Yaklaşık bir ay önce zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırılmış tedavi görmüş. Kalp krizi neticesi iki gün önce tekrar kaldırıldığı hastanede vefat etmiş.
Cenazesini memleketi Sivas Zara’ya götürmek üzere hazırlık yaptı ailesi fakat mevcut Korona virüsü salgını ve karantina önlemleri nedeniyle bu mümkün olmadı ve İstanbul Gazi Mahallesi, Cebeci Mezarlığında dün toprağa verildi.
1956 doğumlu Hüseyin Gürgen, İstanbul Sur İçi Küçük Ayasofya - Kadırga bölgesinin emekçi devrimcilerindendi. Kısa boylu ama sağlam yapılı, bıyıkları pala, yüzü hep güleç ve yüreği geniş. 12 Eylül askeri darbesi sonrası yapılan operasyonlarda 1981 yazında mahallesinde gözaltına alındı. İki aya yakın Gayrettepe’deki siyasi şubede işkence gördü ve sorgulandı. Tutuklandı ve İstanbul Devrimci Yol Toplu davasında 23 nolu sanık olarak yargılandı.
Yıllarca tutuklu olarak Sultanahmet ve Sağmalcılar askeri cezaevinde kaldı. Siyasi tutuklulara yönelik yaptırımlara karşı direnişlerde yer aldı. Tahliye olduktan sonra Aksaray’da bir lokantada çalıştı. O zamanlar Aksaray bugünkü Taksim gibi. Herkesin yolu geçer. Hüseyin her arkadaşını kolundan tutup içeri çeker, karnını doyururdu. Parası olmayanın cebine harçlık koyardı. O günler dayanışma zamanıydı. Sonra Eminönü Belediyesinde işçilik yaptı ve belediye işçileri sendikası Genel İş’te çalıştı. İşyeri temsilciliği yaptı. Geçtiğimiz yıllarda emekli oldu.
Sivas Zara Büyükköylüydü Hüseyin. Babası Haydar amca bir Zaza büyüğü. Bütün ailenin reisi. Ben de oturmuştum 2 katlı eski ahşap evde sofralarına. O günlerde eve yolu düşen herkes adeta akraba. Eşi Cennet ile iki güzel oğul büyüttü en zor günlerde Hüseyin. Biri Taylan, biri Deniz. Torun da gördü sonra.
Diğerkam bir arkadaşımızdı Hüseyin Gürgen. Kendinden önce hep başkasını düşünürdü. Açlık grevinde hasta olanın, cezaevinden siyasi şubeye işkenceye götürülüp halsiz gelenin çamaşırlarını yıkar. Yemeğin iyi tarafını arkadaşına verir. Havalandırmada voltasını bırakır, bulaşık nöbetçisine yardım eder. Operasyonlarda güçsüz olanın yerine dayak yer gerekirse. Herkes ona abi der, o hepsini kardeşi gibi sever.
12 Eylülden sonra siyasi tutuklular için yapılan Sağmalcılar hücre tipi cezaevinde bizim hücreden tahliye olduğunda tek tip elbiseye karşı direniş ve her şeyin yasak olduğu günlerdi. Hücrelerde eşofman - terlik ile kalınıyor, tahliye olan tutuklulara depodan ayakkabı ve elbisesi veriliyordu giderken. Hüseyin “ben nasıl olsa kendi ayakkabımın yenisini bulur alırım Bülent bulamaz bu numara ayakkabı, diye kendine 6-7 numara büyük olan benim ayakkabılarımı ayağına geçirip çıkmış ve bizim eve götürmüştü.
Sonra neredeyse her gün anne ve babamı arayıp, uğrayıp bizden havadis verip oyalamıştı onları. Hiç adeti olmadığı halde mektuplar yazdı dışarıdan bize. O zamanlar hepimiz geniş bir aile gibiydik. Adalet hanım ve Orhan Aydın’ın yerine de sevgiyle selamlıyorum hatırşinas arkadaşımın anısını. Hüseyin ile aşağıdaki fotoğrafımız da o günlerde bir açlık direnişi sonrasında Sağmalcılar cezaevi havalandırmasında çekilmişti.
Memleketinin nice acılarla taşlaşmış kayaları gibiydi Hüseyin. Gürgen ağacı gibiydi. Yerinde sağlam durur ama ben buradayım diye bağırmaz. Canı yansa dili söylemez. Hatır bilir, kimseden bir şey istemez.
Yükselenin yanına çıkmaz, düşene hemen el uzatır. Mütevazı bir insandı Hüseyin Gürgen. O şarkıdaki gibi sessiz sitemsiz geçti Hüseyin’in bütün ömrü. Bana bir emaneti olmuştu yıllar önce, neyse ki sahip çıkabildim ona.
Kendi toprağında gömülmek istemişti Hüseyin. O da olamadı bu koşullarda. Uzun yıllar yaşadığı Gazi Mahallesinde yatıyor şimdi. Fakat çocukları söz verdi mezarı başında, mümkün olduğunda onu mutlaka götürüp köyünün mezarlığına koyacaklar.
Zor zamanında sarılamadım dostuma. Cenazesini uğurlayamadım arkadaşımın. Çocuklarına emanet ettik son selamımızı. Ey bahar çiçekleri yalnız bırakmayın ne olur arkadaşımı... (Bİ/EMK)