İki hafta boyunca kentte film var; İstanbul Film Festivali'ne teşekkürler. Cumartesi sabahtan şu ana kadar izlediğim sekiz film de tıklım tıklım salonlarda oynadı, bunun keyfi bile yeter…
Dünse beş günlük festivalin en sert günüydü benim için.
Geçen hafta gazetelerde okumuşsunuzdur, Arjantin "cunta" dönemini yargılamaya devam ederken çok önemli bir karar çıktı. Maria Eugenia Sampallo 1976–1983 askeri diktatörlük döneminde işkence merkezlerinden birinde doğuyor, bir yüzbaşı onu, 500 kadar çocuk gibi, yasadışı yollarla bir aileye veriyor. Sampallo, asıl kimliğini bilmeden, yıllarca bu aileyi gerçek ailesi biliyor, sonunda gerçek kimliğini öğrenince kadın ve adama karşı dava açıyor. Sonuçta erkek 8 yıl, kadın 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı, emekli yüzbaşı ise 10 yıl hapis cezası aldı.
Sampallo'nun bu kazanımında 1979'dan bu yana torunlarını arayan Plaza de Mayo büyükannelerinin payı büyük. Minik bir hatırlatma, Plaza de Mayo Büyükanneleri, Türkiye'de kayıplar için mücadele eden Cumartesi Annelerine de ilham kaynağı olmuş, hatta bazı Plaza de Mayo anneleri İstanbul'a gelerek kayıplar için Cumartesi Anneleri ile birlikte Galatasaray meydanında oturmuşlardı.
Bravo'nun belgeseli
Bu haberin üzerinden daha bir hafta geçmeden, ünlü Kübalı belgesel yönetmeni Estela Bravo'nun filmi "Kimim Ben? Arjantin'in Bulunmuş Çocukları" İstanbul Film Festivali'nde, NTV Belgesel Kuşağı kapsamında gösterildi. Bravo, 20 yıl önce aynı konu için gittiği Arjantin'de, bu kez bulunan 88 çocuktan bazılarıyla ve çocukların bulunmasını sağlamak için insanüstü çaba sarf eden Plaza de Mayo büyükanneleriyle görüşüyor.
Film, hayatı boyunca koca bir yalanla yaşamış pek çok çocuğun gerçeği öğrendikten sonraki duruşlarını, yaptıklarını anlatıyor, anlatılanlar insanın içinin kaldıracağı gibi değil.
Düşünsenize, bir gün birisi geliyor ve size aslında nefret ettirilerek büyütüldüğünüz insanların çocukları olduğunuzu söylüyor. Zira cunta döneminde evlatlık verilen tahminen 500 çocuk neredeyse tamamı cuntaya yakın aileler tarafından yetiştirildiler, ailelerin politik duruşu ise malum…
Plaza de Mayo Büyükanneleri ise yıllar içinde teknolojinin de nimetlerinden yararlanarak Ulusal Genetik Veri Bankası'nı kuruyorlar. Ailelerindeki kayıpları bulabilmek için her aile ferdinden kan örnekleri alınıyor ve bu veri bankasında saklanıyor.
Yıllar içinde toplam 88 çocuk bu veri bankasındaki kanların eşleşmesiyle, gerçek ailelerine kavuşma şansı yaşıyorlar. Estela Bravo'nun filmi de bu süreçleri anlatıyor işte. Gerçeklikten tamamen uzak gibi gelen bu darbe ve cunta hikayesi yöntem olarak olmasa da, öykü olarak bir yerlerden tanıdık elbette.
Filmin son sahnesi, en vurucu sahne. Bravo, La Plata kentinin cunta dönemindeki polis şefi Miguel Etchecolatz'ın 30 yılın ardından yargılandığı mahkemede ömür boyu hapis cezası aldığı anı filmin sonu olarak kullanmış, Miguel Etchecolatz La Plata'daki toplama kamplarının kurucularından biri ve pek çok çocuğun da akıbetinden sorumlu…
Filmin son sahnesinde, halka açık gerçekleştirilen mahkemede Miguel Etchecolatz'ın cezası okununca kopan müthiş sevinç çığlıkları insana adaletin 30 yıl sonra da olsa kazanılabileceğini anlatıyor, bir ümit veriyor. Filmin sloganı Latin Amerika'nın darbelerle dolu tarihi nedeniyle pek çok ülkede kullanılan bir cümle: "Bir daha asla."
Salı sabahı, Beyoğlu sinemasından çıkarken, pek çok insanın yüzünde aynı hissi okumak mümkündü. Bir yandan bir daha asla diye bakıyorlardı birbirlerine, bir yandan da bir gün böyle bir mahkemeye tanıklık etmeye ömrümüz yetecek mi diye…
Kimim Ben? Arjantin'in Bulunmuş Çocukları, 14 Nisan Pazartesi, Beyoğlu Sineması'nda, saat 16:00'da bir kez daha gösterilecek, çok uzaklardaki o çok uzak olmayan hikayeye tanıklık etmek için bir şansınız daha var yani… (ÇM/TK)