Dünya büyük bir karmaşanın içinde dönmeye devam ediyor. Zaman ve teknoloji insanları birbirinden uzaklaştırıyor, daha bireysel ve içe dönük bir yaşama doğru itiyor.
Tekgül Arı “Aşk Susmadan Git” adlı romanında yaşadığımız coğrafyadaki karmaşayı ve ötekileşmeye bireylerin üzerinden başarılı bir dille anlatıyor. Romanda birçok karakterin hikâyeleri birbirleriyle öyle bir çarpışıyor ki gözlerimizi dış dünyaya çevirmemize ve içimizdeki bireyden çıkıp dışarıya bakmamıza neden oluyor. Roman tıpkı bir yap-boz gibi ilerliyor. Her karakter kendi başına bir bütün ve aynı zamanda bütünün önemli bir parçası…
Roman, tango yapan iki çiftin dansıyla başlıyor. Romanın konusuyla çok iyi örtüşen en önemli bölümüdür bu başlangıç. 19. yüzyılın sonlarına gelirken Avrupa, savaşlar, kıtlık ve ekonomik zorluklar yüzünden harap bir durumdaydı. Artık anavatanlarında düzenli bir hayat yaşayamayacaklarını anlayan ve gelecekten beklentisi kalmayan pek çok insan, yeni bir hayata başlamak için Güney Amerika ülkelerine göç etmişlerdir. Fakat nereye giderlerse gitsinler aradıklarını bulamamış ve büyük bir ümitsizliğe kapılmışlardır. Gittikleri ülkelerde her zaman kendilerini bir yabancı gibi hissetmişlerdir. Bu baskı ve kötü koşullar altındaki kültür, yeni bir müziğin doğmasına yol açmıştır. İnsanlar çevredeki sosyal baskılar nedeniyle duygularını tangoyla ifade etmişlerdir. Mübadele dönemini de rembetikolar yansıtmamış mıdır?
Sözcüklerin ritmi ve ses uyumu bize o müziği dinlettiriyor adeta. Tango, tutkulu, şehvetli ve kasvetli görüntüsüyle diğer danslardan ayrılır. Aslında bu bölüm romanın geneline yayılan ritimle de uyum sağlar. Seyran, tutkuludur, oysa Gizem şehvetlidir, bu iki kadının yaşadığı ortak hikâye ise kasvetlidir. Sosyal baskıların arasında sıkışmışken roman karakterleri de duygularımızı ifade etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyor.
Kadınların iç acıları, beklentileri, hüzünleri, aşkları Seyran, Gizem ve Gülce karakterleri üzerinden incelikli bir dille yine bireyden topluma uzanan bir yol izleyerek aktarılıyor okura. Kadın anne olduysa artık kadın gözüyle bakılmaz, o annedir yalnızca, onun tensel ve duygusal ihtiyaçları olamaz mantığı ile toplum içinde sık sık karşılaşıyoruz; oysa yazar özellikle Seyran karakteri üzerinden anneliğin ve kadın olmanın özelliklerini bir bireyin bu iki kavram üzerinden olan gel-gitlerini bir kez daha usulca anlatıyor. “Seyran ‘utanç’ kelimesinin üzerinde düşünüp durdu.“Neden, utanç duyacakmışım ki? Hem, kendi kendini sevip kendi tenini onaylamak, daha tehlikesiz?” ‘Onaylamak’ kelimesini zihninin kıskacına aldı. “Bütün mesele aslında onaydan geçiyor. Birileri bizi onaylasın… Biz kendimizi onaylamayı öğrenmeliyiz öncelikle.” (S.104) Seyran’ın sevdiği adam için bir çocuk doğurmak istemesi, Gizem’in ise aynı adam için bir çocuk doğuramamasının psikanalitik çözümlemesini görüyoruz. Gülce karakteri üzerinden ise engelli bireylerin toplum içindeki duruşunu. Aslında kadını anlatırken erkeğe ve onun yaşam içindeki konumuna da bir ayna tutuyor.
Romanın güçlü bir kurgusu var. Uğur ve Serhat bir siyasi dönemin içinde yıpranmış, işkence görmüş bu iki karakteri bir cenazede karşılaştırır yazar, çünkü ölümün kol gezdiği bir dönemi birlikte geçirmişlerdir. Aynı dönem farklı etnik kökenleri olan bu iki adamı hayatın içinde alıp nereye koymuştur? Merak duygusu yükselir bu noktada. “Aslında her şiddet mağduru gibi, Serhat da kendi sırrının hamalıydı” (S.117)
Arı’nın romanında güçlü betimlemeleri, şiirsel cümleleri yanında hepimizin hayatlarının bir yerine ince ince dokunuşlarını hissedersiniz. İçinizin zonklaması romanın içtenliğinden çıkar. “Dostum, bu insanların birçoğu aslında kendi içlerindeki yoksulluktan kaçıyorlar.”(S. 140) Kendi içimizdeki yoksulluklar ve yoksunluklar mıdır kaderimizi belirleyen? Bu sorunun cevabını da “ Aşk Susmadan Git” adlı romanda bulabilirsiniz.
* Notabene Yayınları, Roman, Aşk Susmadan Git, Tekgül Arı, Sayfa:248, 2015/Eylül