*Cümleleri böyle yazdım, yine erişim engeline takılmanın bir anlamı yok.
Şule Çet davası, erkek şiddeti - adalet ve kadın dayanışması açısından Türkiye’nin en önemli örnek davalarından.
*Hatırlamak isteyenler buradan tüm detaya bakabilir.
Sosyal medyanın kadın haklarına etkisi, şiddete karşı dayanışmanın gücü anlamında bir mihenk taşı.
Ayrıca bu dava, yargının eril dinamiklerinin şüpheli erkeklerle kurduğu bağı, ardından medyanın cinsiyetçi tavrını, eril iş birliklerini tel tel döktüğü için de önemli.
Eğer o dönem Şule’nin arkadaşları ve kadın hareketi olmasaydı, iki erkek şüphelinin iddiası olan “Şule intihar etti” yalanına inanmış olacaktık. Yargı ve medya işbirliği ile meşrulaştırılmaya çalışılan bu koca yalana inanacaktık.
Kadın hareketi, otopsi raporlarını ve ilgili raporları bilimsel olarak defalarca yorumlayan ve hakikati korkmadan açıklayan bir kaç bilim insanı özellikle Dr. Hakan Kar ve kadın gazeteciler sayesinde gerçek ortaya çıktı.
Ama suçu örtbas etmek isteyenler, yalanı “doğruymuş” gibi kamuoyuna kabul ettirmek isteyenler şimdi bu ortaya çıkan gerçeğin gizlenmesini istiyor.
Bir gazeteci olarak o dönem davadaki tüm gelişmelere yer verdim.
Cezaları onaylanana kadar “masumiyet karinesi” nedeniyle her iki failin de adını yazmadım, fotoğraflarına yer vermedim. Belki bir kez fotoğrafları göründü o da bir pankarta yansıdığı için…
Kadın odaklı, toplumsal cinsiyet odaklı habercilik yapmak demek herhangi bir tarafa düşmanlık yapmak değildi, faillerin de haklarına saygı duydum. Meslek etiği bunu gerektirir.
Ancak, Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinden geçen günlerde bir karar elimize ulaştı. Karara göre, Şule Çet'in ölümüne ve mahkeme sürecine dair hazırladığımız kronoloji engellenmişti.
Kararın gerekçesinden önce bu kararın alınmasını kimin istediğine baktım.
Alv Esn*. Kişilik hakları diyerek bu yazının da engellenmesini ister diye adını böyle yazdım.
Kendisi Şule Çet davasının ilk savcısı. Soruşturmayı yürüten savcı yani. Fakat dsydn alnyr*.
Erişime engellettiği haberde, daha doğrusu tüm gelişmeleri bir nevi ansiklopedik bilgi gibi kronoloji olarak okura sunduğumuz haberde kendisi ile sadece bir cümle geçiyor. O da şu:
3 Ekim 2018 - Haziran’da Çet’in cesedinden tplann dlillri Eyll ayının bşın kdr İstanbul Adli Tp Krmu’na gndermmsi üzern srştrma Ankara Cumhuriyet Svcsı Alv Ers, grvdn lndı. Sruşturm dsysı Ankr Cmhriyt Svcs Hsyn Kc’ye verildi*.
“Ankara’da savcılar hakimler varmış” dedik de kendisinden sonra soruşturmayı yürüten savcı sayesinde dosya yeniden açıldı ve mahkeme süreci başladı.
Şimdi gelelim kararın gerekçesine “kişisel hakların ihlal edilmesi…”
Evet, kişilik hakları ihlal edilmiş savcının.
Sadece bianet’teki haberimiz için değil onlarca haber sitesi için de benzer kararı aldırmış sayın savcı. Savcı olunca bu işler böyle kolay oluyor demek ki…
Yapması gereken işlemleri yapmayanlar, hiç çekinmeden bu bilgilerin yer aldığı haberlerin kaldırılmasını istiyor.
İstinafca cezaları onaylanmış faillere dair bilgiler dolaylı olarak kaldırılmış oluyor böylece.
Gencecik, biricik, senin, benim hepimiz gibi bir kadını öldürmek suç değil, utanılacak ayıp bir şey değil, bunun haberini yapmak suç.
Utanılacak, çekinilecek gizlenmesi gereken bu haberler sanki.
Bu arada haberlerin engellenmesi jet hızıyla olmuş. Lütfen buradaki “jet hızını” klasik bir medya deyimi gibi algılamayın.
13 Ocak’ta haberlerin engellenmesi talep ediliyor, aynı gün engellenme kararı veriliyor. Failleri yargılamayanlar, "davada düzgün durdu vs bilmem ne diyerek" cezalarını binbir türlü gerekçeler bularak indirenler, failleri cezasız bırakanlar adaleti geciktirenler, jet hızıyla karar veriyor. Dedim ya suçluları cezalandırmak için değil, bu suçları yazanlar için veriliyor jet kararlar. Hızla erişime engelleniyor haberler.
Sonuç olarak bizim habere erişim yok. Dava sürecinde faillerin aileleri, Şule Çet’le ilgili haber yapan benim de dahil olduğum onlarca gazeteci ile ilgili dosya hazırlayıp AKP’li vekillere ve mahkemeye sunmuştu. Cezalandırılmamız istenmişti.
İstediğiniz kadar haberleri engelleyin, habercileri yıldırmaya çalışın hiçbir şey ama hiçbir şey bazı yetkililerin Şule Çet cinayetini örtbas etmek istediğini, Çağatay Aksu ve Berk Akand’ın bu suçu işlediği gerçeğini değiştiremeyecek.
Eşitlik mücadelesinin yükseldiği yeni bir hafta dileğiyle...
Ne olmuştu? Şule Çet, 29 Mayıs 2018'de Ankara'daki bir plazanın 20. katından şüpheli bir şekilde düşerek hayatını kaybetmişti. Olayın intihar olduğu iddia edilmişti. Olayın ardından gözaltına alınıp serbest bırakılan Çağatay A. ve Berk A. soruşturma kapsamında daha sonra tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Çağatay A., ilk ifadesinde Şule Çet'in intihar ettiğini öne sürerek, "Kendisine engel olmaya çalıştım, atlarken tutmaya çalıştım ama başaramadım. Atlamasın diye tutuğum sırada parmaklarımda sıyrıklar oluştu" demişti. Diğer zanlı Berk A. ise "Olay sırasında başka bir odadaydım. Neler yaşandığını bilmiyorum" ifadelerini kullanmıştı. İddianamede, iki sanık için "cinayet", "ırza geçme" ve "hürriyeti tehdit" suçlarından ceza istenmişti. Davanın ilk duruşması 6 Şubat 2019'da görülmüştü. Duruşmadan sonra, Adli Tıp'a gönderilen bazı delillerin kaybolduğu öğrenilmişti. Davanın ikinci duruşması, 15 Mayıs 2019'da görüldü. Duruşmada, 17 Haziran'da keşif yapılmasına karar verildi. Haziran 2020’de İstinaf Mahkemesi, Gazi Üniversitesi öğrencisi Şule Çet'in öldürülmesine ilişkin açılan davada mahkemenin sanıklar Çağatay Aksu’a verdiği müebbet ve 12 yıl 6 ay hapis ile Berk Akand’a verdiği 18 yıl 9 ay hapis cezasını onadı. |
(EMK)