aynı sıralarda gündeme gelmesi, fiyatın saptanması konusunda bir takım kolaylıklar sağlıyor. Bunlar, sözleşmeli erlik ve bedelli askerlik politikaları. Bu iki politikayı birlikte ele alarak bazı çıkarsamalar yapabiliriz.
Profesyonel orduya geçiş için gündeme getirilen sözleşmeli er politikası ile ilgili ilk bilgiler bir yıl kadar önce kamuoyuna açıldı. Orduya, üç aylık eğitimden sonra 3-10 yıl arası süreyle çalışmak üzere sözleşmeli erler alınacaktı. Ayda en az 2.000 TL maaş alacak olan erler, ayrıca her yıl için 7.000 TL ikramiye alacaktı. İlk aşamada 10.000 sözleşmeli er alınması düşünülüyordu.
23 Ekim 2011 günü, gazeteler sözleşmeli er olmak için çok yoğun başvuru olduğunu, 5.103 kişilik kontenjan için 17.827 talep geldiğini ancak yapılan test ve mülakatların sonucunda bunlardan sadece 1.992'sinin kabul edildiğini yazdılar.
1 Aralık 2011 günü bu sayı biraz daha azaldı. 5.103 kişilik kontenjan için 783 aday seçilebilmişti. Kontenjanın ancak yüzde 15'i doldurulduğundan, uygulamanın şimdilik dondurulabileceğinden söz ediliyordu.
Bedelli askerlik konusu geçtiğimiz günlerde yasalaştı. Artık, 30.000 TL bedel karşılığında askere gitmeme hakkı kazanılıyor. Yasadan 460.000 kişinin yararlanabileceği, ancak fiilen 100.000 kişinin yararlanacağının tahmin edildiği söyleniyor. Milli Savunma Bakanı 92.000 kişinin yararlanmasını beklediklerini söyledi. (Rakamın küsuratlı olmasına bakıp da ciddi bir araştırma sonucu sanmayın, 460.000'in yüzde 20'siymiş.)
Bedelli askerlik ve sözleşmeli erlik uygulamalarını karşılaştırarak bazı sonuçlara varmak mümkün olabilir. Çok tartışılan 30.000 TL bedelle, 2.000 TL sözleşmeli er maaşı arasında ilginç bir ilişki var. Üniversite mezunu olmayanlar 15 ay süreyle askerlik yapıyorlar. Yani, 30.000 TL bedel ödeyerek, askerlik yapmadığınız 15 ay için bir sözleşmeli er istihdam edilmesini sağlayabilirsiniz. Bedelli asker sermayesini, sözleşmeli er emeğini koyar ve böylece askerlik hizmeti üretilir.
Doğrusu, piyasa koşullarında tıkır tıkır işleyecek bir modele benziyor. Yalnız, bunun için 30.000 TL bedel ve 2.000 TL maaş için ne ölçüde talep olacağına bakmak gerekiyor.
Genç bir insan neden askere gitmemek için 30.000 TL öder? Bunun birkaç nedeni olabilir. En önce, askere gittiği takdirde 15 ay boyunca çalışamayacağı için 30.000 TL'den daha çok para kaybedeceğini düşünebilir. Yalnız, böyle düşünebilmesi için ayda 2.000 TL'den fazla kazanıyor durumda olması gerekmektedir. Hatta, bedelli kredisi vermeye başlayan bankalar ayda 1,30-1,45 arası faiz aldığına göre, aylık gelirinin 2.000 TL'nin de hayli üstünde olması lazımdır.
Tabii ki insanların gelir dışında da gerekçeleri olabilir. Aile, sevgili hasretine dayanamayanlar olur. Artık azaldığı söyleniyor ama yine de dayak, küfür gibi kötü muameleye uğramaktan çekinenler olur. Bir de, mesleğin tehlikelerinden doğan korku nedeniyle askere gitmek istemeyenler olabilir.
Böyle durumlarda insanlar "homo economicus" olmaktan vazgeçerek, gelir düzeyi ne olursa olsun, bulup buluşturup bedel ödemeye çalışırlar. Nitekim bu dönemde bedelli askerliğe önceki dönemlere göre daha çok talep olacağı söyleniyor. Yine de, gelire bağlı olarak bir üst sınır var olacaktır.
Sözleşmeli er uygulamasında da ilginç bir durum var. 10.000'den başlayıp 783'e kadar düşen bir kadro söz konusu. Üstelik 2,5 milyon işsizin olduğu, işsizlik oranının resmi rakamlara göre yüzde 9,2 olduğu, genç nüfustaki işsizliğin yine resmi rakamlara göre yüzde 18,6'ya ulaştığı bir ülkede.
Sözleşmeli er olmak için sağlık vb koşulların yanı sıra, sadece ilköğretim mezunu olmak yeterli sayılıyor. Yani vasıfsız işçi olarak işgücü piyasasına girecek olan yüz binlerce genç için sözleşmeli er olmak iyi bir fırsat sayılabilir. Üstelik brüt 837 TL, net 599 TL olan asgari ücretin üç katından fazla olan 2.000 TL maaşla. Eski Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün dediği gibi "Bu parayı bir baba evladına vermez."
Bir babanın evladına vermeyeceği para veriliyorsa, bu paranın büyük kısmının maaş olarak tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir. Bu para bankacıların, sigortacıların kullandığı tabirle "risk primi" benzeri bir ödemedir. Bu primin yüksekliği bedelli askerlik için neden bu kadar uğraşıldığını da, sözleşmeli er talebinin neden bu kadar düşük kaldığını da açıklamaktadır.
Hükümetin bu verilerden çıkarması gereken dersler var. Eğer profesyonel orduya geçecekseniz, "müdebbir bir tüccar gibi" emek maliyetini düşürmeniz lazım. Kürt sorununu çözmek için uzlaşmaya boş verip çatışma üslubunu öne çıkarırsanız, askerleri mehter marşları eşliğinde Suriye'ye yürütmeye hevesli görünürseniz, ülkenize füze kalkanları yerleştirmeyi memnuniyetle kabul ederseniz maliyetleri düşürmeniz zor.
Bir de, insan hayatı, ölme, öldürme gibi kavramların piyasa mantığı içinde kullanılmasından da, devlet zoruyla dayatılmasından da rahatsız olan insanlar var. Bunlara vicdani retçi deniyor. Bunlar, her Türk'ün asker doğmadığının, dünyada asker millet diye bir millet olmadığının, zorunlu askerliğin 19. yüzyılda icat edilmiş gelip geçici bir yöntem olduğunun farkındalar. Bütün pazarlıkların dışında vicdanlarının sesini dinliyorlar. Piyasanın dışında kalan her şey gibi onlar da yok sayılıyorlar. (BD/HK)