Arthur Miller ve Harold Pinter, 17 mart 1985’ günü hapiste bulunan Uluslararası PEN üyesi yazarları ziyaret etmek için Türkiye'ye geldi.
İki ünlü yazarın çevirmenliğini o yıllarda iki genç Türkiyeli yazar olan Orhan Pamuk ve Gündüz Vassaf üstlenmişti.
Bu gezi Pinter’ın ilk Türkiye ziyaretiydi. Sonrasında Türkiye’ye olan ilgisini hiç kaybetmedi. “Bir Tek Daha” ve “Dağ Dili” adlı oyunları bu geziden sonra yazdı. 2004’te Hasankeyf'i korumak için Ilısu Barajı'na karşı bir kampanya da başlattı. Pinter 80. doğum günü vesilesiyle 1995'te Arthur Miller için aşağıdaki makaleyi kaleme almıştı.
* * *
17 Mart 1985 tarihinde Arthur Miller ve ben İstanbul Havaalanı’na vardık. Türk yazarlara yönelik işkence ve baskı iddialarını araştırmak amacıyla Uluslararası PEN. adına Türkiye’yi ziyaret ediyorduk. Seyahatimiz kötü başlamıştı. İki valizim vardı. Birini kaybetmiştim. Kaybolan başka eşyalarımın yanında, çorapsız da kalmış oldum. Arthur bana kendi çoraplarını verdi. Feci güzeldiler. Uzun ömürlüydüler de.
Onlarca yazarla buluştuk. Hapiste işkenceye uğramış olanlar hala titriyordu ama bize içecek ikram etmek için ısrar ediyorlardı, ellerinde sallanan şişeyi bardaklarımıza dökerken.
Yazarlardan birinin eşi dilsizdi. Eşini hapiste görünce bayılmış ve konuşma yetisini kaybetmişti. Artık eşi dışarıdaydı. Yüzü, hiç iyileşmeyecek bir harabeye dönmüştü.
Türkiye o sırada tamamen ABD tarafından desteklenen askeri bir diktatörlüktü.
Türkiye’ye vardığımızı duyan ve zekice bir hamle yaptığını düşünen ABD Büyükelçisi, Arthur onuruna Ankara’daki ABD Elçiliği’nde bir akşam yemeği verdi. Arthur’un koşu arkadaşı olduğum için, beni de davet etmek zorunda kaldılar.
Daha mezelerden bir lokma ağzıma atmıştım ki kendimi ABD siyasi danışmanıyla Türk hapishanelerindeki işkenceyle ilgili çok şiddetli bir tartışmanın içinde buldum.
Nihayet Arthur söz alana kadar, bu tartışma bütün yemek boyunca neşeyle sürdü. Onur konuğu kendisi olduğu için kürsü de onundu ve konuşmasını hiçbir belirsizliğe meydan vermeyecek şekilde yaptı. Arthur, demokrasi terimini tartışmaya başladı ve eğer ABD demokratik bir ülkeyse, şu anda bulunduğumuz ülke dâhil, dünyanın dört bir yanındaki askeri diktatörlükleri neden desteklediğini sordu: “Şu anda Türkiye’de yüzlerce insan düşüncelerinden ötürü hapisteler. Bu zulüm, ABD tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor” dedikten sonra, şu soruyu yöneltti: “Böyle bir durum söz konusuyken, nerde kaldı bizim demokratik değerler anlayışımız?”. Arthur’un sözleri son derece açık ve netti. Büyükelçi, konuşması için kendisine teşekkür etti.
Yemekten sonra, bir müddet beladan uzak kalırım diye düşündüm ve tablolara bakmaya gittim. Birden bire, Büyükelçinin ve emir erlerinin bana doğru geldiklerini gördüm. Niye Arthur’a gitmiyorlardı, bilmiyorum. Belki de çok uzun boylu olduğundan. Büyükelçi şöyle konuştu: “Bay Pinter, buradaki durumu anlamıyorsunuz. Unutmayın, Ruslar sınırın tam öbür tarafındalar. Siyasi gerçekleri, diplomatik gerçekleri, askeri gerçekleri göz önünde bulundurmanız gerekir.”
“Benim bahsettiğim gerçek, cinsel organlara verilen elektrik akımı gerçeği” diye cevap verdim. Büyükelçi, hani derler ya, bir yay gibi boylu boyunca gerildi ve gözlerini bana dikerek: “Efendim, evimde misafirimsiniz” dedi ve hani derler ya yine, bir hışımla sırtını dönmesiyle, emir erlerinin de onla birlikte dönmesi bir oldu. Arthur aniden bir karaltı gibi ortaya çıktı.
“Galiba kovuldum” dedim. “Ben de senle geleceğim” dedi Arthur, hiç tereddüt etmeden. Gönüllü bir sürgünle, Arthur Miller’la Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nden kovulmak hayatımdaki en gurur verici anlardan biriydi. (HP/HK)
Çeviri: Uzay Bulut