“Em nikarin welêt biguherînin. Ka were em mijarê biguherînin.” (Ülkeyi değiştiremeyiz. Hadi konuyu değiştirelim.) "Ulysses", James Joyce.
Kürt şair, yazar, çevirmen ve editör Kawa Nemir, Çözüm Süreci’nden hemen önce, İrlandalı yazar James Joyce tarafından kaleme alınan ve modern edebiyatın en önemli, en gizemli eserlerinden biri olarak kabul edilen “Ulysses”i çevirmeye başladı.
The Little Review tarafından 1918'den 1920'e kadar, Sylvia Beach tarafından ise 2 Şubat 1922'de bir roman olarak yayımlanan kitabı Türkçeye ilk kez 1996 yılında Nevzat Erkmen çevirdi. 2012 yılında ise Armağan Ekici çevirisiyle, kitap ikinci kez Türkçeyle buluştu. Romanı çevirmek, Ekici’nin dört yılını aldı.
James Joyce'un dil kullanımı sık sık karmaşık, çok katmanlı ve deyim yerindeyse ritimli. Eser, farklı lehçeleri ve onların dil oyunlarını içeriyor. 20. yüzyılın başında Dublin'de geçen ve sadece bir günü, 16 Haziran 1904'ü, konu alan roman, birçok kültürel ve tarihsel referans da içeriyor. Bu referansların çoğu, İrlanda'ya, tarihine, mitolojisine ve kültürüne ait. Bu referansları doğru bir şekilde aktarmak ve hedef dilin okuyucusunun anlayabileceği bir bağlama yerleştirmek bir çevirmen için de hayli güç.
Inferno
Kawa Nemir’in yazar ve çevirmen arkadaşlarının söylediği, kendisinin ve tüm çevirmelerin de aktardığı üzere, kitaba dokunmak bir tür delilik ya da cesaret işi: “Ulysses, Kürt okur için bir inferno.”
Nemir’in yıllar süren “Ulysses”i Kürtçeye çevirme çabası ve kitap yüzünden kendisinde farklı “huylar” oluşmaya başlaması 2023 yılında son buldu. Roman, nihayet Avesta Yayınları’ndan Kürtçede yayımlandı.
Nemir’in "Ulysses” ile imtihanını ya da kitapla ve Joyce’la hemhal oluşunu yönetmen Aylin Kuryel ve Fırat Yücel kayda aldı.
“Ulysses Çevirmek” belgeseli, Türkiye prömiyerini 16. Documentarist Belgesel Günleri’nde yaptı. Kawa Nemir’in Kuryel ve Yücel’e ilk aktarımları Anne Frank’ın Amsterdam’daki evinde oldu.
Bu ev, Anne Frank’ın 1933-1942 yılları arasında yaşadığı, 2004’ten beri ise sürgünde ve risk altındaki yazarların kaldığı ev. Holokost'un simge isimlerinden biri olarak kabul edilen Frank, burada Nazilerden saklandığı 1942 ve 1944 tarihleri arasında tuttuğu günlükleri de kaleme almaya başlıyor. Ev aldığı tüm ışığa ve canlı renklerine, büyük büyük pencerelerine rağmen biraz tedirgin edici. Bu his, Nemir’i de yakalıyor elbette ve belgeselde, ruhlara inanmamasına rağmen bir gece garip bir hisle uyandığını ve sabaha dek uyuyamadığını aktarıyor.
“Kawa, nasılsın?”
Kuryel ve Yücel, önceki işlerinden de bildiğimiz üzere –belki de en çok “Baştan Başa” ile– olağanüstü karmaşada muazzam detaylar yakalayan birer gözlemci, hikâye anlatıcısı. “Ulysses Çevirmek” belgeseli de bu yüzden sadece bir çeviri ya da çevirmen hikâyesi değil. Nemir’in zihninin işleyişi ve bu koca dünyada dert edindikleri, katmanlı hikâyeye bambaşka bir boyut katıyor. Kuryel ve Yücel’in politik olarak konumlandıkları yer ise belgeseli her halükarda evrensel bir basamağa taşıyor.
Bugüne dek sırrına belki de kısmen vakıf olunan bu zorlu metnin çevirisi, Nemir’in yaşam öyküsüne dev bir mercek tutuyor. Şimdi burada anadilde rüya gördükten sonra ağlamaya, Türkiye’de Kürt olmaya, Kürt kentlerindeki sokak savaşlarına, militarizme, kayyımlara, direnişe, asimilasyona ve sürgüne dair detaylı bir fotoğraf çekiliyor: “1993 baharıydı. Hiç unutmam. Sabaha doğru uyanmıştım. Ağlıyordum. Çocukluğumdan beri ilk Kürtçe, Kurmancî rüyayı görmüştüm.”
Kuryel ve Yücel, Nemir’in çeviri sürecinde yaşadığı güçlüklere de birer arkadaş gibi tanıklık ediyor. Kuryel’in Nemir’e açtığı telefonda sorduğu “Kawa, nasılsın?” sorusu, belgesel boyunca sizin de zihninizin bir köşesinde duruyor. Joyce, Nemir’i ele geçirdikçe sizin de “Kawa, nasılsın?” diye sorasınız ve sahiden bunu yapasanız geliyor. Kitabın Türkçe çevirmelerinden Ekici, eserin çevirmeni nasıl ele geçirebilieceğini şöyle anlatıyor: “Ulysses’i bir süre sonra çevirmenin elinden almak gerekiyor.”
“Gariban Kürt çevirmen”
Joyce’u Kürtçe konuşturmak ve bu çabanın Nemir’in yaşamındaki karşılığı en çok Kuryel’in sorularıyla açılıyor. Bu soruların yanıtlarıyla da anlıyoruz ki aslında Joyce’u Kürtçe konuşturabilmek, Nemir’in deyimiyle “gariban Kürt çevirmene” kalmıyor. Nemir, yaşadıklarını yine en iyi kendisi tarifleyerek bu çeviriyi hayatı boyunca sürdürdüğü direnişin bir nişanesi ve başarısını da devletten alınan bir tür intikam olarak tarifliyor.
Bilindiği üzere, “Ulysses”in temel konularından biri, Birleşik Krallık’ın sömürgecilik tarihi ve İrlanda'nın bağımsızlık mücadelesi. Bu bağlamda Nemir’in zaferi de Türkiyeli bir Kürt olarak başka bir yerde konumlanıyor. Belgeselin ilerleyen süreçlerinde Nemir’in yersizyurtsuzluğuna ve direnişine her an bir ilmek daha atılıyor.
Kuryel ve Yücel’in kesişimsel gözü ise belgeselin her anında açık. Bu yüzden Amsterdam’da başlayan hikâyenin, İstanbul’daki Matbaacılar Sitesi’nde sonlandığını görmek hiç de şaşırtıcı değil. Dile, yazıya, kâğıda, okumaya, rüyaya, boyalara, savaşa dair incelikli bir kayıt “Ulysses Çevirmek”. Şu tarihlerde ise MUBI Türkiye'de izlemek mümkün. (TY)