Uzun zamandır tanıyordum Gülbiz'i. Görüşmelerimizi tesadüflere bıraksak da, karşılaştığımız işlerde ayaküstü sohbet etsek de, birkaç kez içki içmişliğimizden öte çok şey paylaşmamış olsak da arkadaşımdı.
Hakkında olumsuz ya da kötü bir şey söyleyemeyeceğim meslektaşımdı. İnanamadım duyduğum habere. Kanal kanal dolaşıp durdum,haberle ilgili ayrıntı yakalayabilmek için, diğerlerinde de öğrendiğim bundan öte olmadı.
Medyanın sicili
Ertesi sabah üç gazetede, Hürriyet, Sabah ve Milliyet'te de yer almıştı haber. TV bültenlerinkinden çok farklı olmasa da kimi ayrıntılar, olayın içyüzünün ileriki günlerde sayfa manşetlerine taşınacağının da habercisiydi sanki.
Haberlerde okura bu hunhar cinayetin en önemli yanıymış gibi sunulan ve öylelikle kimilerinin iştahını kabartan unsur Gülbiz'in el ve ayaklarının bağlı halde yatağında bıçaklanmış olmasıydı.
Kayıp İranlı sevgilinin arandığı da belirtiliyordu haberde. Fotoğrafçı çevresinden birkaç arkadaşla bazı telefon görüşmeleri yapıp Gülbiz'in de her zaman eleştirdiği Türk medyasının bir kurbanı olmasını engellemek istedik kendimizce. Öyle ya,Türkiye medyasının bu konudaki sicili benzer bir çok 'başarı' örneğiyle doluydu.
Onca fotoğraftan kime ne!
Mehmet Gülbiz'in evinde yaşananların kamuya mal olan kısmı bıçaklanarak öldürülmüş olmasıydı. Yatağını paylaştığı İranlı Farisa Ehteshamna'yla neler yaptığı ya da fantezileri, nasıl seviştiği kimseyi ilgilendirmezdi.
O evden Gülbiz'in bıçaklanmış cesedinin çıkmasından ve polisin soruşturmasının ne aşamada olduğundan öteye taşmamalıydı haber. Çok süslemek isteniyorsa eğer Gülbiz'in kanımca birçok kişiden daha başarılı yaptığı fotoğrafçılığı anlatılabilirdi.
Bir Amerikan dergisine muhabirinin çektiği fotoğrafın kapak olmasını başarı olarak kabul ederek bunu okurlarıyla paylaşan gazeteler, Gülbiz'in yıllardır birçok uluslararası dergiye kapak olduğunu ya da halen bu dergilerle çalışmaya devam ettiğini ya da uluslararası çalışmalarda yer aldığını duyurmaya gerek görmemişti.
"Abi" el koyunca!
Bu olayı haber yapan daha doğrusu büyütülecek haber haline getiren, mesleki geçmiş olması gerekirken, yatak odasında yaşanan fantezilerin en ince ayrıntısına kadar aktarılması yolu seçildi.
Tıpkı sokaklarda, evlerde ve devletin gözetiminde tutulan çocukların barındığı yurtlardaki tecavüz mağdurlarıyla ilgili haberlerde yapılan gibi. Sizin de okuduğunuz üzere başarılı olamadık.
Ertesi gün Sabah gazetesinin manşetine çıkmıştı haber.Polis muhabirlerinin bir bileni (!) olup, elde kamera her an her yerde olabilen ve kafasından çıkarmadığı şapkasından, bir sihirbaz edasıyla bulup çıkardığı haberleri, 'el koydu' logosuyla duyuran Savaş Ay yine herkesi 'atlatmıştı'.
Vatandaşın 'Savaş abisi', haberine "Çıplak fotoğraflar Mehmet'in sonu oldu" başlığını uygun görmüştü. Haberin başlığında olayın kurbanından ismiyle bahsetmesinden Gülbiz'i tanırdım havası yaratmaya çalıştığı gözden kaçmıyordu.
Savaş Ay her 'acar gazeteci' gibi kimseye torpil geçmemiş, "Haberin öznesi babam da olsa el koymaktan geri durmam" demişti.
Gazeteler arası "dayanışma" / "yarışma"
Savaş Ay'ın öncülüğünde Sabah gazetesinin açtığı yolda Hürriyet de rakibini yalnız bırakmadı. Ertesi gün iki gazete birden olayı, aynı fotoğrafla manşetine taşımıştı.
Benzer fotoğraf ve öyküler ucuzu pahalısı her biri iyi, kaliteli, ailelerinin tercih ettiği olmakla övünen hemen hemen tüm gazetelerin sayfalarında yer bulmuştu.
Gülbiz ve birlikte olduğu Farisa Efteshamna'nın aynı yerden servis edildiği belli olan yarı çıplak fotoğraflarının altındaki, yazanın yaratıcılığına kalmış benzer öyküleri artık tüm Türkiye biliyor.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var bu satırların yazarı, stajyerlik dönemi dahil mesleğinde 15. yılındadır.
Herhangi bir haber hazırlamak ya da en basit konuda görüş almak için dahi emniyet müdürlüğünden kırk yere faks çekmek zorunda bırakılıp sonra da 'isteğiniz uygun görülmemiştir' yanıtıyla defalarca karşılaştı.
Meslektaşına bunu yapan!
Gülbiz'in gazete sayfalarını dolduran yarı çıplak haldeki fotoğraflarında ise aynı 'özenin' gösterilmemesi de bu olayda polise düşen eleştiri payı.
Öncelikle fotoğrafta görülen iki kişiye, yaşanan olay nedeniyle soruşturmayı yürüten polislere sonrasındaki yargılama aşamasında ise hakimleri savcıları ilgilendiren bir delil olan fotoğrafın nasıl bu kadar kolay servis edilmesi de insanı ister istemez şaşırtıyor ya da aslında şaşırtmıyor.
Her neyse, 8 Şubat tarihli Sabah ve Hürriyet gazetelerinde, sadece iki kişiyi ilgilendiren ve burada yazılmasının gereği olmayan her ayrıntı sözde bir cinayet haberi şeklinde herkese duyuruldu.
Sonrası malum, kısa süre öncesine dek mesleki kariyeriyle anılan bir kişi şimdi, saçma sapan sohbetlerin ağza alınmayacak esprilerin konusu durumuna geldi.
Haberi okuyanlar Gülbiz'in 'şantajçı bir sapık', Farisa Efteshamna'nın ne tür bir 'orospu' olduğunu öğrenmişti. Ne diyelim gazetecilerin, meslektaşlarına dahi bu kadar gaddarca davrandığı bir ülkede, vatandaşları uyarıp, 'Allah sizi medyadan korusun' demek gerekiyor.
Ve bir notla
Yazıyı okuyanlardan, 'arkadaşın olmasa böyle mi düşünürdün?' diye soracak olanları engellemek için belirteyim, bu yazı Gülbiz'le arkadaş olmamdan kaynaklanan bir öfke nöbetinde kaleme alınmış değildir.
Medyanın genel geçmez hallerinden birine ufacık bir eleştiri o kadar.(AŞ/BA)