Bazen bireyin trajedisinde bir halkın trajedisi yatar.
Özellikle bir topluluğa yönelik asimilasyon ve imha dönemlerinde birey, ait olduğu topluluğun başına gelenlerden azade olamaz. Bireyin sahip olduğu başka birçok kimliğinin hükmü, yine onun sahip olduğu etnik veya inanç kimliği karşısında, imha ediciler tarafından hükümsüz kılınır. Topluluk, tek bir kimlikte eşitlenir (Hıristiyan, Ermeni, Rum, Müslüman, Türk, Kürt vb.) ve bu eşitleme, hem soykırıma bir gerekçe olarak kullanılır hem de soykırımın kapsamını belirler.
Örneğin, Ermeniler yok edilecek!
Neden?
İstenmeyen oldukları için!
Bir totoloji değil mi, ya da kedi, fare tutmak için vardır; istenmeyen kimlikler de, soykırım için vardır!
Bir insanlık suçu olan soykırımın gerekçeleri ve mantığı da o denli insanlık dışıdır.
Gerekçe, eylemin sahasını/sınırlarını da çizmiştir.
Burada Ermeni sözcüğü yerine başka toplulukların, inançların, adları da konulabilir.
Sonuçta birey, bütünün bir parçasıdır ve parça, kategorize edilerek belirlenen topluluğun dışına kendini kolay kolay atamaz.
Bireyin fotoğrafı, onun görünür kısmıdır. Görünenin altında yatan, yani fotoğrafın 'arabını' bireyin ait olduğu topluluk oluşturur. Fotoğrafın veya hikâyenin aslına ulaşmak, bireyi otopsiye tabi tutmaktan geçer.
Otopsi yetkin ellerde yapılmalıdır.
Gorky Bir Kara Melek
Bireyin derinliğini keşfetmek, hassas bir cerrahlığı, yetkin bir adli tıpçılığı ve derin bir psikiyatrlığı ve hatta bunlardan daha fazlasını gerektirir. Çünkü otopsisi yapılacak o insanın hayatı, salt kimliğinden dolayı sıra dışı ölümün içine 'doğdurulmuştur'! İşin içinde yalnızca ölümün şekli değil, o ölünün 'hayatının da otopsiye' tabi tutulması gerekir. Tıpkı Arshile Gorky hikâyesinde Nourtiza Matosian'ın yaptığı gibi.
Nourtiza Matosian'ın Gorky'nin hayatını yetkin elleriyle, daha doğrusu entelektüel birikimiyle incelediği "Arsille Gorky - Kara Melek" adlı 660 sayfalık biyografi kitabı, Aras yayınları tarafından 2011 yılı sonlarına doğru Türkiyeli okurlara sunuldu.
Aras Yayınlarının bize kazandırdığı özgün, sevimli, yaraya parmak basan, rahatsız edici, trajik, sorgulayıcı ve bunların bir toplamı olarak Ermeni tabusunu yıkıcı kitaplarından, okuyucu çok şeyler öğrendi ve Aras, yayınlamaya devam ettiği sürece de öğreneceğiz. Bu ayrı bir hak ediş ve yazı konusu.
Vanlı bir Ermeni çocuk
Atom Egoyan'ın ülkemizde zımnen yasaklanan 2002 yapımı 'Ararat' filmi, ülkemizde bir özel televizyon kanalında (Kanal Türk) gösterildi. Filmi o zaman izlemiştim. Filmden bazı kareler hala aklımda. Gorky adlı bir ressamın adını ilk defa o filmde duydum: Arshile Gorky.
Vanlı bir Ermeni çocuk Manug (sonradan Gorky) ile Van Valisi Cevdet'in hayatındaki netameli kesişme, bir halkın 'kaderinin' bir iktidar eliyle çizilen tarihi kesişmesidir.
Ve işte bundandır ki, Gorky'nin hayatı, çoğulun içinde bir tekil olmaktan çok, kendi tekilinde çoğulu taşır. Ve sanatının içinde örtülü şekilde yer alan trajedisinin kaynağı da, işte bu çoğul halidir.
Gorky, resmettiği annesi üzerinden bile halkını anlatır! Ancak Gorky'nin sanatını, salt kendinin ve halkının trajedisiyle sınırlandırmak da doğru değildir.
Kanlı Van olayları, Rus ordusunun geri çekilmesiyle Vanlı Ermenilerin Doğu Ermenistan'a kaçış yolculuğunda açlığın ve ölümün ortasında bir yürüyüş, annenin bu yolculuktaki ölümü, Erivan-Batum-İstanbul-Amerika'ya gidiş.
Ve ünlü bir soyut dışavurumcu ressam.
Ve intihar!
İşte Manug Adoyan, nam-ı diğer Arshile Gorky.
Egoyan'ın oğluna Arshile ismini vermesi bir rastlantı olmasa gerek.
Gorky ile Dersu; gerçek ile kurgunun buluşması!
Ünlü Japon yönetmen Akira Kurosawa'nın, 1905'li yıllarda, Viladimir Arsenyev'in başlarında bulunduğu bir Rus askeri haritacı ekibinin araştırmalarını ve hayatını ormanda sürdüren yaşlı avcı Dersu Uzala ile karşılaşmalarını anlatan 1975 yapımı "Dersu Uzala" adındaki filmini, Gorky kitabını okurken bir kez daha hatırladım.
Filmin bir bölümünde, Arsenyev yüzbaşı, yaşlanan avcı Dersu'yu yanına alarak şehirdeki evine getirir. Mevsim kıştır ve Arsenyev'in karısı, kocasına evde odunun bittiğini, iş dönüşü odun almasını söyler.
Yaşlı avcı ve doğa adamı Dersu, evde odunun bittiğine duyarsız kalamaz ve o gün gidip parktaki ağacı keser, eve getirir. Kadın şaşırır. Kısa bir süre sonra eve polisler gelir. Parktaki ağacın kesilmesinden dolayı ceza keserler ve Dersu'yu karakola götürmek isterler. Kadın, polislere dil dökerek ve yüzbaşının karısı olduğunu söyleyerek Dersu'nun karakola götürülmesini önler.
Bütün bu tartışmaları bir köşeden sessizce izleyen Dersu, büyük bir şaşkınlık içindedir. Doğadaki yaşamda odun bittiğinde ağaç kesilir ve kimse de karışmaz; kendisi de evde odun bittiğinden gidip bir ağaç kesmiştir. Bu neden suç olsun, niye yasak olsundur ki? Şehirliler de bir acayiptir, doğrusu!
Arshile Gorky Amerika'ya gideli bir yıl olmuştur. Boston yakınlarında yerleştikleri East Watertown'daki Rogers Williams parkına sıkça giderek orada resim yapmayı seven Gorky, "Eve yengesi Heğine için topladığı koca bir gül demetiyle dönerdi. Bir gün yengesi: Manug şu güzel güller, onları nereden buluyorsun?" diye sorar.
Manug (Gorky): "Gittiğim bahçe onlarla dolu" der.
Yengesi: "Getirme onları! Getirme! Seni hapse atarlar!" der. (Sayfa 153)
Kır ile şehrin keskin ayrımlarından biri de budur işte!
Dersu şehir parkındaki ağacı keser, Manug parktaki gülleri koparır; kır, şehre sığmaz!
Manug Adoyan, Arshile Gorky'nin asıl adıdır. Manug, kırın çocuğudur, Dersu'yu andırır.
Van'ın Gevaş tarafında, göl kıyısında bulunan Horkom adlı köyde 1902 yılında doğmuştur.
Çocukluğunun bir kısmı köyde geçmiş, hayvan otlatmış, kırlarda çiçek toplamış ve kimse de bu çiçekleri neden koparıyorsun dememiş! Ama şimdi ABD'nin bir küçük kentinin parkından gül koparması suçtur! Dersu'nun yaptığı da kent yaşamında suçtur! Manug, kır ile kent kültürünün ayrımına yavaş yavaş varmaktadır.
Gorky'nin hayatından sanatına yansımalar
Birey ne kadar farklı kimliklere bürünmeye çalışsa da veya trajedinin uzağında yeni hayatlar inşa etse de, kişiliğinin şekillenmesinde çocukluğunun payı büyüktür.
Manug Adoyan Amerika'ya geldikten kısa bir süre sonra 1922 yılında, Yenidünyaya tutunmak için adını Arshile Gorky olarak değiştirir.
Manug, her ne kadar adını mitoloji kahramanı Aşil'den, soyadını da ünlü Rus yazar Maksim Gorky'den esinlenerek Arshile Gorky olarak değiştirse de (Hatta Adoyan öldüğünde kimi Amerika gazeteleri Maksim Gorky'nin yeğeni diye bahsederler), ünlü bir ressam olsa da, sosyal çevresi değişse de, sanatçı bir camianın içinde bulunsa da, Ermeni diasporasıyla ilişkileri epeyi mesafeli olsa da, onun hayatının derininde halkının trajedisi akmaktadır.
O hiçbir zaman Manug Adoyan'ı terk etmemiştir. Ruhu o kadar yaralıdır ki, ressamlık ürünlerinin çizgilerinde ve renklerinde o ruhun derin izleri vardır.
Tablolarının çoğunda çocukluğunun dünyasını resmetmiştir. En ünlü tablosu, "Sanatçı ve Annesi" adlı tablosudur. Bu tablonun konusu, bir fotoğraftan alınmadır. Tablo, o fotoğrafın, yeni çizgi ve renklerle resim olarak yeniden üretilmesidir.
Gorky'nin babası Setrak, Gorky daha küçükken Amerika'ya gitmiştir. Annesi Şuşan Adoyan Amerika'daki kocasına göndermek üzere oğlu Manug (Gorky) ile bir fotoğraf çektirir.
1910 yılında, Manug sekiz yaşındayken çekilen bu fotoğraf, annesinin ve kendi çocukluğunun tek fotoğrafıdır. Yıllar sonra Amerika'da bu fotoğrafı ablasında bulan Manug, Gorky olduktan sonraki ressamlık hayatında bu fotoğraf üzerinde uzun yılların çalışmasıyla "Sanatçı ve Annesi" tablosunu yapar.
Annesinin oturduğu, kendisinin elinde bir demet gül ile ayakta olduğu bu tabloda Gorky, Hıristiyan dünyanın Meryem ve Çocuk resim ve fresklerinden etkilendiğinden dolayı tablosunda annesinin yüz hatlarına bir ilahilik vermiştir.
Gorky'nin hayata dair görüşlerinden biri daha küçücük bir çocukken şekillenir: "Beş yaşındaydım. Konuşmaya o yıl başlamıştım. Annemle kiliseye gidiyoruz. Oradayız. Bir resmin karşısında durmuşum. Cehennemden sahnelerin resmedildiği bir tablo. Resimde melekler vardı. Beyaz melekler ve siyah melekler. Bütün siyah melekler Hades'e gitmekteydi. Kendime baktım. Ben de siyahtım. Demek ki cennete gidemeyecektim. Bir çocuğun yüreği böyle şeyleri kaldıramaz. İşte o anda dünyaya siyah bir meleğin de iyi olabileceğini, iyi olması gerektiğini ve ruhundaki iyiliği dünyaya, hem beyaz hem de siyah dünyaya sunması gerektiğini ispatlamaya karar verdim."
Beş yaşındaki bir çocuktaki hümanizmaya, saflığa, temizliğe ve evrensel düşünceye bakın. Bütün bunlar bir bilinçten çok, bir duygunun ürünü olsa gerek. Böyle bir sevgiye ve duyguya sahip olan yürekler daha bir kırılgandır. Genel olarak dünyada olagelen kötülükler ve özel olarak da 1915'in karşısında yaşanan travmaların Gorky üzerindeki etkisi, özel yaşamındaki sorunlarla (Kanser ameliyatı, trafik kazasında boynunun kırılması, eşinin onu terk etmesi) birlikte, onu intihara kadar götürmüştür.
"Hoşça kalın sevdiklerim"
Gorky'nin son yazısı, hayatta bıraktığı son işaret; beyaz tebeşirle kaba ahşap yüzeye Ermenice, "İm sirelinerıs" yazısıdır: Hoşça kalın sevdiklerim.
Neden İngilizce değil de Ermenice?
Demek ki hala o, Gorky'de yaşayan Manug Adoyan'dır!
1902 yılında Van'ın Edremit-Gevaş tarafında, göl kıyısındaki Horkom köyünde doğan ve 1948 yılında, 46 yaşında intihar eden bir yaşam; bir yaşam ki, yaşamdan da fazla!
Bu ad, ünlü bir ressam olmasından dolayı dünyada biliniyor. Ama bizim ülkemizde bilinmiyor.
Bu toprakların çocuğu olan dünyaca ünlü bir ressamı, 80 yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar tanımıyor, bilmiyor!
Neden?
Çünkü o ressam Anadolulu bir Ermeni!
Ve bu toprakların ceberut iktidarı, o çocuğu ve ait olduğu Ermeni halkını yurtlarından ölümü pahasına kovmuş.
İnsanlık suçunu 100 yıldır gizleyen ve inkâr eden iktidarlar, Arsile Gorky'nin Vanlı Manug olduğunun öğrenilmesi de istememişler. Bu toprakların renklerini, kültürel ve entelektüel zenginliklerini yok etmişler. Yasakların, inkârların, baskıların, korkuların, tabuların hüküm sürdürüldüğü, sığ ve çoraklaştırılmış bu ülkenin insanları olarak bizler de, Vanlı Manug'u daha yeni tanıyoruz.
Bu utanç kime ait? (HŞ/HK)