Arjantin'de ekonomik krizin paralelinde isyan dalgası yayılıyor. Fakat bunun 2001 deki gibi bir kalkışmaya dönüşeceğini söylemek için henüz çok erken.
Böyle havalarla ilgili ülkenin en çok tanınan yazarı Jorge Luis Borges'in ne bir öyküsü var ne de şiiri. Bu yüzden özellikle Buenos Aires semalarına hakim olan atmosferi tarif ederken onun anlatımlarının yardımından mahrum kalacağız. O genelde kütüphanelerin, kapalı mekanların kokusunu tercih etmiş.
Arjantin'in kalbi diye niteleyebileceğimiz Buenos Aires sokaklarından gelen haberlere bakacak olursak özellikle Cristina Kirchner hükümetinin pek de neşeli zamanlar yaşadığından söz edilemez. Önce küçüklerinden başlayalım, okul işgalleri, elektrik kesintisi(bunun bir sabotaj olma ihtimali üzerinde duruluyor), temizlik sektöründeki grev nedeniyle yığılan çöpler, metro grevleri ve uzayan otobüs kuyrukları. Birde siz bunların en olumsuz hava şartları altında cereyan edebileceğini, yani çöplerin bahar olmasına rağmen yer yer 38 dereceye tırmanan sıcak, kuyruklarınsa günlerce süren sağanak yağışlar altında olmasını ekleyin. Ayrıca bütün bunlara zaten hiç eksik olmayan yol kesme giderek artan protesto gösterilerini ilave edin.
Ülke gizlenmeye/engellenmeye çalışılan küresel ekonomik krizin kıskacında. Özellikle petrol alanındaki kaynak daralması telaşla milileştirme gibi bazı politik sonuçlar doğurdu. Fakat bu ne yaptığını bilmez hal sonunda bazı Brezilyalı sermayedarlara teslim olmaktan başka bir şey yumurtlamadı. Açıklanmasa da görünür olan yükselen enflasyon, hayat pahalılığı özellikle orta sınıfları bir hayli zorlamaya başladı. Buna bir de ithalata getirilen kısıtlamalar ve dolar alışverişini neredeyse yasaklayan uygulamalar eklenince işsizlik artı gelir kayıpları ister istemez yaşanıyor.
Orta sınıfların ağırlıkla katılım gösterdiği 13 Eylül ve 8 Kasım'da protestocuların sayısının bir hayli yüksek olduğu gözlemlendi. 8 Kasım'da şehrin merkezindeki Obelisco çevresine 250 bin kişinin toplandığı ifade edilirken yine Arjantin'in belli başlı şehirlerin de gösteriler yapıldı. Gösterilerdeki temel motivasyon enflasyon, dolar politikası ve başkan Cristina Kirchner'in üçüncü kez seçilebilmek için anayasa değişikliğine gitmesi çalışmasıydı. Bir de artan suç oranları bunlara ekleniyordu. Bu eylemlerin daha çok sosyal medya aracılığıyla örgütlendiği kamuoyuna ifade ediliyor. Fakat büyük oranda hükümetin çıkarmaya çalıştığı anti-tekel yasasına karşı ülkedeki basın tekelini (yüzde 60-70) elinde bulunduran ve bir çok alanda önemli bir ekonomik güç olan Clarin grubu ve bir kısım sağ basının destekçiler arasında yer aldığı ise biliniyor.
Bütün bunlara bir de bu hafta salı günü yapılan genel grev eklendi.
Ve ülkedeki belli başlı sendikaların çağrısıyla gerçekleşen grevde hayat durdu. Çalışanlara dönük vergilerin azaltılması ve sosyal yardımların artırılmasını talep ediyorlardı. Yer yer ana yollar barikatlar kurarak şehrin genelinde hayatı kontrol altına aldılar. Bu güne kadar Kirchner iktidarının en büyük destekçisi olan sendikalara ne olmuştu da hükümete karşı ilk defa ciddi bir protestoya girişmişlerdi? Tabii temel neden hayat pahalılığı ve yeni yüklenen vergiler. Çalışan kesimler ücret artışlarına rağmen enflasyon karşısında eziliyor. Dolayısıyla sendikalar olanı biteni açıklayamaz hale geldiler. Bir diğer önemli nedense Genel İşçiler Merkezi Sendikası'nın (CGT) yıllardır başkanlığını yapan, gangster tipi sendikacılığın "iyi" bir örneği sayabileceğimiz Hugo Moyano'nun 2011 seçimleri sonrası Kirchner iktidarıyla arasının bozulmasıydı.
Sülalecek sendikal hareket üzerinde taht kurmuş olan bu kişi gerçekte bir patron. En çok mülkü de Arjantin için önemli bir sektör olan kara taşımacığı alanında. İstediği an ülkeyi bir anlamda durdurabiliyor anlayacağınız. Seçimler sonrası "ben neden Arjantin'in Lulası olmayayım" gibi bir takım "masumane" talepler dile getirdi. Bu da hükümet tarafından hoş karşılanmadı. Bir senenin sonunda ise CGT ikiye bölündü.
Doğal olarak bu durum işçilerin haklı taleplerini göz ardı etmemizi gerektirmez. Kaldı ki CGT'nin iktidar yandaşı olan kanadı dahi greve katıldı. Fakat bu bize toplumsal hareketlerin gelişmiş bir ideolojik zemini yoksa yerine göre kişisel hırsların bile oyuncağı olabileceğini de gösterir.
Arjantin sağının bu konudaki tavrı biraz ikircikli, sevindirik oldular önce nihayet bu iktidarın suyu ısındı, Peronistler Peronistlere karşı diye düşündüler, fakat yine de bu işçilerin ne yapacağı belli olmaz diyerek hemen diyalog çağrıları başlattılar.
Moyano ise yıl bitmeden ikinci bir raunda hazırlanıyor, çok daha büyük bir protesto örgütleyeceklerini çarşamba bir basın toplantısıyla duyurdu.
Kirchner iktidarını sıkıntılı günler bekliyor. Fakat özellikle toplumun daha alt kesimlerinin desteğini henüz kaybetmiş değil. Bu yüzden şimdilik yeni bir 2001 kalkışması beklenemez. ama bir değişimin öyle pekte normal diye tabir edilen seçim vb olmayacağı da görülüyor.
Uygulayageldikleri sosyal politikalarla toplumsal dinamizmi yüksek olan kesimleri şimdilik kontrol altında tutabiliyorlar. Bu durumu ne kadar daha sürdürebilecekleri ise belirsiz. Çünkü sol peronistlerin en büyük günahını yani kapitalizmle ezilen kesimlerin çıkarlarını uzlaştırma siyasetinin bu kriz döneminde miadını doldurduğu aşikar. Milliyetçi popülist nutukların ise aç karınları doyurması zor. Öte yandan ülkede ne sağda ne de solda şekillenen ciddi bir alternatif yok. Mevcut iktidarın en büyük şansı da bu.
Darbecilerin yargılanmasında yeni bir evre...
Ülkenin askeri darbe döneminde görev yapan asker, polis ve istihbarat teşkilatı mensupları büyük oranda mahkeme karşısına çıkarıldılar, kimileri mahkum edildi kimilerinin de yargılamaları sürüyor. son bir yıldırsa yargılamalarda yeni bir evreye geçildiğini söylemek yanlış olmaz. Darbecilerle 30.000 kişinin yok edilme sürecinde iş birliği yapan sivil kesimler.
Bunlarda biri ülkenin zenginlerinden Pedro Blaquier. 29 İşçisini kendi elleriyle işkencecilere teslim etmekle suçlanıyor. Soruşturmayı yürüten yargıçların belirttiği kadarıyla yargılamaların kapsamı bu kadarla kalmayacak. Özellikle dönemin cuntasının olanaklarından yararlanarak servet transferi yapanlar(örneğin yöntemlerden biri, solcu olduğu bilinen iş adamlarını ortadan kaldırarak mallarına el koymak ), cuntayla birlikte oluşan neo-liberal ekonomik politikaları ve cuntanın uygulamalarını teşvik etmekte yargılama kapsamına alınmaya çalışıyor.
"Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine" diyemiyoruz maalesef. Bırakınız "şimdi gülme sırası bizde" ya da inşaat ya Resurullah deyip dağa taşa saldıran ilik hüpletenlerin yargılanmasını, bizzat faillerin mahkemeye dahi teşrif ettirilmeleri becerilemiyor.
Elbette düzenin kendisinden hesap sormasını beklemek büyük oranda saflık olsa gerek. Eğer öyle değilse bütün bu olanın bitenin, olsa olsa dere kenarında kirli çamaşırlarını çitiliyormuş gibi yapan düzene arada çay demleyip, türkü çığırarak eşlik etmekten öte bir anlamı olmaz. (AS/HK)