Arjantin 24 Mart 1976 tarihinde yaşadığı askeri darbeyi 36. yıldönümünde bir kez daha lanetlendi. Bütün ülkede resmi tatil olan Bellek ve Adalet Günü Arjantin'in tamamında çeşitli etkinliklerle anıldı*. Hatta Cumartesi birinci ve ikinci ligde oynan tüm futbol müsabakalarına futbolcular, bugüne dair pankartlarla çıktılar.
Başkent Buenos Aires'te guruplar farklı noktalarda eylemlerine başlasalar da, Plaza De Mayo'da akşam saatlerine doğru bir araya gelmeyi başardılar.
İşkencehaneye dönüşen fabrikalar
Bu yıl düzenleyiciler tarafından öne çıkarılan slogan cunta zengini ekonomik gruplarında yargılamaya tabi tutulmasıydı. Bunların başında dönemin Arjantin'deki Ford fabrikalarındaki işverenler geliyor.
Miting sırasında eski bir Ford işçisinden bu öyküyü ayaküstü tekrar dinledim. Üretim devam ederken fabrikanın bir bölümü işveren tarafından işkence merkezi olarak tahsis edilmiş. Tabii işkencecilerin ilk hedefi Ford isçisi olmuş.
İşveren işkencecilerin ihtiyaçlarını uzun bir süre karşılayarak bu durumun sürmesini sağlamış. İnsanların yaşadığı bu travmayı onlar gibi derinden hissetmek kolay değil.
Arjantin'de iktidarın sermayeyle ilişkisi aslında çok değişmiş değil. Bugün mevcut hükümetin işverenlerle özel olarak siyasal rakibe dönüşmediği sürece arasını bozmaya pek niyeti yok.
Anti-terörizm yasasına protesto
Mitinge katılım için Congreso'da toplanan sosyalist gruplar bir taraftan cunta döneminde kaybettikleri arkadaşlarının fotoğraflarını taşırken diğer yandan da bugüne dönük eleştiri ve protestolarını ön plana çıkaran dövizler taşıyorlardı. Başı çeken sorunsa elbette "anti-terörizm yasası" idi.
Sosyalistler hükümetin bu yasa hamlesini toplumsal muhalefeti bir suç unsuru haline getirme çabası olarak görüyor.
2001'den bu yana Kirchner hükümetleri döneminde toplumsal hareketler içinde yer alan insanlardan tutuklanan 2268 kişiye ilaveten yüzlerce sendika (CTA) üyesinin cezalandırıldığına ve 70 kişinin ise sokak protestoları sırasında öldürüldüğüne dikkat çekiliyor. Son aylarda yaklaşık 4 bin hak arayıcısına yeni davalar açıldı, bu insanların çoğu doğayı ve topraklarını savunan yerliler.
Sistem değil darbeciler yargılanıyor
Sosyalist kesimden konuştuğum kişilerden edindiğim izlenim, her ne kadar darbeci bireyler yargılansa da darbecilerin inşa ettiği düzenin yargılanamadığıydı.
Bunun bu hükümetin eseri olamayacağını belirtiyorlar. Büyük bir toplumsal değişimin ancak geçmişin travmasının izlerini de silebileceğini düşünüyorlar. Bu da ister istemez bugünü değiştirme uğrasını geçmişe dönük bir anahtar olarak kullanmayı gerekli kılıyor.
Camilla'dan Arjantin soluna destek
Buenos Aires'te saat üç civarı yürüyüşe hazırlanan topluluklar içinde dünyanın her yanından insanları görmek mümkündü, arada bazı sürprizler de vardı tabii.
İlki Şili Öğrenci Federasyonu-FECH Başkan Yardımcısı Camila Valejo'ydu. Pagina 12'de yayınlanan röportajında Santiago'dan bu eyleme katılmak için geldiğini anlatmıştı. **
Mitinge giderken yolda bir kuaförün tabelasında Camila'nin fotoğrafına rastlamıştım.
Belki kalabalıktan, belki meşhur olmanın bedelini ödediği için suretini alanda görmek mümkün olmadı.
Plaza De Mayo'da Türkiye'den dövizler
İkinci olarak "anti-terör yasası" mitingine küçük bir grupla iştirak eden sağcı Radikal Parti (UCR) mensuplarını, daha kalabalık ve bütün ağır toplarıyla birlikte orada görmek de şaşırtıcıydı. Çünkü sağ partiler öteden beri tıpkı Türkiye'de olduğu gibi cuntanın ruh çağırıcıları arasında yer almışlar.
Salonlara alışık bu sağ parti mensuplarından bir yapaylık akıyordu. Hele erkanın önünde yürüyen bando ve samba takiminin profesyonelliği ister istemez yine sol grupların aksine burada "para"nın konuştuğuna işaret ediyordu.
Son "sürpriz"se Türkiyeli Devrimciler imzasıyla taşıdıkları dövizlerde, meşhur "ileri demokrasimizi" neo-liberal diktatörlük diye teşhir eden ve politik tutuklulara özgürlük isteyen bir grup arkadaşımızın varlığı oldu.
Son olarak Arjantin için cunta karşıtı belli ölçülerde bir bilincin şekillendiğini söylemek mümkün. Ordunun artık esamisi okunmasa da (Arjantin'de 90'larda zorunlu askerliğin kaldırılması, ordunun küçültülmesini, anti-militarizm ya da demokratik mücadelenin bir ürünü olarak değil dönemin neo-liberal politikalarının bir gereği olarak görmek gerekir) polis merkezli "derin devlet"in işlevsel olduğu ölçüde varlığını koruduğunu söylemek yanlış olmaz.
Giderek tırmanan ekonomik krizin etkilerini bertaraf etme derdinde olan hükümetin, milliyetçi yörüngede doğa talancısı ve protestolar karsısında sık sık şiddete başvuran bir yönelime girmesi beklenen bir durum. Yeni maden arama alanlarında yasayan yerli halklarınsa özel bir hedefe dönüşmesi kaçınılmaz***. İktidarın saldırgan tutumunun karsısında güçlü ve direngen bir muhalefeti bulacağı aşikâr. (AS/HK)
* 2006 sonrası başlayan yargılamalarda insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında, bugüne kadar 875 mahkûmiyet gerçekleşti. 273 dava ise sürüyor. Ayrıca yedi yeni dava açıldı.
** Buradan size gönderdiğim son yazım olması itibariyle, gördüğüm bir güzellikten bahsedeyim. Bu mitingden iki gün önce Arjantinli isçiler Şili Aysen'de halka karşı uygulanan devlet terörünü protesto etmek için Şili Elçiliği'ne yürüdüler. Burada güzel olan ve birçok kere şahit olduğum, ülkeler arası sınırları çok da takmayan dayanışma çabalarıydı.
*** 1994 Yerli topluluklarına çeşitli anayasal haklar tanınsa da, bunlar çoğu zaman kağıt üzerinde kalıyor. Yerliler kendi yaşadıkları topraklarda işgalci konumuna düşürülüyor. Bu konuda şu anda Amerikalar Arası insan Hakları Mahkemesi (CDIH) de yerli toplulukları tarafından açılmış ve hala sürmekte olan bir dava söz konusu.