*Fotoğraf: Endonezya'da aşılama, AA
Covid-19 salgını öfkeyi, siyasi ve ekonomik kargaşayı körüklemeye devam ettikçe aşı milliyetçiliği belası ile yeniden karşılaştık.
Son 15 yılda dünya iki kez benzer krizi yaşamış, her iki krizde de ulusların kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerine tanık olmuştuk. 2006’da kuş gribi numunelerini teslim etmeleri talep edildiğinde, Endonezyalı yetkililer üretilecek aşıdan faydalanacaklarının garantisini isteyip, numuneleri teslim etmeyi reddetmişlerdi. Yine2009’da Avustralya hükümeti, bir domuz aşısı üreticisine öncelikle ülke içindeki talebin karşılanmasını, ancak daha sonra ise ülke dışı tedariklerin başlatılabileceğini emretmişti.
Covax girişimi
Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kurumlar, Covid-19 çalışmalarını küresel olarak koordine etme çabasına girdiler, bunun için de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), GAVI ve Salgın Hastalıklara Hazırlık İçin Yenilik Koalisyonunca (CEPI) yürütülen ortak girişimle, Nisan 2020'de COVAX uluslararası girişimini başlattılar. Küresel Aşı ve Aşılama Birliği (GAVI), Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında, 2021'in ilk altı ayında yoksul ülkeler için en az 337 milyon doz Covid-19 aşısı tahsis etti, bu yıl içinde 92 ülkeye 1.8 milyar aşı dozu sağlamayı hedefledi. Bu da bu ülke nüfuslarının sadece yüzde 27'sini kapsıyor.
Ancak bu çalışmalar, katkı sunmayı taahhüt etme konusunda isteksiz olan ve hatta aşı üreticileri ile doğrudan ikili anlaşmalar yapan Amerika Birleşik Devletleri gibi dünyanın önde gelen ülkeleri tarafından pek desteklenmedi. Şu anda, dünya nüfusunun sadece yüzde 16'sına sahip zengin ülkeler, dünya genelindeki aşı stokunun yüzde 60'ını satın aldı. Bu ülkelerin çoğu, yetişkin nüfusunun yüzde 70'ini yıl ortasına kadar sürü bağışıklığı sağlamak amacıyla aşılamayı hedefliyor.
Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, 18 Ocak 2021'de yaptığı 148. Yönetim Kurulu Açılış Konuşması’nda, tüm dünya ülkelerine ve aşı üreticilerine çağrıda bulunmuştu. Adhanom, dünyanın eşiğinde bulunduğu bu korkunç ahlaki çöküşün bedelini, fakir ülke insanlarının hayatlarıyla ve geçim kaynaklarıyla ödeyeceğini ifade etmişti.
Öte yandan, taahhüt edilen aşı miktarının karşılanmaması nedeniyle, AB ile AstraZeneca arasında gerginlikler arttı. Ama asıl unutulmaması gereken nokta, arzın az olduğu, talebin arttığı durumlarda en çok bundan nasibini alacak olanların fakir ülkeler olduğu.
Aşı milliyetçiliği
Uluslararası bir çaba ile geliştirilen aşıları, bir ülkenin ürünü olarak etiketlemeye çalışmak, ülkelerin aşılara erişimi kısıtlamak aşı milliyetçiliğidir.
2020'de yaşanan 'maske diplomasisi'nde olduğu gibi, bazı ülkeler, aşıları adeta bir "pazarlık kozu" olarak görüp zenginleri koruma altına alıyorlar. Halbuki olması gereken, bu aşıların küresel kamu malı olarak hiçbir ayrımcılık yapılmadan dağıtılması.
Aşı dayanışmasına öncelik vermeyen, aşı milliyetçiliğinin savunuculuğunu yapanların sayıları azımsanmayacak ölçüde fazla. İngiltere’de, “ırkçılığın ve milliyetçiliğin gelişimi engellemediğini, aksine hızlandırdığını”, “Batının bilgi becerisi ve zenginliği olmadan hiçbir aşının kurtuluş olamayacağını” hatta İngiltere'nin “olumlu bir şekilde önceliklendirilmeyi hak ettiğini" söyleyenler var. Ancak çok ironik bir biçimde, İngiltere’de hem ölüm oranı yüksek hem de ülke ekonomik anlamda Covid’den kötü etkilendi.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, ülke genelinde tüm yetişkinlerin 2021 sonbaharına kadar aşılanmalarını hedeflediğini açıkladığında, DSÖ Sözcüsü Margaret Harris’in “Ülkelerden beklentimiz yüksek ve orta risk grubundaki insanları aşıladıktan sonra küresel aşı sürecine yardım etmeleri” yönündeki yanıtına pek itibar edilmedi. Liderler aşı milliyetçiliği konusunda ısrarcı oldukça pandemiyi kontrol altına alma şansı azalacak.
Aşı milliyetçiliği yaklaşımının, nüfuslarını aşılayabilecek ülkelerin ekonomik durumunun iyileşmesine fayda sağlayacağı bilinse de, aşıya erişim eşitliğinin sadece ahlaki bir zorunluluk değil, aynı zamanda stratejik ve ekonomik bir zorunluluk olduğu gerçeği gözardı edilmemeli.
Araştırmalar, küresel ekonomideki mevcut bozulmanın maliyetleri göz önüne alındığında, bir aşının tanıtılması ve aşılara küresel erişimin önemli ekonomik faydalara sahip olacağını gösteriyor. Bu faydalar aşı milliyetçiliği yüzünden sekteye uğrama riski taşıyorlar.
Aşısızlık
Dünya nüfusunun çoğunluğunun aşılanamaması, sadece ölüm sayısını arttırmayacak, aynı zamanda Covid-19 korunmasız nüfus içinde yayılmaya devam ettikçe, yeni virüs mutasyonlarına yol açacaktır. Kontrolsüz yayılım ve bulaşıcı türevlerinin ortaya çıkması sonucu ortaya çıkan dikey yükselme kaçınılmaz bir kısır döngü yaratacak. Daha hızlı yayılım, daha fazla insanın hastalanmasına ve sağlık sisteminin çökmesine neden olacak, bunların doğal sonucu olarak birçok insanın ölmesi anlamına gelir.
Şu anda, birçok ülkede yeterli aşı dozu yok, yoksul ülkelerde durum daha da fena. Dünya liderleri kimin yaşamını önceleyeceklerine dair hesapları yaptıkları sürece, mücadeleyi baştan kaybetmiş oluyoruz.
Çözüm alternatifleri
Ana aşı üreticileri üretimi artırmak için çalışıyorlar, ancak talebi karşılamaya yakın bir yerde bile değiller.
Hükümetler ve şirketler bu yapay kıtlığın üstesinden gelmek için bir araya gelmeliler. Aşı üretimini artırmak ve dağıtımını genişletmek için atılabilecek birçok adım var. Bunlar arasında aşı üretim teknolojisinin, fikri mülkiyet haklarının (patent) ve know-how'ın Covid-19 teknoloji erişim havuzu aracılığıyla açıkça paylaşılması, fikri mülkiyet engellerinin reddedilmesi ve üreticiler arasında gönüllü sözleşmelerin genişletilmesi yer alıyor.
Gelişmekte olan Ülkelerin Aşı Üreticileri Ağı gibi girişimlerle aşı talebini karşılamak için özellikle Afrika, Asya ve Latin Amerika'da ek üretim üsleri inşa etmesi, bir başka deyişle, üretimin küresel olarak genişletilmesi, sağlık eşitliğini ve sağlık güvenliğini sağlamak için son derece gerekli adımlar.
Pandemiyi kontrol etmek için tek kalıcı çözüm, dünyanın dört bir yanındaki birçok insanı mümkün olduğunca çabuk aşılamaktır. Geç kalınan her gün acıyı ve beraberinde sosyal ve ekonomik katliamı arttırır.
Medya
Aşı milliyetçiliği haberleri manşetleri doldururken, Şubat ayı başında Afrika ülkelerinden Gine’de sadece 25 (yirmibeş!) doz Covid-19 aşısı uygulandı. Çoğu Güney Yarım Küre’de yer alan Orta-Güney Amerika ve Asya Pasifik ülkelerinin birçoğunda da henüz aşılama başlamadı. Küresel medyada, sekiz dev ilaç firmasının, “aşı milliyetçiliği”ne katkı sunmanın yanı sıra başlıca kaygılarının “kar savaşları” olduğuna dair çok az habere yer verildi.
Covid-19'un küresel medyada haberleştirilme biçimi en başından beri yanlıştı. Öncelikle bir pandeminin adeta bir futbol ligi tablosu gibi sunulması kabul edilecek bir şey değil. Bir ülke nüfusunun diğer ülkelerden daha hızlı aşılanması “gurur kaynağı” biçiminde yansıtılmamalı. Kazananlar ve kaybedenler biçiminde yapılan bir gazetecilik sorumsuz bir gazetecilik pratiğinden başka bir şey değil. Kaldı ki bu tür bir gazetecilik, küresel ölçekte bir başarısızlığın kanıtının, medya eliyle tescillenmesine katkı sunmaktan başka bir fayda sağlamaz.
RAND Corporation, aşılara eşitsiz erişimin, dünyanın çoğunda fiziksel mesafeye dikkat etmeye devam zorunluluğu anlamına geldiğini, bunun da küresel ekonomiye yılda 1.2 trilyon ABD dolara (880 milyar sterlin) mal olabileceğini açıkladı. Dahası, fiziksel mesafeyi koruma birçok ülkede adeta bir lüks olduğundan, enfeksiyona maruz kalma riski doğal olarak artıyor. Bu eşitsizlikler hem toplumları, ulusları bölüyor, hem de aralarında giderek aşılmaz bir boşluk yaratıyor.
Ulusların aşı konusunda fedakar davranmalarını beklemek çok gerçekçi olmasa da, ulusların aşı geliştirme ve dağıtımına yönelik adil ve işbirlikçi tutumları kuşkusuz insanoğluna çok şey kazandıracak.
Aşılara eşit erişim sadece bir slogandan ibaret değil ve hatta olmamalı da. Aksine uluslararası toplumun Covid-19 ile mücadelesine işaret ettiği gibi, önümüzdeki günlerde aynı zamanda küresel siyasi iradeyi ve ahlakı da sınayacak…
(NÖ)