Milliyetçiliğin, din bazlı fanatizmin baskıcı bir rejimle muhalifleri susturduğu İsrail'de Araplık aşağılayıcı bir kimlik sayılıyor. Dolayısıyla asırlar boyunca Arap coğrafyasında Yahudi kimliğiyle yaşamış insanların köklerini inkar edip İsrailli kimliğine sarıldığı bir dinamikte, gerçekleri bazılarının yüzüne vurmak hiç de kolay değil. İfade hürriyetinin fazlasıyla kısıtlandığı, ırkçılığın, gerginliğin ve intikamın boyunduruğundaki ülkede ister istemez ironiye, hatta provokatif söylemlere sarılmak tek çare gibi görünüyor.
İsrail topraklarında yaşayan Filistinli muhalif müzisyen Jowan Safadi'nin tabii ki rejimle başı dertte, fakat Safadi dini dogmalara da gayet mesafeli durduğu için Müslüman fanatikler tarafından da lanetlenebiliyor.
Yönetmenliğini Fernando Romero Forsthuber'in üstlendiği Namrud (Troublemaker/Baş Belası) adlı belgeselde Safadi'nin “To be an Arab” adlı şarkısını yaratım sürecine tanık oluyoruz. "Araplar’a Ölüm" nidalarıyla ortalığı karıştırmanın mümkün olduğu İsrail'de provokatör müzisyene, bazı Yahudiler’e köklerini hatırlatmaktan başka çare kalmıyor.
Yılgınlığa yer yok
Uzun yıllardan beri müzikle uğraşan Safadi daha önce seslendirdiği bir parça yüzünden Ürdün'de hapsedilmiş. Cennetteki hurilerden bahsederken seksi sıfatını kullandığı için küfürle suçlanmış. Oysa kullandığı bu terimin dini ortamlarda kullanılan kelimelerden çok daha masum olduğunu ifade ediyor.
Her iki tarafın kusurlarını görüp onları afişe etmekten çekinmeyen muzip müzisyenin tabii ki İsrail'de de sahneden indirilip soruşturmaya tabi tutulduğu dinamikler olmuş.
Müslüman ve Yahudiler’in uyumlu bir şekilde beraberce yaşayabilmesine uygun bir düzen beklentisi içinde olan Safadi tabii ki yılmamış ve artık oğlunu tek başına büyütüyor olmasına rağmen ülküsünde ısrarcı olmuş.
Kendini ait hissettiği toplumda, siyasi, sanatsal ve sosyal gelişmelerden ruhunu kösteklenmiş hisseden, hassas olduğu kadar kışkırtıcı kişiliğini de elden bırakmayan mücadeleci Safadi, müzik ve güfteleriyle direnişini sürdürüyor.
Filistin'in geleceği için
2017 yılı Avusturya yapımı 95 dakikalık belgesel bir müzisyenin sarmalayıcı dünyasına bizi usul usul dahil ediyor. Beste çalışmaları, stüdyoda kayıt süreci veya video klip çekme faaliyeti nispeten huzurlu bir atmosferde gerçekleşiyor. Kaybedecek pek bir şeyleri kalmamış yorgun bir toplumun her şeye rağmen hayatına devam ettiğine, hatta baskıcı rejime karşı yine de başkaldırmayı sürdürdüğüne emin olabilirsiniz. Mesela İsrail'in kuruluş aşamasında yerle bir edilerek katledilen ahalisi toprağın altına gömülmüş ve geçmişi silinmeye çalışılmış Lubya köyünde her sene tekrarlanan geniş katılımlı anma yürüyüşü.
Jowan Safadi'yi gündelik hayatı sırasında, şefkatle ilgilendiği oğlu veya sıkı bağlar içinde olduğu ebeveyniyle beraber vakit geçirirken de izliyoruz.
Bir zamanlar İngilizce şarkı söyleyen Safadi'nin mesajını daha geniş kitlelere duyurmak üzere Arapça yerine İbranice şarkı söylemeye karar vermesinin başarıyla sonuçlandığına da şahit oluyoruz. Bazı Yahudiler’e Araplıklarını hatırlatan parçası kısa zamanda popülerliğe erişiyor, kahramanımız hem sosyal medyanın, hem basının, hem de televizyonun gözdesi oluyor.
Bu arada, memlekette muhalif de olsalar bir kesim Yahudi ve Müslüman’ın ahenk ve huzur içinde yaşadıklarına dair söylemin iktidar tarafından bir propaganda aracı olarak kullanılmasına Safadi'nin tahammülü tabii ki yok.
Yönetmenin, kahramanı ve çevresiyle kurmuş olduğu yakın ilişki özel sayılabilecek bazı dinamiklerin de kameraya yansımasına olanak sağlamış. Tutucuların duymak istemediği sözlerin sarfedilebildiği konuşmalarda gayet açık fikirli bir insanın evrenine dalıyoruz.
Namrud her geçen gün daha da şiddetli bir coğrafyaya dönüşen Filistin'den gelen bir dayanışma çağrısı daha! (MT/BK)