Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de virüs salgını bir yılı aşkın süredir devam ediyor. Salgını yenebilmek adına çeşitli önlemler alınıyor. Virüs salgınının en çok etkilediği alanlardan biri de işyerleri. Özellikle salgını önlemek adına işin türüne göre pek çok işyerinin kapanması gündeme geliyor. Bir kısmı İş Kanunu'ndaki düzenlemelerden yararlanarak kısa çalışma, telafi çalışma, esnek çalışma ve ücretsiz izin uygulaması gibi yolları deniyor.
Ancak, virüs salgınına karşı alınan önlemler, işyerlerinde ekonomik daralmaya neden olduğu için, kısa çalışma ödeneği, işsizlik ödeneği ve nihayet geçici olarak devreye giren nakdi ücret ödemeleri aracılığıyla işçilerin ekonomik sıkıntıları azaltılmaya çalışılırken, kira yardımları ve cirosu düşen işyerlerine yapılacak yardımlarla da ekonomik sıkıntılar azaltılmaya çalışılıyor.
İşçilerin aşı yaptırması
Virüsün zaman içinde mutasyona uğraması, salgının kolay kolay bitmeyeceği izlenimini veriyor. Bu nedenle, virüsü durduracak aşı konusu kaçınılmaz önem taşıyor. Sonunda insanlara yaygın olarak uygulanabilecek aşılar geliştirildi ve aşılamalar da başladı. Ülkemizde de ocak ayı sonlarına doğru aşılar yapılmaya başladı.
Ancak, aşıların geliştirilmesiyle birlikte, bu defa aşıların yan etkileri üzerinden tartışmalar gündeme geldi. Esasen, uzun bir süredir zaten var olan genel aşı karşıtlığı, COVID-19 aşısına karşı da oluşmaya başladı. Türkiye’de aşılama programı, öncelikli gruplardan başladığı için, henüz işyerlerinde aşı sırası gelmemiş işçilerin çokluğu nedeniyle aşı yaptırmama konusu gündeme gelmiyor olabilir. Ancak, potansiyal bir sorun olarak ortada.
Aşı karşıtlarının dayanağı
Aşı karşıtlarının önemli dayanaklarından biri, Anayasa’nın, “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı maddesi. Maddede, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” deniliyor (m.17). Anayasa’nın bu düzenlemesinden, tıbbi zorunluluk ve kanunda yazılı haller dışında aşı olmak istemeyen kişinin aşılanmaya zorlanamayacağı sonucuna varmak olanaklı.
Yasal zorunluluk olarak aşılanmaya ilişkin düzenleme, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’da yer alıyor. Nitekim 1930 yılında yürürlüğe giren Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na göre, “Ticari ve sınai bütün müesseseler sahipleri müstahdemlerini kendi vesaitiyle kanunun gösterdiği müddetlerde çiçek aşısı ile aşılamağa mecburdurlar" (m.93) diyerek dönemin çiçek hastalığına karşı aşılanmayı zorunlu tutmuş. Hatta, “Kanuni mühlet zarfında mükerreren aşılandığını vesikalarla ispat edemiyenlerin Devlet, belediye hizmetlerinde veya hususi ve umumi ticaret ve sanayi müesseselerinde, büyük çiftliklerde istihdamı veya mekteplere kabulü memnudur" (m.94) denilerek, çiçek aşısı olmayı kabul etmeyen kişilerin istihdamı engellenmiş.
İşte bu düzenlemelerden hareketle, COVID-19 aşısının zorunlu olarak herkese yapılabilmesi için de yasal bir düzenlemenin bulunması gerektiği ileri sürülüyor. Bu veriler çerçevesinde, aşı yaptırmak istemeyen bir kişiye zorla aşı yaptırılamayacağı savunuluyor. Bu yaklaşıma bir an için katılmak olanaklı.
İş yerleri ve bulaş riski
Ancak, sorunu işyerleri bağlamında ele alırsak, aşı yaptırmak istemeyen işçi COVID-19'a yakalandığında, işyerinde bulunan diğer işçilere bulaştırma olasılığı yüksek. Eğer, lokanta, kafe, kahvehane gibi müşterilere hizmet üreten bir işyeri ise, bu defa müşteriler için de risk söz konusu olacak. Bu nedenle, sorun önemli.
Çiçek aşısının istihdamla bağlantılı olarak zorunlu hale getirildiği tarihlerde çalışma hayatını düzenleyen yasalar yoktu. İlk İş Kanunu, 1936 yılında yürürlüğe girdi. İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili bölümde ise, 2012 yılına gelinceye kadar, işin türüne ve tehlike sınıfına göre önceden belirlenmiş, işverence alınması istenen önlemler söz konusuydu. İşveren bu önlemleri almakla yükümlüydü. Halbuki, 2012'de İş Kanunu bünyesinden ayrılarak yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çok farklı bir yaklaşımla hayata geçti. Genel olarak tanımlarsak, önceden hazırlanmış kalıp önerilere, çözümlere göre hareket edilmiyor.
Özetle, işveren işyerine içerden veya dışardan gelebilecek olası riskleri, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarından hizmet alarak saptayacak, saptanan risklere karşı her türlü önlemi alarak riskleri önlemeye çalışacak, tamamen önlenemiyorsa, riskleri en aza indirmeye çalışarak çalışanları koruyacak. Periyodik yenilemelerin dışında, riskleri belirleyen girdilerde meydana gelen her değişiklikte risk değerlendirmeleri yeniden yapılacak, sağlık ve güvenlik alanında çalışanlara eğitim verilecek (m.4,5). Çalışanlar ise, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmeyecek (m.19). Görüleceği üzere, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulması için işverene de çalışana da yükümlülükler veriyor.
İşverenlerin yükümlülüğü
Hızla bulaşıcı olması ve kişilere göre farklı sonuçları olsa da, COVID-19 virüsü, sonuçta öldürücü yanıyla tehlikeli bir hastalık. Üstelik, işyerlerinin çoğunun kapalı ve kalabalık alanlar olması nedeniyle işyerinde çalışanların virüs taşıyan bir çalışandan dolayı hastalanması, yaşanan gerçeklik içinde, hızla olası. Üstelik, test sonucu pozitif çıktığında, virüs bulaşan kişi kadar temaslı olan diğer işçilerin de karantinaya alınması gerekiyor. Bu işyeri, lokanta, kafe, kahvehane gibi müşterilere hizmet veren bir işyeri ise, riske hedef olanlar arasına müşteriler de katılmış oluyor. Bu nedenle, işverenlerin önemli bir risk olarak virüs salgınına karşı önlem alması gerekiyor.
Bu durumda, virüse karşı hijyen sağlama ve korunma amaçlı önlemler yanında virüs salgınıyla mücadelede büyük ölçüde çözüm oluşturacağı belirtilen aşı, işyerindeki sağlık ve güvenlik önlemleri açısından çok önemli. Aşı sayesinde hem çalışan işçilerin hastalığa yakalanma riski önlenmeye çalışılmış olacak hem de karantina gibi nedenlerle işyerinde işgücü kaybı yaşanmayacak.
Üstelik işveren İş Kanunu uyarınca, diğer işçilerin tepkilerine karşı da önlem almak durumunda kalabilir. Nitekim, sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa işçi, haklı nedenle sözleşmesini feshedebiliyor (4857 sk m.24). Yani işveren, diğer işçilerin işi bırakma olasılığı ile de karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca işyerinde riskleri önlemekle yükümlü işveren, çalışanların aşı yaptırmasını isteyecektir.
İşçiler aşıya yönlendirilmeli
İşverenlerin ve işyeri hekimi ile varsa sağlık ve güvenlik kurulunun, çalışanlara yönelik yapacakları eğitici toplantılarda, işverenin yukarda belirtilen yükümlülükleri de hatırlatılarak, sıraları geldiğinde çalışanların aşı olması gerektiği anlatılmalıdır. Aksi takdirde, yasal yükümlülük olarak risklere karşı önlem almakla yükümlü olan işveren, tıbbi nedenler hariç, aşı olmak istemeyen çalışanın, iş risklerini önleme yükümlülüğünü yerine getirmesine engel olduğu için, iş sözleşmesini geçerli nedenle feshetmek durumunda kalabilecektir.(DK/NÖ)