"alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
bir gün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun"
Hrant Dink öldürüldükten sonra, hepimiz için bir eşikten geçerken, o büyük yürüyüşte bir ses binlerce kişiye bu dizeleri okuduğunda "Oh" dedim, "okunabilecek en güzel şairden dizeler okundu."
Arkadaş Z. Özger'in yukarıdaki dizeleri 'Aşkla Sana'dan. Ahmet Kaya ve Grup Yorum tarafından bestelenen bu dizeler, başka bir arkadaşın ardından "Ayakta durun" demenin en güzel şekliydi. Arkadaş, 'öldüğü' ya da 'öldürüldüğü' için tanışamadığı bir başka arkadaşın öldürülüşünün ardından metanet vesilesiydi. Ve o gün Arkadaş benim için bir kere daha 'tam yerine rast gelip konan bir manzara' olmuştu.
1996'da, aynı yapının içinde birbirini seven ama 'solcu, ahlaklı, erkek' ortam nedeniyle elleri, tenleri birbirine değememiş iki kişinin el ele tutuştuğu anda kulağıma çalınmış bir ezgiden sebep, giriverdi Arkadaş hayatıma. Bir film sahnesini andıran o büyülü anda, bizim için yazıldığına adım gibi emin olduğum dizelerin, kendine verilen adı sevmeyip 'Arkadaş' demiş ve kimliğindeki adını tek harfe indirgemiş şairin 'Sevdadır' şiiriydi fondaki. Hemen sonra, İstanbul'a dönüşümde fon olmaktan çıkmış, hayatımın öznesi de olmuştu.
"elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
ben dışarda...
oyyy mahpusluk mahpusluk..."
O iki kişiden biri bendim. Bir erkeğin bir erkeği sevemeyeceğini söyleyenlere inat, hayata tutunmaya çalışırken, Murathan Mungan'ın dizeleriyle nefes almaya başlamışken, Arkadaş 'umut' denen anahtar kelimeyi hayatıma sokuvermişti. 70'lerin sonunda yazdığı dizeleri okudukça, cesaretine, ironisine, hüznüne, isyanına, kalbine, söyleyemediklerine de vurulmuş, kırık dökük hayat hikâyesine, ama en çok da hakkının hiç teslim edilmemiş olmasına üzülerek/öfkelenerek büyüdüm.
Zeki Müren'in herkes tarafından itildiği, 'ibne' denip horlandığı zamanlarda, 'Merhaba Canım' şiirini "Bir gün elbette Zeki Müren'i seveceksiniz" diyerek bitirmiş, çok cesur, tutkulu, zamanının ilerisinde ve en önemlisi, eşcinselliğin konuşulmadığı günlere/zihinlere okkalı bir yoldaşlık resmi çizmişti.
Buradaki 'Zeki Müren' aslında eşcinsellerdi - anlayana yani... Arkadaş, görmeyen/duymayan/bilmeyen ve en beteri, konuşmayan topluma "Bir gün elbet eşcinselleri görmezden gelemeyeceksiniz" demişti.
Erkek cinselliği hakkında, kalem çaldığı dönemi de düşünürsek, çok cesur dizeler yazmış, imgeler kullanmış Arkadaş. Aşağıdaki dörtlük, 1971'de yazdığı 'Yeryüzü Ağacı'ndan;
"yaslan bana yeryüzü ağacı
dikili gövdenin üretkenliği için
çıldırtan bir gübre mi arıyorsun
kökünü toprağımda dene..."
Kulağınızda nasıl çınlıyor bilmiyorum, ya da filtrenizden nasıl geçiyor, ama ben bu dörtlüğün bile, tek başına çok şeyi anlattığını düşünüyorum. "Bence de" mi dediniz? Deyiniz...
Kendine ait şiirlerin yer aldığı bir kitabı göremedi Arkadaş. Söylendiği gibi, öldü ya da öldürüldü; büyük bir muamma... Otopsi raporunda "beyin kanaması" yazıyor, ama yakınlarının anlattıklarında bu tespite katılmayan bir ton seziliyor. Sanki herkes aslında ne olduğunu biliyor da susuyor. Neyse, dedektif değilim. Duyduklarıma bir noktada 'ikna olmalıyım'. "İnanma" mı dediniz? Deyiniz...
Arkadaş hiç göremediği kitabının adının 'Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası' olmasını istermiş.
1974'te Şiirler adıyla Nadas Yayınları'ndan çıkan, daha sonra Mayıs Yayınları'nın Sevdadır adıyla ikinci basımını yaptığı kitabına yazan arkadaşı Sina Akyol'dan öğreniyoruz bunu. Akyol kitaba bu ismi neden vermediğini açıklarken, 'sakalsız bir oğlanın tragedyası'nı Arkadaş'a yakıştırmadığını söylüyor. "Buyurun, buradan yakın" mı dediniz? Deyiniz...
Edebiyat kendine yakışan mintanı giymekse şayet, bir inkârın tam ortasında yaşatılmaya çalışılan adına zeval verildiğini söyleyebiliriz. 'Sakalsızlığın' ve/veya 'oğlanlığın' yakıştırılmadığı bir durumun söz konusu olduğu apaçık. Bu isim ne erkek, ne solcu, ne devrimci, ne edebi ne de başka 'iyi' bir şey. Bildiğimiz 'ayıp', ki yakıştırılmamış. Yakıştırılmamış ve bir vasiyet yok sayılarak görmezden gelinmiş. Buradan "Aslında yok sayılan, Arkadaş'ın cinsel kimliği mi?" sorusunu pekâlâ sorabiliriz. "Gerek yok" mu dediniz? Deyiniz...
Sevdadır 2001'de, altıncı kez basıldı. Yakınlarının ve kardeşinin yazılarının da eklendiği bu basımda bir isim var ki, Arkadaş hakkında konuşulmamaya özen gösterilen ve spekülasyondan öteye geçmeyen bir bulut kümesini dağıtıyor: Cahit Kürnek, Arkadaş'la mektuplaşmalarından bazılarını arşivinden özenle seçtiğini anlatırken, kısa bir hikâye iliştiriyor girizgâhına:
Aylarca mektuplaştık. O'nu ısrarla İzmir'e çağırıyordum. 'Gel birlikte gidelim, bir deniz kenarı olalım' diyordum. (...) 'Gel' diyordum, 'Bizi bir deniz bilir. Bir deniz bizi olduğumuz gibiliğimizle sarar, bağrına basar...
"Bu kalbi kırık cümleler çok şey anlatıyor" mu dediniz? Deyiniz...
Şiir yazmaya Bursa'da başlayan, birkaç dergide şiirleri yayımlanan Arkadaş, üniversite için Ankara'ya gidiyor. Başkentte kalemine bir sürü şeyi katıp İkinci Yeni'nin yenisi dizeler yazıyor. Büyük bir yalnızlığın ortasında, narin bedeni, coşkun kalbi, tutkularıyla, hiç kimseye ait ol(a)mayan biri oluveriyor. Yazıyor... yazıyor... yazıyor... Kızıyor, öfkeleniyor, kaldığı yurda yapılan baskında şiddete maruz kalıyor, giderek aidiyetsizleşiyor, yalnızlaşıyor.
Yazmaya devam ediyor. Birçok 'büyük' şairi kolaya kaçmakla eleştirip "Bakın, ne kadar kolay bir şey yapıyorlar" diyerek, onları taklit eden şiirler dahi yazıyor.
Bir şiire "Bu ikinci yeni" diyecek kadar şiir bilmem. Şiiri bilmem. Hatta birkaç şair olmasa şiiri sevmeyecek biriyken, Arkadaş sayesinde sevdim. Sevmeye mecbur etti beni bir bakıma.
Cümlenin özneyle başlayıp yüklemle bitmesi gerektiğini söyleyenlerin aslında en doğruyu ya da tek doğruyu söylemediklerini bana o öğretti. Anne ve babalarımızın, öğretmenlerimizin, 'devlet babanın', akıl verenlerin, toplumu örgütleyip hamurunu yoğuranların suyun akış yönüne doğru yüzenler adına konuşamayacaklarını ondan arakladım. Şiirlerin bir kadınla erkek arasındaki 'yüce hislerin' mürekkebi olmadığını anlamamı o sağladı. Umutsuz olmamayı kanıma şırınga etti, öpmek istediğim bir yüze dudaklarımı korkmadan uzatmamı kulağıma o en sessiz biçimde haykırdı. Sevişmeye de, sevmeye de, öpmeye de, örgütlenmeye de, sokağa çıkıp sevdiğim kişinin elini utanmadan tutmayı da.
Baharın sadece dağlara gelmediğini, "kendi gibiliğiyle" kendi gibileri bulup örgütlenmeyi de bir biçim olarak önüme servis eden onun dizeleri oldu.
Aşk sevişmek, aşk kahrolmak, aşk gebermek, aşk öğretilenler gibi olmak zorunda değildi. Onların yanı sıra, aşk, Arkadaş'ın dizelerinde cesur olmaktı da... Ortaya saçılmaktı, elleri tutmak, birlikte yürümekti... Aşk en basit şekliyle -ki Arkadaş'ın hiçbir dizesi basit değildi-örgütlenmekti.
Başta yazmam gerekeni yazının sonuna sakladım. Şiir hayatı değiştirebilir mi? Şiir bir insanın en derininde saklaması ve kimseye söylememesi emredilen 'şeylerini' orgazmik bir duyguyla sağına soluna saçmasını sağlar mı? Şiir yıllarca tutmaya cesaret edemediği eli tutacak cesareti verir mi? Söz konusu olan Arkadaş Z. Özger ise, benim için "Evet."
Sevdadır'da "Sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var?" diyen Arkadaş, dizeleriyle. nefessiz kaldığım bir anda hayat öpücüğü oldu, oksijen verdi bana. Yabancılaşmış kalbime/ruhuma/benliğime kalp masajı oldu. Öğretmeyenlerin açığını kapattı, umut verdi. "Her bardak boş değil" diyen de oydu, bedenimle barışmamı sağlayıp bana biçilene razı gelmememi söyleyen de...
Gelin, bir duruma müdahale edelim. Ne edebiyatçılardan, ne devrimcilerden, ne lezbiyen, gey, biseksüel ve trans insanlardan, ne de şiir sevenlerden hak ettiği takdiri görebilmiş, üstüne örtülen kül rengi bir örtünün altında üç maymunculuk oynanmış bu şairi, kendisine sonradan yapılan muameleye de referans olacak olan "Zeki Müren'i seviniz" diyen dizesine atfen bu muh-te-şem oğlanı, sakalsız şairi, genç ölüp mintanıyla gömülen çam ağacını sevelim. İnat etmeyin. Zira bir gün hepiniz Arkadaş Z. Özger'i seveceksiniz.(BÇ)
* Sevdadır, Arkadaş Z. Özger, Eylül 2001/6. Basım, 256 sayfa, 20 TL.