Bilindiği gibi, Kuzey Buz Denizi ile Kuzey Kutup bölgesini kapsayan bölge Arktik Bölgesi olarak tanımlanıyor. Bölgede son yıllara kadar haziran ayında buzulların erimeye başlayıp, bölgenin yaklaşık yüzde 40’ının buzulsuz kaldığı, yaz sonundan itibaren bu alanların yeniden donduğu ve şubat ayında buzulların yoğunluğunun arttığı biliniyor. Bununla birlikte, ilk defa 2020 yılının ekim ayında erimiş bölgelerin önemli bir bölümünün donmamış olduğu saptandı.
Bir süredir buzullarda hızlı bir erime eğiliminin olduğu tespit edildi. ABD, Kar ve Buz Veri Merkezi’ne göre, buzulların kış mevsiminde kapladığı alan, 1979 yılında 4 milyon 662 bin km2 iken, günümüzde bu alanın 2 milyon 400 km2 ‘ye düştüğü belirtildi. Son 40-45 yıl içinde toplam alanının yaklaşık yüzde 48,5’i başka bir ifadeyle, 2 milyon 262 bin km2 ‘lik buzul alanı yok oldu. Küçülme eğiliminin zaman içinde daha da artarak devam etmekte olduğu da paylaşılan bilgiler arasında.
İklim krizi ile birlikte
Yaşanmakta olan sorunun nedeni konusunda ise farklı iki iddia var. İlki, buzullardaki erimenin bölgede 150 yıllık döngülerle gerçekleşmekte olduğu yönünde. Bazı bilim insanları tarafından dile getirilen bu iddiayla; beraberinde dolaylı bir biçimde de olsa, günümüzde kaygı duyulacak herhangi bir sorunun olmadığı da ima edilmiş oluyor. İkincisi, buzulların erime nedeninin iklim krizi olduğu yönünde. Bu iddiayı savunanların verileri oldukça güçlü, güncel ve bilimsel yönteme dayanmaktadır.
Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak faaliyet gösteren iki uzman kuruluş, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından iklim değişikliği konusunda var olan bilimsel, teknik ve sosyoekonomik bilgi ve çalışmaların değerlendirilmesi, bilimsel bilgilerden yararlanarak iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyum konularında bilgi üretip kamuoyunu bilgilendirmek ve ülke yöneticilerine önerilerde bulunmak üzere, 1988 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu.
IPCC’nin sonuncusunu 2019 yılında yayımladığı metodoloji raporunda, dünya genelinde sıcaklığın, kesin olarak insan faaliyetlerine dayanan nedenlere bağlı olarak, sanayi öncesi döneme göre, 0,8 – 1,2 °C, ortalama 1,0 °C arttığı, yerkürenin bütün yüzeyinin (okyanuslar ve karalar birlikte) ısındığının hesaplandığı bildirilmiştir. Ayrıca, atmosferdeki karbondioksit birikimlerinin, temel olarak fosil yakıt yanması, ikincil olarak net arazi kullanımı değişikliğinden kaynaklanan emisyonlar nedeniyle, sanayi öncesi döneme göre yüzde 40 arttığı belirtilmektedir. Son 30 yılın, 1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık 30 yıl, 21. yüzyılın ilk 10 yılının ise en sıcak ardışık 10 yıl olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu bilimsel bilgiler karşısında, iklim krizinin varlığını, nedenlerini ve sonuçlarını bugüne kadar yanlışlayabilecek herhangi bir bilimsel bilgi henüz üretilememiştir.
“Türkiye, Arktik politikalarını netleştirmeli”
Sevdanın nedeni
Peki, dünyanın ve neredeyse tüm canlıların yaşamını ve geleceğini risk altında bırakan böylesi bir kriz ve sonuçları birilerini Arktik Bölgesi’ne neden sevdalandırıyor? Sevdalandırıyor, çünkü o birilerinin var oluş gerekçeleri “ne pahasına olursa olsun kâr”. En büyük kârı ve rantı elde etmek.
O birilerinin son dönemde sevdalandıkları Arktik Bölgesi’nde buzul örtüsü azalırken, okyanus yüzeyi artıyor, bu da sömürgenlere dört alanda “yeni” olanaklar sunuyor. İklim krizinin varlığı ve nedenleri tartışıladursun, ortaya çıkan ve dünyanın geleceğini tehdit etmekte olan, sonuçlarını kendi çıkarları için kullanmaya başlayan “o birileri” dediğimiz önemli bir grup merkez kapitalist-emperyalist ülke ve o ülkelere yerleşik sermaye sahipleri sömürgenler. Ve Arktik Bölgesi için aralarındaki rekabet de şimdiden bayağı sertleşmiş durumda.
Kuzey Buz Denizi’ne kıyıdaş olanlarla Alaska ve Grönland dolayısıyla kıyısı olan ülkelerden oluşan toplam sekiz ülke, 1996 yılında Kuzey Kutup Bölgesi Konseyi’ni kurdu. Böylece, ABD, Danimarka, Finlandiya, İsveç, İzlanda, Kanada, Norveç ve Rusya’dan oluşan Kutup Bölgesi Konseyi üyesi ülkeler, hem kendi aralarındaki rekabeti çatışmaya dönüştürmemeyi hem de dışarıdan sürece katılmak isteyen Çin, Japonya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin varlığını olabildiğince engelleyebilecek bazı düzenlemeler getirdi.
Ülkelerin hedefi
ABD, Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin verilerine göre, Arktik Bölgesi’nde buzların kalıcı olarak erimesi, aynı zamanda erime döneminin uzaması nedeniyle 47,3 trilyon m3 doğal gaz, 90 milyar varil petrol ve 44 milyar varil kondensat (sıvı doğal gaz) rezervine ilk defa ulaşılabilecek. Dünyadaki doğal gaz rezervinin yüzde 25’inin, petrol rezervinin de yüzde 6’sının bulunduğu Arktik Bölgesi’nin dünyada henüz ulaşılmamış toplam hidrokarbon rezervinin yüzde 22’sine sahip olduğu tahmin ediliyor.
Sömürgenler için bölgedeki ikinci “yeni” olanak alanını, içinde elmas, altın, krom, bakır, demir, kömür, kurşun, magnezyum, nikel, gümüş, titanyum, tungsten ve çinkonun bulunduğu geniş yeraltı zenginlikleri oluşturuyor. Üçüncü bir alan da balık avcılığı. Buzların erimesiyle birlikte, büyüyen ve ulaşılması kolaylaşan zengin balık yatakları da adı geçen ülkelerin hedefi haline gelmiş durumda.
Kuzey Buz Denizi’nin don(a)mayarak ortaya çıkardığı ve sömürgenlerin bu denizi de kapsayan bölgeye sevdalanmalarına neden olan dördüncü ve son olanak, var olanlardan daha kısa deniz ticaret yoludur. Yeni rota, Doğu Asya’dan Avrupa’ya yapılan ticarette sıklıkla tercih edilen Süveyş Kanalı’nın kullanıldığı hattan yüzde 39 oranında daha kısadır. Bu rota ile Doğu Asya-Avrupa deniz ticaret hattı 8 bin 200 km kısalarak, 21 bin km’den 12bin 800 km’ye düşmüştür. Seyahat süresi de şimdilik kaydıyla, 12 gün azalarak, 48 günden 36 güne inmiştir.
ABD'den Kuzey Kutbunda petrol ve gaz sondajına izin
Yaşama, insana düşman ve akıl dışı bir sistem
Egemenler, yeni ve ucuz değişmez sermaye (hammadde, enerji vb.) arayışının tarihsel olarak en yoğunlaştığı dönem olan bu dönemin yarattığı sorunlarından bile kendilerine çıkar sağlama hedefinden vazgeçmiyor. Aksine, yok olma pahasına, aralarındaki rekabeti daha da artırıyorlar. İşte bu nedenledir, “kapitalizm akıl dışıdır, insana-insanlığa ve doğaya düşmandır”.
Emperyalist ülkeler ve oralarda yerleşik sermaye grupları-patronlar, bir yandan yaşanmakta olan iklim krizinin önde gelen müsebbipleri olmaya devam ederek, bizleri dünyanın, doğanın ve insanlığın yok oluşuna her geçen gün daha da yaklaştırıyor. Öte yandan yarattıkları felaketin sonuçlarından kendileri için çıkar sağlamaya çalışıyor. Ancak, yetmiyor, yetinmiyorlar. Her biri ‘sevdasının en büyük’ olduğunu kanıtlamak için olsa gerek, bu çıkardaki payın en büyüğünün kendisinin olabilmesi için de jeopolitik mücadeleyi sürdürüyor.
Başka bir örneğe gereksinimimiz var mı? Kapitalist-emperyalist sistemin sahiplerinin “Arktik Bölgesi’ne sevdası” sistemin hem akıl dışılığını hem de insana-insanlığa ve doğaya düşmanlığını ortaya koyabilmek için yeterli ve önemli bir örnek olarak önümüzde durmuyor mu? (OH/TY)