"Bütün ulusal ve uluslar arası mali yetkililerin temel görevi hem tek tek yurttaşları hem de şirketleri ve genel olarak toplumu ihmalkarlık ve yolsuzluklardan korumak için piyasaları ve iş hayatını düzenlemektir.
"Oysa 1979'dan bu yana bütün hükümetler, bütün uluslararası kuruluşlar, bütün ulusal bankalar, ve yeryüzündeki bütün uluslararası bankalarla mali kuruluşlar görevlerini yaparak bu gangster kapitalizmini düzene sokmak yerine Thatcherci ve Reagancı açgözlülüğün peşine takılıp çıldırdılar. Onlara Friedmancı monetarizm teorisine (bu teoriyi şimdi günahkar Milton Friedman'ın kendisi bile sahiplenmiyor) besledikleri delicesine inançtan başka bir şey yol göstermiyordu. Bu kuruluşlar kendi hesaplarındaki devasa gerçek borç bataklığını hayali paralarla denkleştirip –dünyanın bütün önde gelen özel mali kuruluşlarının da hesaplarını aynı şeklide denkleştirmesine onay vererek- şimdiki krize yol açtılar.
"Bunun dolaysız, gözle görülebilir, ve büyük ölçüde öngörülebilir sonucu küresel borçlar toplamının şimdi yeryüzündeki tüm gerçek varlıkların toplamının üç katına çıkmış olmasıdır. Yeryüzündeki her kiralayıcı/satıcı artık varlığını sürdürebilmek için başkasının parasının peşinden koşuyor. Elde kalan tek çözüm her şeyi ama her şeyi bedelsiz millileştirmek, bütün borçları silmek ve her şeye sıfırdan başlamak. Başka her önlem yararsız ve yarım kalmaya mahkum olacak ve durmaksızın derinleşen ölüm sancısını uzatmaktan başka bir işe yaramayacak."
Bu satırlar, Britanya'da yayımlanan The Daily Telegraph gazetesinin internet versiyonuna yollanmış bir okur mektubundan. Okur, en son Lehman Brothers'ın da iflasıyla şiddetlenmeye başlayan ABD'deki mali kriz Britanya kıyılarına vurmadan önce tehlike çanlarını çalmak için bütün iktidarı boyunca Thatcher hükümetine kamu oyu desteği sağlamakla meşgul olmuş olan Telegraph'ı seçmiş. Britanya'nın muhafazakar gazetesinin Thatcher'ı ve onun mali politikalarını yerin dibine batırarak çözüm arayan bir okur mektubuna yer vermeksizin edemiyor olması da ilginç...
Kriz, Lenin ve sıradan insanlar
Ama daha ilginci, muhafazakar Telegraph'ın yayımlamakta yarar gördüğü bu okur önerisinin, Lenin'in 90 yıl önce çökmüş Rusya ekonomisinin krizden çıkarılması için ileri sürdüğü önerinin nerdeyse bir yankısı olması.
Lenin Ekim 1917'de yazdığı "Yaklaşan Felaket ve Onunla Başa Çıkmanın Yolları" başlıklı broşüründe, Çarlığın yıkılmasının üzerinden altı ay geçmesine karşın Kerenskiy hükümetinin üretimi bir türlü rayına sokamaması karşısında şunları söylüyordu:
"Ancak bankaları millileştirerek devlet milyonlarca rublenin nereden nereye, nasıl ve ne zaman aktığını bilecek hale gelebilir. Ve ancak, kapitalist dolaşım mekanizmasının merkezi ve başta gelen mekanizması olan bankalar üzerindeki denetim bütün ekonomik yaşam üzerinde, temel mallarının üretim ve dağıtımı üzerinde göstermelik değil hakiki bir kontrol sağlayabilir. Ve ancak böylece "ekonomik yaşamın düzenlenmesi" halkı aldatmak için gevelenen boş bir temenni olmanın ötesine geçip gerçeklik kazanabilir.
"Bankaların millileştirilmesi tek bir genelgeyle başlatılabilir ve mevcut yönetici ve çalışanlarca yerine getirilebilir (...) Kapitalizm hisse senetleri, bonolar vb. aşamasına gelmekle bunu ekonomik olarak gerçekleştirilebilir kılmıştır. Yapılması gereken tek şey muhasebeyi birleştirmektir... Elbette menajerler ve yüksek banka yetkilileri direnecek, devleti aldatmaya kalkışacak, işleri savsaklayacaklardır, çünkü bu baylar büyük karlar getiren dolandırıcılıklarını icra etme fırsatı sunan yüksek maaşlı mevkilerini yitireceklerdir. Meselenin özü budur. Ama bankaları birleştirmenin önünde hiçbir teknik güçlük yoktur (...) Eğer devlet gücü sadece lafta demokratik olmasaydı (yani bir avuç zenginin değil halkın çoğunluğunun çıkarları yönünde hareket etseydi) işleri savsaklayan, bilgi ve belge gizleyen menajerler, yönetim kurulu üyeleri ve büyük hisse sahiplerinin mal ve mülklerine el konularak cezalandırılmalarını öngören bir kararname yayınlamak yeterdi. Yoksul çalışanları örgütleyerek bankaların millileştirilmesini geciktiren zenginlerin peşine düşmelerini ödüllendirmek millileştirmelerin olabildiğince çabuk ve engelsiz gerçekleşmesini sağlamaya yeterdi."
Bu "aklın yolu bir" diyenlerin kastettiklerinden de fazlası doğrusu.
Kapitalizmin can simidi: "Devlet"
Dünyanın en yaygın haberleşme ve iletişim portallerinden msn.com'un "Money.blog"una yazan bir başka okur da Lenin'in krizde küçük hisse sahiplerine ve yoksullara biçtiği rolü doğrulayan başka bir mesajla olan bitene tepki gösteriyor: "İnanılmaz! Hırsızlar çocuklarımızın geleceğini çalıyor. Bu ülkenin sırtına on yıllarca ödeyemeyeceği bir borç yıkıyor ve ellerini kollarını sallayarak çekip gidiyorlar. Bu da yetmezmiş gibi iç ettikleri milyonlarca ve milyonlarca doları ödemek de uzun vadede bizim sırtımıza kalıyor. Ne zaman uyanıp da bu hırsızları, pislik torbalarını, ceplerini dolduranları denetim altına alacağız.?"
Bir başkasıysa ABD hükümeti ve merkez bankasının aldığı önlemler için şöyle diyor: "Deliler, tımarhaneyi ele geçirdi ve şimdi şok tedavisine başladılar."
Sabah'ın haberine göre "Lehman çalışanları bankanın CEO'su Fuld'un resminin üzerinde yazdıklarıyla duygularını dışa vuruyorlar. Çalışanlar Fuld'u "açgözlülük", "kibirlilik", "aşırı budalalığın" sembolü olarak görüyor.
BBC'nin Newsnight programının internet versiyonuna görüşlerini yazan bir başka izleyici krizin "serbest piyasa" masalını gerçeklerle sınadığı ABD ve Britanya hükümetlerinin dünyaya verdikleri "piyasacılık" talkının palavradan ibaret olduğunu sergiliyor:
"Bankerler suyun üzerinde yürüyebileceklerini sanıyorlardı. Şimdi böyle olmayacağını biliyorlar. Halkın parası aç gözlülük ve ahmaklıkları yüzünden başları derde girmiş bankaları kurtarmak için kullanılmamalı. Eğer yapılacaksa o zaman batmakla karşı karşıya kalan her işyerine de aynı şey yapılmalı. ABD ve Britanya hükümetleri öteki ülkelere serbest piyasanın hikmetleri üzerine durmadan vaaz veriyorlardı. O zaman düştükleri çukurdan bankaları piyasa çıkarsın. ABD ve Britanya hükümetleri de öteki ülkeleri verdikleri vaazın gereğini yapsın."
Bu insanların hepsi sıradan ABD ve Britanya yurttaşları. Doğdukları günden beri tekelci devlet kapitalizmi ikliminde yaşayarak kapitalizmin doğası hakkında yeterince deneyim edinmiş olmaları, kapitalizmi, onun güzelliğine dair herhangi bir hayale kapılmayacak ölçüde tanımaları, bir kriz döneminde onları krizin doğası ve krizden çıkışın imkanları konusunda bir devrim önderiyle aynı görüş açısına yerleştiriyor.
Onların, öyle anlaşılıyor ki, politik bir iddiaları da yok. Sağlıklı ve aklı başında insanlar olarak asalaklaşmış kapitalizmde ve onu sevk ve idare edenlerde bir hikmet bulmak şöyle dursun, onun temel itkisinin "açgözlülük", yöneticlerin kar hırsının ise "budalalık"tan başka bir şey olmadığını biliyor, "budalalık"a "budalalık" demekten yüksünmüyorlar.
Ama bizim burada, kapitalizmin genel krizinin dalgaları kapımıza dayanırken, bankalar uluslararası banka sistemine Türkiye'nin dünyaya borcunun binde biri kadar para enjekte ettiği için "nasılmış, şimdi ocağımıza düştüler" diye manşet atanlar gazeteleri yönetiyor. AKP hükümetinin bizi "küreselleşme" ve Avrupa Birliği tarikiyle önce demokrasiye oradan da -"inşallah"- globalizmin kendi kendine sosyalizme vardıracağına iman etmiş olanlarımız da bu siyasete alkış tutuyorlar. Onlar sıradan ABD ve Britanya vatandaşlarının aksine "yüksek soyutlama düzeyinde" düşünüyorlar ki: "Muhasebe, kayıt sistemi, rekabetin asgari koşullarının hukuk sistemine bağlandığı" "özel sektör kapitalizmi" bir ilerlemedir, "devletçi kapitalizm"e göre, fersah fersah ileri bir aşamadır.
Hayatın cilvesine bakın ki, bu "özel sektör" kapitalizminin kabesinde şu anda neredeyse bütün finansal sistem, "aşırı budalalık" ve "açgözlülük"lerini hayali muhasebe kayıtlarının arkasına saklayan "özel kapitalistler"in peşpeşe iflası ile devlet kontrolü altına girerken sıradan ABD ve Britanya yurttaşları bu krize karşı alınacak önlemler ve krizin nedenlerinin teşhisinde Lenin'le aynı akıl yürütme çizgisinde buluşuyor. Gerçekten de 21. yüzyılda ancak "aşırı budalalık" kapitalizmi insanlığın geleceği için bir seçenek saymaya götürebilirdi. Neyse ki, kapitalizmin ana yurdunda sıradan insanların akılları hala başlarında. Darısı başımıza... (EK)