Türkiye'de öğretmenler atanamadığı için sokaklara döküldüğü sıralarda, Arjantinli meslektaşları de Buenos Aires sokaklarındaydı. Onlar atanmıştı ama maaşları yoksulluk sınırındaydı ve üstelik eyalet Valisi, öğretmen sendikası temsilcilerinin de içinde bulunduğu özerk komiteyi dağıtmaya çalışıyordu.
Eylül sonunda başlayan öğretmenlerin direnişi geçen hafta Perşembe (1 Aralık 2011)ciddi bir saldırıya maruz kaldı. O gün grev yapan yaklaşık üç bin öğretmen yerel parlamentonun önünde toplanmıştı. İlk saldırganlar eyalet valisi Mauricio Macri tarafından yönlendirilen tribün fanatikleriydi.
Barra bravas diye adlandırılan bu gruplar tribün müdavimleri içerisinde örgütlenen, zaman zaman para karşılığı tetikçilik yapan kişilerden oluşuyor. Yer yer Arjantin sağı barra bravaları halk hareketleri karşısında devreye sokmayı ihmal etmiyor. Bu da o örneklerden biriydi.
Mauricio Macri, federal sistemle yönetilen Arjantin'in Capital Federal diye adlandırılan başkent Buenos Aires ve çevresinin valisi, PRO adlı "liberal" eğilimli bir partiden. Macri aynı zamanda geçmişte Boca Juniors'un 12 yıl başkanlığında bulunmuş. Bu yüzden kendine tetikçi tedarik etmekte zorlanacak birisi değil.(1)
Biz o güne dönecek olursak, ilk elden barra brava saldırısında bazı öğretmenler yaralandı ancak daha sonra metropoliten polisinin(2) biber gazı eşliğinde saldırısına da uğradılar. Arjantin'de bu müdahalenin öğretmenlerin direnişini kıramayan valinin, eylemleri terörize ve provoke etmeye yönelik olduğu şeklinde yorumlar sıklıkla dile getiriliyor.
Direnişin başlangıcı
Aylardır grevler ve yürüyüşlerle süren, öğretmenler ve onların öğrencilerinin de katıldığı bu direnişin kaynağına baktığımızda karşımıza sorunlu bir eğitim sistemi çıkıyor. Öğretmen ücretleri çok düşük. Eğitime ayrılan bütçe yetersiz. Fakat Vali sorunu böyle tarif etmiyor.
Ona göre yıllardır eğitim sistemini düzenleyen 14 komiteden oluşan Juntas de Clasificasion Docente (JCD) adı verilen organizasyon sorunlu. Vali'ye sorarsanız JCD çok bürokratik.
JCD'nimn yerine kendisinin merkezde olduğu bir karar sistemi kurmak istiyor. Asıl sorunsa komitelerde sendika temsilcilerinin olması. Komiteler, terfi, hiyerarşi, kimin, hangi okulda kaç saat ders vereceği gibi işlerle meşgul bir merkezi sistem. Tabii zaman zaman bürokrasi, keyfiyet, kayırmacılık gibi şikayetlerle muhatap oluyorlar.
Bu sıkıntılı konular Macri'nin kendi iktidar alanını genişletebilmesi için manevra olanağı yaratıyor.
Macri bir sürü meselede bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler türünde "liberal" bir yaklaşım sergiliyor. Mesela şehirdeki açıktan akan kanalizasyonlar kime emanet edilmiş bilinmez. Atık suları bırakmış ki serbestçe aksın. Sivrisineklerle mücadeleyi de yarasalara devretmiş.
Ama iş çalışanlara gelince Sayın Vali'nin hemen sınıfsal refleksleri devreye giriyor. Emekçiler de onu pek sevmiyor. Duvarlar çoğu zaman Macri'yi Hitler'le eşitleyen yazı ya da resimlerle dolu.
Direnişin sınırlı da olsa bir başarısından bahsetmek gerekir. Daha önce sistemi tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen valilik, şimdi komite sayısını yediye düşürmeye razı. Tabii bu komitelerde sendika temsilcisinin olmasını hala istemiyor.
Biraz boş bir hayale kapılıyor. Çünkü ülkede çalışanların yüzde 90'ı sendikalı. Sendikayı dışlamak isteyen birinin ya bir yolunu bulup sendikayı satın alması ya da ithal öğretmen getirmesi zorunlu.
Arjantin futbolu gibi
Buenos Aireste'ki ilk ve orta öğretim okullarının çoğu devlete ait.(3) Buralarda çalışan öğretmenler çok düşük ücretler alıyorlar. 2400 peso (yaklaşık 400 euro) alt sınır. Bu kıdeme ve çalışma saatlerine bağlı olarak bir miktar artabiliyor.
Ücretlerin bu kadar düşük olması nedeniyle öğretmen olmak pek cazip değil. Yine de bir iş sahibi olmak büyük bir avantaj. Kimse işini kaybetmek istemiyor. Hele de bu olasılığı işçi ve sol karşıtı pozisyonu açık olan bir valinin iki dudağı arasına hapsetmeyi hiç istemiyor.
Direnişte en son gelinen noktada Kirchner hükümetinden pek ses çıkmazken, yerel parlamentodaki muhalefet öğretmenlere sahip çıktı. Öğretmen sendikası UTE ile birlikte ellerinde saldırganların medyaya yansıyan görüntüleri suç duyurusu yapmaya hazırlanıyorlar.
Valilikse "en iyi savunma hücumdur" hesabıyla, greve katılan öğretmenlerin ücretlerinden 700-1300 peso arası değişen oranlarda kesinti yaptı. Üstelik direnişçileri şiddet kullanmakla suçluyor.
Bu taktiğin bazen futbolu zevkli hale getirdiği, karşılaşmaları bol gollü yaptığı doğru olabilir. Ama bu yıl Copa America'da hem de kendi evinde, daha akıllıca oynayan takımlar karşısında çuvallayan, Arjantin ulusal takımının durumuna düşmek de var.
Vali'nin sonu da galiba böyle olacak. Vali'nin saldırganlığı, direnişçilerin meşru zemini ve toplumsal desteği karşısında ister istemez yenilgiye mahkum bir tablo çiziyor. (AS/HK)
(1) Geçtiğimiz pazar Boca Juniors bitime iki hafta kala Banfield'i 3-0 yenerek şampiyonluğunu ilan etti. Aynı gün Macri'nin adayı Daniel Angelici ise Boca'nın başkanlığını kazandı. Boca'nın solcu bir takım olduğu şimdilerde eski bir efsane galiba.
(2) Bütün ülkede federal polis "güvenliği" sağlarken, başkentte ayrıca son iki yıldır, metropoliten polis organizasyonu var. Bu merkezi hükümetle Valilik arasında sürtüşme konusu. Her ne kadar federal polisin yetersizliği gerekçe gösterilse de valiliğin asıl olarak kendi silahlı gücüne ihtiyaç duyduğu yollu yorumlar da var. Bunu da zaman zaman nasıl kullandığını gösteriyor.
(3) Devlet okullarının yanı sıra özel okullar ve tercerizar adı verilen Ngo tabelalı şirketlerin yönettiği okullar da var. Bu okulların giderlerinin yüzde 80'i devlet tarafından karşılanıyor. Ayrıca büyük madencilik ve petrol şirketlerinden aldıkları desteklerle onların vicdanını yıkamaya yardımcı oluyorlar. Elde edilen kazançsa herhangi bir vergiye tabi değil.