Darbe girişimi ardından müthiş bir hızla yürürlüğe konulan büyük “temizlik” kapsamında askeri okulların kapatıldığı açıklandı. Okulların kapatılmasına ilişkin gerekçe, başbakan tarafından şöyle dile getirildi:
“Bu FETÖ terör örgütünün en büyük kaynağı, askeri okullar. Maalesef yıllardır burayı ele geçirmişler ve buradan tahkim etmişler güçlerini. (...) orta, lise seviyesindeki bütün okullar kapanıyor. (...) Kuleli Askeri Lisesi, Işıklar, Maltepe İzmir, Deniz lisesi. Astsubay Bando Hazırlık Okulu, yani bütün lise seviyesindeki, ortaöğretim seviyesindeki okullar kapatılıyor. Buradaki öğrenciler de muadil liselere dağıtılıyor.”
Askeri okulların kapatılmasının bu okullara cumhuriyet tarihi boyunca yüklenen kimi işlevlerin ve eski devlet ideolojisinin kalıntılarının tasfiyesi ile ilişkili olduğunu tahmin etmek hiç zor olmasa gerek. Askeri okullarda ve kamu kurumlarında tarikatların kadrolaşmasının yıllardır teşvik edilmesi de bu tasfiyenin bir parçasıydı. Çok açık ki, “Yeni Türkiye” için yeni bir resmi ideoloji gerekiyor. Bu yeni ideolojinin tüm kamu kurumlarına yayılması isteniyor. Eski devlet ideolojisinin inşasında kullanılan “kurucu başkomutan” öğesinin yeniden kullanımda olması da şaşırtıcı değil.
Yeni “kurucu başkomutan” ile nereye gidileceğinin ve “Yeni Türkiye” ile nasıl bir düzen kurulacağının tartışılması bir yana, darbe girişimi ardından askeri liselerin kapatılmasının çocuklar için ne anlama geldiğinin özellikle üzerinde durulması gerekiyor.
Damgalama
Askeri okulların kapatılmasına çocuk hakları penceresinden bakıldığında ortaya çıkan tablo hiç iç açıcı değil. İlk sorun damgalanma, yani yasalar nezdinde çocuk olan öğrencileri yetkililerin damgalaması...
Savunma Bakanı Fikri Işık katıldığı bir televizyon programında, hem de canlı yayında, “Askeri liselerde okuyan öğrencilerin yüzde 95’i bu yapıyla ilişkili,” gibi bir iddiada bulunmaktan kaçınmamış. Çünkü “teknik çalışma” yapılmış: "Bu okullar bu terör örgütünün adeta yuvası haline gelmiş. Ben bir teknik çalışma, teknik analiz yaptırdım. 2000 yılında askeri liselere giriş sınavını ÖSYM yapmaya başlamış. 2000 yılı ile 2014 yılı arasındaki tüm sınavların soruları çalınmış.”
Bu iddianın abartılı olması, sağlam bir dayanak gösterilmeden ileri sürülmüş olması veya bu okullarda bu düzeyde bir kadrolaşmanın nasıl olup da daha önce ortaya çıkarılmamış olduğu bir yana, çocuk ve insan hakları penceresinden bakıldığında sorulması gereken soru oldukça basit:
Askeri liselerin kapatılması ile başka okullara aktarılacak olan öğrencilerin ayrımcılık ve kötü muamele görmesi nasıl önlenecek?
Açmak gerekirse, başbakan “terör örgütünün en büyük kaynağı, askeri okullar” dedikten ve bir bakan neredeyse bütün öğrencileri kapsayan bir iddia ileri sürdükten sonra, askeri lise öğrencilerinin hepsinin damgalanmış olması kaçınılmazdır. Bu damganın öğrencileri yaşam boyu rahat bırakmayacağını kestirmek zor olmasa gerek. Fişlenen, damgalanan, dışlanan insanların nasıl “ikinci sınıf yurttaş” olarak yaşamak zorunda kaldıkları Türkiye’de gayet iyi bilinir.
Bir askeri liseden atılanlarla, askeri liseler kapatıldığı için başka okullara aktarılanların deneyimlerinin çok benzer olacağı da söylenebilir. Askeri liseler kapatıldığı için gencecik insanların, “hassas vatandaşlar” gözünde birer “vatan haini” olmayacağını ya da kendilerini koruyabilmek için rejimin en sıkı neferlerine dönüşmeyeceklerini kim söyleyebilir? Hatta toplumda “hain” damgası ile yaşamak zorunda bırakılan ve kendilerine olumlu bir gelecek sunulmadığını gören bu genç insanların bazılarının cihat peşinde koşan örgütlere katılmak istemesi söz konusu olsa, acaba şaşırtıcı mı olurdu?
Kimin yararına?
Askeri liselerin kapatılması kararını büyük bir hevesle açıklayan yetkililerin, bu kararı çocuk hakları açısından değerlendirdiklerini düşünmek elbette ki gerçekçi olmayacaktır. Nasıl “vatan” söz konusu olduğunda insan hakları hemen unutuluyorsa, “demokrasiyi kurtarmak” söz konusu olduğunda çocuk haklarının unutulması da olağan karşılanıyor.
Askeri okulların, ya da herhangi bir okulun kapatılması söz konusu olduğunda sorulması gereken ilk soru, bu kararın çocukların yararına olup olmadığıdır. Bu soru aslında eğitim sistemi için temel bir soru olarak görülebilir. Bu soru meslek liseleri için sorulduğunda ortaya çıkan tablo hiç de iç açıcı değil.
Meslek eğitiminin ilk ve ortaöğretim düzeyinde başlamasının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde önemli nedenlerinin ve yararlarının olduğu söylenebilir. Örneğin, cumhuriyetin kuruluş aşamasında öğretmen okullarının önemli bir rol oynadığı, yoksul ve özellikle de öksüz çocuklar için en uygun seçenek olarak görüldüğü biliniyor. Öte yandan, günümüzde bir çocuğun erken yaştan bir meslek kulvarına yöneltilmesinin yanlış olduğu kabul ediliyor.
Askeri liselere yönelen öğrencilerin sert sınıfsal kulvarları takip etmek zorunda bırakılanlar olduğu hep söylenmiştir. Askeri liseler daha iyi okullara gitme seçeneği olmayan yoksul insanların çocuklarına, sağlam ve prestijli bir ekmek kapısı sağlayan iyi okullar olarak sunulmuş ve öyle algılanmıştır. Hatta bu olgudan yola çıkılarak, ordunun halkı temsil ettiği sık sık iddia edilmiştir.
Bir askeri okula gitmenin sağlam bir gelecek sağladığı ve bu nedenle yararlı olduğu söylense de, aslında önemsenen “çocuğun yararı” değildir. Askeri liseler girmesi zor, çıkması çok daha zor olan okullardır. Askeri lise öğrencilerine daha lise düzeyinden resmi ideolojinin ve resmi ideolojinin yücelttiği militarizmin belletilmesi amaçlanmıştır. Askeri liselerden mezun olan öğrencilerin çoğu militarizmi bir yaşam biçimi olarak bellemiş ve militarizmin sivil dünyanın içerdiği karmaşıklıktan arınmış, rasyonel bir sistem olduğunu iddia etmişlerdir.
Militarizmin gençlerin zihinlerine kazınmasının, bugün rejimin dogmalarının olabildiğince erken yaşta çocuklara belletilmesinden temelde bir farkı yok. Amaç, çocuklara olabildiğince erken yaşta kalıpların belletilmesi ve genç kuşakların resmi ideolojinin dışına çıkmasının engellenmesidir. Sivil liselere aktarılacak olan askeri lise öğrencilerini yine dogmalar ve dayatmalar bekliyor.
Zorlama
Başbakan askeri okulların kapatılması sürecinde öğrencilerden tazminat alınmayacağını söyledi, bugüne dek atılanların ödemesi istenen tazminatlarının da bağışlandığı açıkladı. Bu durumda ilk akla gelen söz konusu tazminatın bir pranga olduğudur. Herhangi bir okulun, bir çocuğa veya gence tazminat koşulu ile açılması, eğitimin bir hak olduğu sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmaz. Askeri liselere kayıt olan öğrencilerin tazminat koşulunu kabul etmek zorunda bırakılması ile okul boyunca militarizmin en saçma örneklerini kabul etmeye zorlanmaları arasında önemli bir ilişki olduğu aslında ortadadır. Askeri liseler hakların değil, dayatmaların ağır bastığı okullardır. Bu nedenle askeri liselerin kapatılmaları –var olan siyasi ortamdan bağımsız olarak düşünüldüğünde– olumlu bir gelişme olarak görülebilir.
Ayrımcılık ve kusurluluk
Çocuk hakları açısından bakıldığında askeri okulların bir diğer yapısal sorunu her zaman ayrımcılık olmuştur. Askeri okullar ayrımcılığın olağanlaştırıldığı, hatta rasyonel olarak sunulduğu okullardır.
Askeri okulları savunanlar veya askeri okullara karşı çıkanlar ise çok ender olarak ayrımcılıktan söz eder. Oysa askeri liselere öğrenci alımı için öne sürülen koşullardan biri, “kusurlu” olmamaktır. Kusuru ise otorite her kimse o belirler; kusur, kısa boylu olmak veya çilli olmak olabilir. Örnek olarak, Deniz Lisesi öğrenci alımı koşulları incelenebilir. Koşul, “Vücut yapısı düzgün, her bakımdan sağlam ve fiziksel görünüşü kusursuz olmak” olarak belirlenmişti. “Kusur” ve “kusursuzluk” ise şöyle tanımlanmıştı:
Göğüs kafesinde şekil bozukluğu bulunmamak, vücudunun herhangi bir yerinde dikkati çekecek ve göz estetiğini bozucu yara, yanık, leke, kellik, frengi ve cilt hastalığından izler bulunmamak, düztaban olmamak, konuşmasında ve duymasında en küçük bir kusuru bulunmamak, ne derece olursa olsun, gözlük, lens kullanmamak, gözlerinde şaşılık, renk körlüğü vb. hastalık bulunmamak, lazer ameliyatlısı olmamak, kalp, böbrek, karaciğer rahatsızlıkları ve tüberküloz geçirmemiş olmak. Türkçeyi kusursuz konuşmak. (Dilinde kekemelik, pelteklik, tutukluk vb. olmamak.)
“Kusurlu” olmayan askerlerden, subaylardan ve generallerden çok çeken bir ülkede, askeri liselere “kusursuz” öğrenci alınması kuralının olması bile ironik olmakla birlikte, ayrımcılığın daha en başta bu denli açık olarak sergilendiği ve yapısal olduğu liselerde çocuk haklarının çiğnenmesi aslında kaçınılmazdır.
Asgari beklentiler
Sonuç olarak, askeri liselerin çocuk hakları açısından çok ciddi sorunlar içerdiği ve bu sorunların yapısal olduğu ortadadır. Bu açıdan askeri liselerin kapatılması olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Ancak askeri liselerin kapatılması kararını alan yetkililerin bu kararı çocuk hakları açısından değerlendirmiş olduğu söylenemez.
Askeri lise öğrencilerinin hepsi “örgüt üyesi” olarak damgalanmış, “çalınmış sorularla askeri liseye girmiş” olmaktan “suçlu” bulunmuştur. Bu yaklaşım, çocuk hakları açısından en asgari beklentilerin bile karşılanmadığını göstermektedir. Devletin temel görevi her çocuğu korumak ise, bu görevin tam tersinin gerçekleştirildiği ortadadır.
Askeri liselerin kapatılması büyük ve kapsamlı bir tasfiyenin parçasıdır. Bu tasfiyenin çocuklar ve gençler için ne daha iyi okullar, ne de daha iyi bir gelecek anlamına geldiği söylenebilir. Askeri liselere yönelmek zorunda olan çocuklara artık daha iyi seçenekler sunulacağına ilişkin hiçbir umut görünmüyor. Öte yandan, kapatılan askeri okulların ve çok sayıdaki üniversitenin öğrencilerinin de yetkililer tarafından önemsendiğini gösteren hiçbir gösterge bulunmuyor. Çocuklar ve gençler bugün hâlâ “teferruat” olmak ile karşı karşıya. (SD/YY)