Kimi şehirler vardır ki; gazeteci Ragıp Duran’ın vurguladığı gibi “Gazeteci, tarihin müsveddesini yazar” gibi, hafızaya düşer. Sonra da kalemle dile gelir.
Ben Arif Arslan’ı otuz yıldan fazladır tanırım. Yani Arif’in tarifiyle bir insan ömrüyle yaşıt olan şehri Batman’ın tarihinin yarısı kadar bir zamandır tanışırız. Hep gazetecilik yaptı Arif Arslan, halen de öyle. Ama sivil toplum örgütleriyle adeta bir aktivist gibi bağını koparmadan zaman zaman da iş başa düştüğünde sivil toplumculuğa soyunarak. Bizim tanıştığımız yıllarda da Hasankeyf Meselesi ile ilgileniyordu. Hasankeyf Duyarlığında emeği büyüktür. Bu vesileyle hak teslimiyetine ihtiyaç var.
İşte Arif Arslan duyarlı aydın-gazeteci kimliğiyle Yüz Yüze Batman Tarihi’ni yazdı. Batman’la ilgili bugüne “Bildik” ve “Bilmediklerimiz” derli toplu bir düzen içinde okur karşısına çıkmış.
Çıkan petrolün işlendiği ve rafinerinin çalıştığı her yerden gözüksün diye; 1956 yılında Amerikadan gelen bir Amerikan “Yerli”si Kızılderilinin ucuna bağladığı yağlı bezli ilk oku ateşleyerek uzaktan attığı okun yaktığıyla başlıyor sanki hikâye.
1949 yılında 14 Haneli İluh Köyü ve harap dökük bir DDY (Devlet Demir Yolları) köy istasyonundan 2015’de 500 bin nüfuslu koca bir şehre dönüşen şehrin hikâyesi.
İnsanlar, mekânlar ve ilk’ler üzerinden bir şehir anlatısı Arif Arslan’ın Batman’ı…
Ben Batman’ı tanıdığımda ilçeydi. Siirt’ten daha büyük ve daha kalabalık bir ilçeydi ve Siirt’e bağlıydı. Kaymakam stajyeri olarak Kaymakamlık mesleğini yerinde öğrenmek üzere Batman Kaymakamı Okan Eşrefoğlu’nun yanında Kaymakam Refikliğine atanmıştım. Batman’a varınca Kaymakam’ın uygun görmesiyle petrol kenti olan Batman rafinerisinin içindeki sosyal alandaki sitede A pansiyonu dedikleri bir misafirhanede kalacak yer vermişlerdi.
Batman, ortadan adeta ikiye bölünmüş haldeydi. Bir yanı bahar bahçe, öbür yanı kıtlık kıran felaketti. Rafinerinin sitesi ayrı bir dünyaydı. Yeşil alanlar, orkestra marifetiyle özel geceler, bahçeli evler, okullar, geniş asfalt caddeler ve ara yollar. Adeta ayrı bir dünyaydı. Site’den şehre bir üst geçidin altından giriliyordu. Ve çamur deryasıydı şehir. İnsan düşünmeden edemiyordu. Nasıl olurdu da bulunmuş bir yer altı kaynağının, petrolün yarattığı devasa zenginlik bir şehrin gündelik hayatına hiçbir artı değer yaratmaz, katmazdı. Şehir ve site nasıl böylesine birbirine yabancılaşırdı. Tam bir sosyolojik araştırma konusuydu.
Uzun yıllar sonra daha yakın dost olacağım Şuayb Adlığ’ı o yıllarda tanıdım. Türk Haberler Ajansı’nda yerel muhabir olarak çalışıyordu Şuayb. Yılmaz Güney’in Yol filminde asistanlık yapmış sanata sevdalı genç bir adamdı. Gönül verdiği fotoğraf makinesi ile siyah beyaz fotoğraflar çekiyordu. Sıkça görüşüyorduk.
Birgün elinde bir tomar fotoğrafla Kaymakamlık yazı işlerine geldi ve “Bir fotoğraf sergisi açmak istiyorum, ilk sergim olacak” dedi Şuayb. Desteğimi istedi. Batman’dan ve Hasankeyf’ten, Şikeftan’dan çekilmiş karelerdi. Sosyal hayata dair kareler de vardı. Hemen deyip hazırlıklarımızı yaptık.
Oniki Eylül yılları ve her şey izne tabiydi. Üst yazı ile evrak Siirt Valiliğine gitti. Vali Emniyet Müdürlüğüne havale etti. Emniyet sergilenecek fotoğrafların tümünü istedi. Bir iki gün sonra Milli Eğitim Müdürlüğünden istenen bir bilirkişiyle yazı geldi, fotoğrafların bir kaçının dışında neredeyse tüm fotoğraflar sergi için uygun görülmemişti.
O kızgınlıkla Siirt’e gidip kendisiyle Siirt’e gittiğimden beri yakın desteğini gördüğüm vali yardımcısı Ruhi Paker ile birlikte Valiye çıktım. Tesadüf bu ya! Aynı günlerde Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraf sergisi basının gündemindeydi. Dedim ki valiye; “Bu ülkede sanatla uğraşmak için illa insanın soyadının Eczacıbaşı mı olması gerek sayın valim”. Dur hele, ne oluyor filan dedi vali. Ardından meseleyi anlattım. Çağırdı Emniyet Müdürünü meseleyi sordu ve çözün bu işi dedi. Gün içinde sergi fotoğraflarının içinden bir tek fotoğraf çıkarılarak sergiye valilik izni çıktı. Uygun görülmeyen o fotoğraf da “yoksulluğu çağrıştıyormuş”! Yoksulluk tehlikeli bir işmiş. “Sınıf meselesi” filan dedi müdür. Sergi Batman çarşısının içinde belediyeye ve halk eğitime ait bir yer olduğu ifade edilen mekânda açıldı. İyi de oldu.
İşte Arif Arslan aynını yapmış sanki ama daha koca ve bir ilçe boyutunda tablo çokmış ortaya. Toprak damlı ve üzerinde İluh İlkokul yazan bir kareden geniş yolları, bulvarları olan koca bir şehir nasıl ve hangi süreçlerden geçti, onu anlatmış. İlk kasap, ilk bakkal, ilk gazete, ilk toptancı, ilk değirmenci, ilk fırıncı, ilk akaryakıt istasyonu… Say sayabildiğinin kadar bilumum şehre ait ilkler sıralanmış.
Hadi bende Benim Batmanım’dan yeniden bir ilk paylaşayım…
Batman Kaymakamı Okan Beyle bir gün makamda oturmuş sohbet ediyorduk. Caddeden geleni geçeni de seyrediyorduk. Okan Eşrefoğlu “ilçede iki kadeh içilebilecek” bir mekânın olmadığından söz etti. Ben de “Abi geçtiğimiz günlerde biri geldi yazı işlerine, eğer kaymakamlıkça ruhsat verilirse bir içkili restoran açmak istediğini” söyledi dedim. Okan Bey hemen gelsin bakalım dedi. Yazı işleri müdürü Şırnaklı hoş bir arkadaştı. Hemen ilettim ve çağır o adamı Kaymakam beye bir gelsin dedim.
Ertesi gün vatandaş geldi. Geçmişte de meyhanecilik yapmış, Batman’da tehditler almış ama işine devam etmiş. 12 Eylülle birlikte meyhanesini kapatmak zorunda kalmış biri. Neyse anlatıldı kendisine ve evraklarını tamamladı. Müracaatını yaptı. Birkaç gün içinde de ruhsatını aldı. Ruhsat verilirken de sadece işini yapacaksın başka usulsüz işlere bulaşırsan yanarsın dendi. Açılışını sessiz sedası yaptı. Birkaç gün sonra da Kaymakamlığa gelip bir akşam misafiri olmamızı istedi. Kaymakam Okan Bey bana bakıp işaret etti ve tamam deyip akşam geliyoruz dedi(k).
Siteye üst geçitten gidilen yolun anımsadığım kadarıyla karşısında ve çaprazında birkaç basamak merdivenle çıkılan genişçe bir dükkândan bozma bir ilçe meyhanesiydi. Kaymakamlık makam aracıyla akşam karanlığı çöktükten sonra gittik. Meyhaneye bir sokak kala aracı caddeye değil, sokağın içine park ettik. İçeri girince masaların dolu olduğunu ve yerimizin ayrılmış olduğunu fark ettik. Oturduk 35’lik yeni rakı servisimiz mütevazı mezeler ve kebapla yapıldı. Kalkmamıza yakın Kaymakam Okan Bey hesabı istedi. Mekân sahibinin ısrarlarına rağmen Okan Bey hesabı ödedi. Sonra çıktık. Sokağın başına kadar meyhaneci bizi uğurladı. Yolda Okan Bey, bu da mesleğin sırlarındandır. Bu gibi durumlarda hesabı ödeyeceksin ki, minnet altında kalmayasın. Bir de destek olduğun işte gözükeceksin ki güçlük çıkaranlar bir daha adamın üstüne gitmesinler diye Kaymakam refikinin öğrenmesi gerekenleri pekiştirdi.
Doğrusu Arif Arslan, Abdullah Öcalan’ın 1977’de Batman’a gelip yaptığı siyasi çalışmalardan tutun Kemal Pir ve Mazlum Doğan’ın katkılarıyla 1979 Bir Mayıs Mitingine varıncaya kadar yakın dönemin siyasal yaşanmışlıklarına da kitabında değinmiş.
1980’li yıllardan sonra defalarca Batman’a gidip geldim. O günler, o yıllar sanki dünyanın çok başka bir mekânında yaşanmış flu görüntüler gibi. Şehirler büyüyünce hikâyeler yetim, öksüz sahipsiz kalıyor nedense! Arif, şehrin öksüzlüğünün perdesini aralamış. (ŞD/NV)