Ben Cumhuriyet gazetesinin "başı" olsam bu sabah sorumluları çağırır sorardım: "Okur olayın doğrulandığını öğreniyor da doğrulanan ne? "
Cumhuriyet'te bu olmuş mudur? Olduysa, yarın bu haberi izleme tarzlarından anlarız... Ya da, yöneticilerden biri "azledilmiş" diye duyarız nasıl olsa.
Bu azletme lafı nerden çıktı demeyin, Cumhuriyet Pazar Dergi yayın yönetmeni, arkadaşım İpek Çalışlar geçtiğimiz günlerde on yıldır Berat Günçıkan ve Aynur Çolak'la birlikte çıkarmakta olduğu Pazar Dergi'den azledildi, işten atıldı.
Medya özgürlüğü, o da ne?
Bir gazetecinin bu kadar kolay işten atıldığı, yönetici ve çalışanlarının da pek bir şey söylemeyip pek üzüldükleri bu olayın yaşandığı bir gazetede "medya özgürlüğü" üzerine tek bir satır görmeye doğrusu dayanamıyorum. Hem tek sözcükle işten gazeteci atacaksın, hem de kendi dışındakileri "o biçim medya" diyerek eleştireceksin... Sahiden olmaz!
Editöre sürekli neyin yapılıp neyin yapılmayacağını dikte edeceksin, editör görüşünü söyleyince de azledeceksin. Böyle davranıyorsan, "özgürlük"ten söz etmeyecek, dışındakilere de sürekli "boyalı medya" demeyecek ve okuruna "Boyalı medya" ile akrabalık bağlarını da hatırlatacaksın.
İlle de özgürlük falan diyorsan, gazete sahiden iddia edildiği gibi çalışanların gazetesi olacak, yayın politikasından çalışan ilişkilerine hepsi çalışanlarca belirlenecek. .
Bu dili sevmiyorum
Neden bunları yazıyorum? Gazetenin Yayın Kurulu Başkanı ve Pencere köşesinin yazarı İlhan Selçuk medya üzerine en çok yazanlardan biri: "Medyanın özgürlüğü, fikir özgürlüğü demektir, demokrasinin 'olmazsa olmaz' koşuludur."..
Selçuk bunları yazarken, ekliyor: "Basında yeni bir gazete türü icat ettik: Yalaka gazete!." .Sonra da soruyor: "Medya mı bu?.. Komedya mı?" . Bu dili sevmediğimi de arada söylemek istiyorum.
Selçuk, Salı günü de "8 Mart Türkiye'de yalakalık günü" diye yazınca geçen yıl 8 Mart'ta Cumhuriyet'in ilk sayfası aklıma düştü, açtım baktım yeniden, başlık şöyle: "Cumhuriyet kadınları artık daha umutlu."
Yıldız ve kadınlar
Haberin fotoğrafında gazetede çalışan kadınlar var, ortalarında da "İşte, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız kadın çalışanlarla dün objektife böylesine 'mutlu' poz verdi," şeklinde tanıtılan bir erkek, sahiden de yazıldığı gibi mutlu. Olmasın mı?
Yine habere göre, kadınlar muhabir, köşe yazarı, editör, düzeltmen, reklamcı, muhasebeci, personel sorumlusu, mutfak görevlisi, santralcı, dizgici, sayfa sekreteri, sekreter olarak, 255 Cumhuriyet çalışanının 130'unu, yani yüzde 51'ini oluşturuyor. Kadınlar başka ne ister!
"Kültür sayfaları, şefi dışında kadın yaratıcılığının ve emeğinin ürünü. Yöneticileri kadın olan servisler ise Ekonomi, Televizyon sayfası, Arşiv, Satış, Reklam, Kitap Kulübü ve Bilgi İşlem... Bir de Haber Müdürü kadın olan Ankara Bürosu var. Kadınların yeni el attığı alanları da unutmamalı, Spor sayfalarımızda da artık kadın muhabirlerin haberleri görülüyor."
Bu resim altı haberde, "bununla bitmiyor," deniyor ve "müjde" veriliyor: "Sadece kadınların görev yaptığı iki servis var, biri Pazar Dergi, diğeri Dış Haberler..."
Ve bir pembe gözlük: "Bir sonraki 8 Mart'a dair umutsuz olmak için bir neden yok!"
"Ne kadar istersek!"
İşte, 8 Martta, nasılsa yılda bir kere ya, övüne övüne lanse edilen "Pazar dergi"nin yayın yönetmeni arkadaşım İpek artık o gazetede yok. Cumhuriyet'te şu anda, ekonomi, dış haberler, arşiv ve satış bölümlerinin başında kadınlar bulunuyormuş, gazeteden bir arkadaş, kalanlar da "amele kadınlar" diyor...
Gazete yönetimi, ki tekrarlayalım erkek yönetim, Pazar Dergi'ye kadınlara fazla (bu fazlalık nasıl ölçülüyor acaba?) yer verdiği için de sinirleniyormuş... Sahi mi? Selçuk, kadın meselesini Adalet ve Kalkınma Partisi'ne bırakmadığı gibi İpek'e de bırakmak istemiyor besbelli, yazıları kadın meselesine yaklaşımının formatını veriyor nasılsa....
Yani, "gazetecilik bizim yaptığımız, kadın meselesi bizim yazdığımız, haber bizim istediğimiz kadar...".
İpek yok, peki neden?
Arkadaşım İpek, bu ülkede sayılarının çok çok az olduğunu bildiğim dürüst gazetecilerin başında yer alıyor. Bugün gazetede çalışıyor olsaydı, sabahtan itibaren "doğrulanan olay" haberi üzerine konuşuyor olacaktı...
İpek gitti, olay bitti mi? Bence hayır; Cumhuriyet'te çok arkadaşım var, İpek'in azledilmesine çok üzülen bu arkadaşlarımın her gün yeni bir örneğini yaşadığımız Cumhuriyet gazetesindeki habercilik anlayışı üzerine susmayacaklarını biliyorum... Bekliyorum... O gazete onların.
Çünkü, "çalışanların gazetesi" Cumhuriyet'ın çalışanları herhalde sadece Pazar Dergi'de okura tanıtılmak istenen köşe yazarlarından oluşmuyor; "ameleler" de var; ayaklanma hakkı da zaten onlara düşüyor.
Bir şey daha; Cumhuriyet gazetesi bu Pazar ekinde İpek Çalışlar'ın isminin artık neden orada yer almadığını biz okurlarına açıklasın. Bunu, en çok herhalde durmadan medya üzerine yazan İlhan Selçuk ister, azleden o olsa da...(NM)