Fotoğraf: Boris Alekseev/AA
Rusya’da Wagner şirketine ait özel ordunun isyanı birçok ülkede tedirginlik yarattı. Gerçi bundan önce de özel sektör orduları çoğu kişi tarafından yadırganıyordu.
Ne de olsa son birkaç kuşak boyunca insanlar vatan uğrunda karşılık beklemeden savaşmayı ve ölmeyi askerliğin doğal bir gereği sayıyorlardı.
Geçim kapısı olarak askerlik
Oysa, askerlik yüzyıllar boyunca bütün dünyada, hayatını kazanmak için yapılan bir iş olarak görülmüştü. Antik çağlardan bu yana bazı insanlar askerlik mesleğini seçiyor, mesleğin gerektirdiği eğitimden geçiyor, istihdama katıldığında da para kazanıyordu.
Askerlikten genellikle iki yoldan gelir sağlanıyordu. Birincisi askerlik süresi boyunca alınan ücret, ikincisi –eğer savaş kazanılırsa- yağmadan elde edilenler.
Tabii yağma gelirleri biraz şansa bağlı. Zaten riskli bir iş yapılıyor, sonunda ölmek de ihtimal dahilinde yağmada büyük vurgun vurmak da.
Dünyanın en eski kitaplarından Anabasis, antik çağlarda askerliğin nasıl olduğuna dair bilgi veriyor. MÖ 400 yılında Pers kralı II Artakserkses’in kardeşi tahtı ele geçirmek için Yunanistan’dan asker toplayıp İran’a götürüyor. Fakat savaşın hemen başında ölünce, bütün askerler savaşı bırakıp yürüyerek evlerine dönüyorlar. Zira patron öldüğü için çalışmaya gerek kalmamıştır.
Anabasis’ten sonra da askerlik yüzyıllarca böyle yapıldı. Kolay bir meslek olmadığı için askerler zanaatkarlar gibi eğitiliyor ve işe yerleştiriliyordu.
Aristokratlar ve hükümdarlar servetlerini korumak ve büyütmek için asker yetiştirmenin ve istihdam etmenin maliyetine katlanmak gerektiğinin farkındaydı.
Savaş çıktığında ittifak halindeki feodal beyler yetiştirdikleri askerleri toplayarak bir ordu oluştururlardı. Kendi askerlerinin başında savaşa katılmak aristokrasinin gereğiydi.
Toplanan askerlerin dininin veya etnik kimliğinin bir önemi yoktu. Asker köle de olabilirdi, ücretli de. Yapılan iş bir fedakarlık olarak görülmez, disiplinli bir işçi gibi işini yapması beklenirdi. Asker de zaten ölmemek ve iyi para kazanmak için işini iyi yapmaya çalışırdı.
Osmanlı’da askerlik mesleği
Osmanlı’da da durum böyleydi. Yeniçeriler ailelerinden zorla koparılan Hristiyan çocuklar olsa da, sonuçta işini yaparak karşılığında ücret alan askerlerdi.
Maaşları verilmezse isyan eder, işvereni –ki burada padişah oluyor- çalışmamakla tehdit ederlerdi. Hatta işyerinde yedikleri yemeğin kalitesi düşürülürse “hoşafın yağı kesildi” diye ayaklandıkları bile bilinir.
Tımarlı sipahileri de devletle sözleşme yapan bir şirket gibi çalışırdı. Kendisine tahsis edilen araziyi yönetir, üreticilerden vergi toplar, içlerinden seçtiklerine askeri eğitim verir ve savaş zamanında onlarla beraber orduya katılır. Sipahiler de her milletten olabilirdi.
Korsanlar genellikle küçük teknelerde hem kürek çeken hem de soygun yapan genç girişimciler olarak mesleğe başlarlardı. İşi büyüttükten sonra her sefer bir yatırım gibi planlanırdı. Gemi sahibinin, kaptanın, savaşçıların, yardımcı personelin, liman yöneticilerinin yağmadan alacağı paylar dikkatle hesaplanır ve sefere çıkılırdı.
Böyle işleyen bir askerlik sisteminde merkezi otoritenin yanı sıra yerel güçler de ağırlık taşıdığından, zaman zaman sorunlar çıkabilirdi. Bazen vergi toplama gibi bir anlaşmazlık nedeniyle yerel bir beyin askerleri padişah askerleri ile çatışıp bir şehri işgal edebilirdi. Ama herkes işini yapmak istediğinden genellikle uzlaşma sağlanırdı.
Bu yapılar çalıştırdıkları askerlerin kimliği ile de ilgilenmezdi. Mesela dillere destan Malazgirt savaşında, Bizans ordusunda çalışan Türkler olduğu gibi, Selçuklu ordusunda da Farslar, Türkler, Kürtler hep beraber istihdam ediliyordu.
Ulus devletin bedava askerliği
Yüzyıllardır üç aşağı beş yukarı benzer yöntemlerle süren askerlik sistemi Fransız devriminden sonra değişti. Devrimde aristokrasi tasfiye edilmişti. Öteki Avrupa ülkeleri Fransa’ya kuşkuyla bakıyordu. Ülke güçlü bir orduyu finanse edecek mali olanaklara sahip değildi.
Devrimden birkaç yıl sonra bütün sağlıklı erkekler için zorunlu askerlik sistemi yürürlüğe girdi. İlk kez askerlik zorunlu kılınmış ve askerlere ücret ödemeye gerek kalmamıştı. Bu yolla Fransa güçlü bir ordu kurdu. Kendini savunmakla kalmadı, Napoleon Bonaparte düşük maliyetle kurduğu kalabalık ordusu sayesinde bütün Avrupa’yı sarsacak bir güce ulaştı.
Yeni sistemin başarısı bütün ülkelerin ilgisini çekti. O dönemde ordular emek-yoğun kurumlar olduğundan, zorunlu askerlik bütün ülkelere çok büyük ordular kurma olanağı kazandırdı. Zaten ateşli silahlar önceki kadar uzun bir eğitim süreci gerektirmiyordu. Askerlik merkezileşti ve piyasa dışı bir nitelik kazandı.
Artık maaş da yoktu yağma olanakları da kısıtlıydı. Askerlik gelir getiren bir iş olmaktan çıkınca, işgücünü sisteme çekmek kolay olmayacaktı. 19. yüzyıl bütün Avrupa’da ulus devletlerin kuruluş dönemiydi. Askerlik bireylerin ulus devlete karşı görevi olarak tanımlandı.
Ulus devlet öncesinde vatan kelimesi ile insanların yaşadığı köyler veya kentler kastedilirdi. Bütün ülkelerde vatan kavramı ulus devlet sınırlarına kadar genişletildi (İngiltere’de vatandaş yerine hala eskiden kalma hemşeri-citizen kelimesi kullanılır).
Askerlik para karşılığı yapılan bir iş olmaktan çıkınca gayrı maddi değerler kazanması gerekti. Bazı ülkelerde askerliğe “vatani görev” gibi isimler verildi. Kahramanlık, şan, şeref kavramları öne çıktı. Madalyalar önem kazandı.
Bu da yetmedi, eski dönemlerdeki savaşlar da yeni kavramlara göre tanımlanmaya başladı. Tarihteki düşman saldırıları yağma amacına bağlanırken, “bizim” askerlerin saldırılarına yüce değerler hatta kutsallık atfedildi.
Neoliberal askerlik
Neoliberal politikaların yaygınlaşması askerliği yeniden piyasa konusu haline getirdi. Bütün kamu kurumlarının adım adım özelleştirilmesi süreci, sonunda ordulara kadar uzandı. Özelleştirme aşamalı olarak ilerledi.
İlk aşama zorunlu askerliğin yanında paralı askerlerin de istihdam edilmesi şeklinde oldu. Sonra birçok ülkede zorunlu askerlik kaldırıldı, orduların tamamen paralı askerlerden oluşması sağlandı. Bu aşamada bütün askerler bir şirkette çalışan ücretli işçilere dönüştü.
Son olarak 21. yüzyıla girerken askerlik şirketleri kuruldu. Bunların içinde ABD’nin 1997’de kurulan Blackwater ve Rusya’nın 2014’de kurulan Wagner şirketleri önem kazandı. Artık sadece işçi-askerler değil, onların üzerinde patron-komutanlar da vardı.
Henüz hiçbir ülkenin orduları tamamen özelleştirilmedi. Bu şirketler daha ziyade kamu-özel işbirliği şeklinde faaliyet gösteriyorlar. Devletten iş aldıkları için kamu bütçesi kaynaklarını kullanıyorlar. Kamu yatırımı yapan müteahhitler gibi ilgili kamu kuruluşu ile şirket arasında anlaşmazlıklar çıkabiliyor.
Kamu kaynaklarını kullandıkları için bütçe sıkıntıları bu şirketleri de doğrudan etkiler. Bu yüzden savaşın uzaması halinde ödemelerin aksaması ve yeni sorunların çıkması olasılığı yüksektir. Rusya’da Wagner şirketi ile yaşanan sorunda bu durumun payı var mı, bilinmiyor.
Öte yandan, orduların da giderek sermaye-yoğun kuruluşlara dönüştüğünü görüyoruz. Bu durum asker piyasasında yeni dönüşümlere yol açabilir. Daha öldürücü şirketlerin kurulması olasılığı yükselebilir.
TIKLAYIN - Paralı askerlerin başı Prigojin, Rusya Savunma Bakanı'na isyan ilan etti
TIKLAYIN-Prigojin'den Putin'e yanıt: Kimse Putin'in emriyle teslim olmayı planlamıyor
TIKLAYIN- Rus ordusu Wagner güçlerini havadan vurdu
TIKLAYIN-Suriye'den Ukrayna'ya | Wagner'in lideri Prigojin kimdir?
(BD/EMK)