* Fotoğraf: Berberin Kocası filminden
Binlerce şey oluyor bir tanesi aşk olsun!
Böyle kişisel gibi görünen temenninin dünyaya hakim olmasını dileyerek başlıyorum.
Şuan bulunduğum odada; beş tüp saç boyası, üç fön makinası, iki kadının sararan kafası ve elleri eldivenli bir adamın da hararetli makas sesleri var. Odanın rengi beyaz, dört tane aynanın karşısındaki siyah koltukta oturuyorum. Sıramın gelmesini bekliyorum. Elimdeki kitabın, kulağımdaki şarkının ve en sevdiğim filmin üzerimde bırakmış olduğu etkiyle bir aşk yazısı yazacağım.
Bu Didem’in, Madak olanın “Çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım” şiirinden Gülten Akın'ın dizelerine kim bilir daha nelere uzanacak. Bu içeriği yoğunlaştırma gayretinden öte ele aldığım konun yoğunluğundandır.
Kulak mememden aşağı inen saçlarımı kısacık kestirmeye geldim. Aramızda kalsın edebiyata ve lirizme yapabilirsem eğer çokça dokunup, imlaya da yeterli özeni göstermeyeceğim. Bu durumun nedeni ele aldığım konunun kural tanımazlığına yorumlansın!
Siz de benimle beraber bu kuralsızlığa davetlisiniz. Eğer kişisel bir durumdan bahsetmem gerekirse, yazarken kurallara uymuyorum zaten. İmlanın gerekliliğine ve nesnelliğin zedeleyeceğine dair kaygılarım da yok. Hem de bütün türlerde.
Olsun! Geri dönen yazılarım birikiyorlar.
Ben de onları değiştirmeden sahip olduğum tek çeyiz sandığımda biriktiriyorum. Bu sandığın bir de adı var. Bilgisayarımın masaüstünde duran bu dosyanın adı:
“Yazmak istiyordu!”
Hem ölüme hem de yaşama bırakmayı planladıklarım. Bunun konuyla olan bağını açıklamak zorundayım. Yoksa yayınlanmayan yazılarımın kaygısına düşmüş görünebilirim. Konu aşk olunca ben de kendi aşkıma dair olan mücadelemi anlatmak istedim.
Hiç ölmeyecek gibi hesap yapanlara, aşka dair umudu tüketmeye çalışan bütün olumsuz hava koşullarına, Şubat ortası, bunun için ayrılmış günden de fazlası aslında. Şuan bulunduğum yer bir berber dükkanı ve sıram geldi. Gülten Akın'ın tahrik edici dizesini de iliştirmezsem öfkesi ve umudu eksik kalacak yazının.
"Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi /
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -"
Simsiyah saçlarım yerdeki ahşap parkenin üzerinde birikmeye başladılar. Sevgililer gününe dört kala, hediyeyle, gösterişle, zamanla ilgili değil, beraberliğe, paylaşıma uzanmış elli sekiz yılın kitabını yazmış Gorz. Bunu anlatırken konunun rengi hep açık, içimizde sıcacık olsun diye film, şarkı ve şiirler de olacak.
Anlatacağım kitap, Son Mektup*, yazarı, André Gorz. Önce veya sonra size kalmış, dinlemenizi tavsiye edeceğim şarkı No Volvere, seslendiren, Gibsy Kings. Bitmedi bir de film var: “Berberin Kocası”, yönetmeni Patrice Leconte.
André Gorz sevgilisi, hayat arkadaşı Dorin’e yazdığı uzun mektubu, heyecanla, mutlulukla ve sıkıntılarla geçirmiş oldukları 58 yılı, hem duygusal hem de düşünsel geçen bu yılları her kelimesine yansıtmış. Kitabın bütün içeriğini buraya geçirip üstüne yazmak isterdim. Her bir noktayla biten cümleyi tek tek. Fakat şimdilik sadece bazı bölümlerini alıntılayacağım.
"Seninle başka bir yerdeydim, yabancı kendime bile yabancı bir mekanda."
Devamında insanlığın içine düştüğü anlamsız nefret ve ötekileştirmeye tokat gibi çarpacak sözler...
"Tamamlayıcı bir başkasılık boyutuna girişi sunuyordun bana; ben ki tüm kimlikleri reddetmiş ve hiçbiri benim olmayan kimlikleri birbirine eklemiştim daima."
Saçlarım artık kısacıklar.
Birlikte sürdürülmüş bir varoluş mücadelesinin düşünsel taraflarını da içeren kitap, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkmış, Türkçe çevirisini de Alev Özgüner yapmış.
Evliliği bir burjuva kurumu, aşkı da “iki kişinin en az toplumsal olan alanda bir araya gelmesi” olarak değerlendiren Gorz, Dorine’nin uzun yıllar süren hastalığının etkisiyle, beraber intihar etme kararı alır. Yaşamda sürdürülen beraberliği, taraflardan birinin ölümünden sonra devam ettirecek olmak, işte bunu göze alamamışlar. Bununla ilgili fikir ve değerlendirme yapacak hakkımız olduğunu sanmam. Bir tüketim çağında yaşayan bizler için, “son mektup” duygusal bulunup hakettiği kıymeti görmemiş de olabilir.
Kısacası hayatları boyunca haksızlıklar karşısında mücadele etmiş olan André ve Dorine’nin aşkları da mücadeleleri gibi tutkuyla sürmüş. Kapitalizme, dünya kaynaklarının akıldışı kullanımına kafa yormuş önemli bir düşünürün, aşkla geçirmiş olduğu elli sekiz yılı okumak, insanı hem umuda hem de sorgulamaya sürüklüyor.
Biz ne yapıyoruz?
Önem sırasında listenin sonuna eklediğimiz, çarçabuk tüketip yaşantımızın değeri haline getirmekten korktuğumuz ilişkilerimizle dünyanın mutsuzluğuna katkı sunuyor olabilir miyiz?
Sözün bundan sonrasını çiçekli şiirler yazmak isteyen kadına bırakıyorum.
"Gün akşam oldu" diyorum.
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde
Rengârenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır, sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı.
(GB/BK)
* André Gorz, Son Mektup, Ayrıntı Yayınları, 2006.