Halk bir gün özgürlüğünü isterse...
Kadere cevap vermeli...
Şafak atmalı...
Zincirler kırılmalı...
Arapça bilmemelerine rağmen bu şiirle Tunuslular halk ayaklanmasını başlattı. Özgürce yaşamayı seçti, kadere cevap verdi, Zeynel Abiddin Bin Ali kaçtı, şafak attı ve zincirler kırıldı.
Peki, Tunuslular nereden ilham ve cesaret aldı? Halk ayaklanmasında rol oynayan faktörler nelerdi? Ayaklanmaya kim veya kimler liderlik etti? Mısır, Libya, Yemen ve diğer Arap ülkeleri nasıl etkilendi?
"Sömürge" olunca
Sömürgecilerin de sömürdükleri halkların hayatlarında büyük etkisi olmuştur. Irak ve Pakistan gibi ülkelerde uyuşmazlıkların ve halk çatışmalarının nedenlerini anlamak için bu iki ülkenin İngiltere'nin sömürgesi olduğu tarihe dönmek gerekir.
Hiçbir Mısırlı entelektüel Napolyon'un Mısır'a girerken beraberinde getirdiği matbaayı ve aydınlamayı unutamaz.
Fransa'nın Orta Doğu'daki sömürgelerin çoğunda dikta rejime dönüştürülmüş bir cumhuriyetçi rejimin bulunması veya İngiltere'nin hükmettiği ülkelerinde Krallıkların ve Tiranlıkların kurulması birer tesadüf değildir. Orta doğu'nun hangi ülkesi kimin sömürgesi olduğunu günümüzde bile rengini gösteriyor.
İlham ve cesaretin kaynağı
Tunus'tan önce Cezayir ayaklanmıştı, asıl devrimi onlar başlatmışlardı. Fransız kültürünün Cezayirliler üzerinde büyük etkisi vardır ve Fransa'daki boykotlar onlara ilham ve cesaret verdi.
Arapça değil de Fransızca konuşmaları onlar için bir avantajdır. Ve en önemlisi de diğer Arap ülkelerinden farklı olarak Cezayir'de bir cunta rejim vardır, cumhurbaşkanı dâhil herkes askeriyenin kontrolündedir.
Halk laik olduğu halde Cezayir'de güçlü bir radikal İslami örgütlemesi söz konusudur. Bu dış dünya için ürkütücü oldu. Bu nedenle de, iki hafta süren ayaklanma ne dünyada ne de Arap medyasında kendine pek yer bulamadı. Cunta halkı susturdu.
Tunuslular da en az Cezayirliler kadar Fransız kültür ve edebiyatının etkisi altında kaldılar. Ancak Cezayir'in dezavantajları Tunuslular için geçerli değildi. Tersine, Tunus'taki sivil örgütleme ve sınırlı da olsa bireysel özgürlükler önemli bir avantajdır.
Tunusluların başlattıkları ayaklanmanın rejimin düşmesine neden olacağı beklenmiyordu, kendileri de böyle bir beklentinin içinde değildiler. Temel talepleri devletin içinde reformların yapılması, işsizlik sorununun ortadan kaldırılması, yolsuzluk sorununun çözülmesi vs. idi.
Tunus halkı dünya medyasından büyük ilgi görünce hedefler değişti, meydanlarda özgürlük şiiri okundu, gençlerin başlattıkları halk ayaklanması devrime dönüştü, artık tek sesle rejimi sonlandırmak istiyorlardı ve bunu da başardılar.
Yaş çatışması
Gençler Grubu: Tüm Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Arap dünyasında da nüfusun en az yüzde 60'ını gençler oluşturuyor. Toplumdaki bu yüzde 60'ın çoğu da üniversiteye kadar gitmiş durumda.
Bu kesim modern teknoloji ile tanışmış, farklı diller öğrenmiş, farklı dünyalarla iletişim kurmuş, farklı dünyaların fikirlerinden etkilenmişler. Bu özelliklere en çok da Mısır ve Tunus gençlerinde rastlarız. Ancak bu genç kesim çoğunlukla kendi ülkelerindeki siyasal hayatın dışında, işsiz ve sefil durumda. Onların görevi sadece ve sadece iktidara alkış tutmaktır.
Yaşlılar Grubu: Yaşlı azınlık nüfusun yüzde 10'unu oluşturuyor. Bu kesim radikal sağcıdan radikal muhalefete kadar ülkenin tüm siyasal yelpazesiyle ilişki içinde. Bunlar gençler kadar dünyanın değiştiği gerçeğinin farkında değiller ve gençlerin sahip oldukları avantajlardan yoksunlar.
Araftakiler: Yönetenler iki grup arasına sıkışmış bu kesimi evcileştirmiş ve etkisiz hale getirdi.
Yaşlı azınlık gençleri evcileştirmeyi başaramadı, daha doğrusu onları hiçbir zaman hesaba katmadı.
Gençler bu "azınlık devleti"nde iş ararken ya kendilerinden daha az imkânlara sahip gençlerin hakaretlerine maruz kaldı ya da az da olsa güvenlik ve istihbarat birimlerinin alt seviyelerde çalışma fırsatları yakaladı. Ancak buna karşı kendi onurundan vazgeçirildi.
Bu durum, gençleri yavaş yavaş toplumdan kopup kendi hayal dünyalarını kurmaya itti. Yönetenler Facebook gibi bir sosyal ağın bu kadarını yapabileceğini beklemiyordu. Yaşlı yöneticilerin yeni dünya kurallarından pek anladığı da yok.
Gençler internette kendi hayal dünyalarını kurarken, rejim kontrolünden çıkan eski düşmanları Avrupa ve Amerika ülkelerinde kovuyordu. Bu arada gençler pek de rejimin takibine takılmadan kendi kalelerinin surlarını örüyor, yükseltiyorlardı. Kısacası gençlik rejimin-yaşlı adamın beklemediği anda ve güçte saldırdı.
Diktatör ile işsizlik efsanesi
Yaşlı diktatör; anayasa, yasa, kanun, halk ve hükümetin kendisidir. Sözü halkı cehenneme kadar götürebilirdi. Yerini muhafaza etmek için toplumda korkuyu saçar, kendisinin efsane olduğuna dair hikayeler anlatır, herkesi halkın sürü, kendisinin de çoban olduğunu inandırır.
Yaşlı diktatör ülkeyi kar amaçlı bir şirket gibi yönetir, şirketin yönetiminde de eskiden onu darbe ile başa getiren sadık arkadaşları vardır. Hiç kimseye güvenmediği için yönetici kümeyi sorun teşkil edemeyecek şekilde sık sık başka arkadaşlarla değiştirir.
Bu yönetim siyasetinde tek ilke geçerlidir: ''Halkın her zaman bir parça ekmek peşinde koşturmasını sağlamak!''
Ancak bu politika bir yerden sonra etkisini yitirdi. Baskı da uygulasalar, medyayı denetim altına da alsalar genç kuşağın internet sayfalarında başka dünyalardan ilham almalarına engel olamazlardı. Gençlik babaların durumunu kabul etmedi ve babaların sadece hayal peşinde koştuklarını -farklı dünyaları tanıyarak- farkına vardı; diktatör ve ekibinin günlük olarak ceplerine giren ülkenin doğal kaynakları hesapladılar.
Yaşlı diktatör ve ekibi çalabildikçe çaldı, yeniler de bunların arasında yer alabilmek için yüz binlerce dolar rüşvet verdi. Rüşvet verenler diktatör ve ekibine katılınca harcadıklarını misliyle geri çalabileceklerine tüm güçleriyle inanıyorlardı.
Bu ülkelerde parlamentolar demokratik seçimlerle oluşmaz. Diktatör kendi kadrosunu seçer, geri kalan da siyasi geçmişi olmayan ve en iyi fiyat verenlerden oluşur. Yolsuzluk herkesin kaderidir.
Yönetimde yer alan herkes çalmak ve yerini muhafaza etmekle meşguldür; hiç kimse dönüp de halkın ne halde olduğunu görmek istemez. Tersine, yeni katılanlar diktatörün gözüne girebilmek için halkı daha fazla aç bırakarak reayayı secde ettirir.
Her değişiklik bu ülkelerin halkı için bir felakettir, çünkü her değişiklik daha çok aç, yolsuzluk kurallarını bilmeyen ve saldırgan birini beraberinde getirir ki bu da halkı daha sefil duruma sürükler.
Çifte standart politika
Arap dünyasındaki her diktatörün bir şekilde dış güçlerin piyonu olduğu aşikardır; istisnasız her diktatör bu güçlerin desteğiyle, askeri darbeyle başa geldi, efendilerine meydan okudu ve daha sonra efendileri önünde diz çöktü.
Ancak öyle bir korku hikayesi örmüş ki kendisini de kahraman seçmiş. Dışarıda halkı boğmak ve yemek isteyen bir yaratık, içerde ise bağlı bir ejderha... Dışarıda ülkeyi yakmak üzere bekleyen emperyalistler, içerde ise radikal İslamcılar... İpler de bir tek onun,diktatörün elinde! Ancak komik olan da kendisi dışında artık kimse bu hikayeyi inanmıyor.
Siyasi hareketler
Bu rejimler halkın nefretini emmek üzere siyasi hareketleri kurdular. Rejim ve ajanları bir şekilde ya bu hareketlerin kurucusu oldu veya daha sonra hareketleri denetim altına aldı. Bu nedenle bu hareketlere katılanlar katıldıkları anda istihbaratın gözetimine giriyor, potansiyel tehlike teşkil ettikleri için aileleri ile beraber işkence ediliyor, dışlanıyor, kazandıkları bir parça ekmeği de kaybediyorlar.
Gençlik bu nedenlerle bu hareketlerden uzaklaşıp kendi hayal dünyalarında kod isimlerle duygularını ve fikirlerini dile getirmeye çalıştı.
Siyasi hareketler zayıf ve etkisiz kaldılar. Dolayısıyla meydanlara baktığımızda barikatlar arkasında ilk etapta siyasi hareketlerini görülmesi neredeyse imkansızdır.
Liderlik
Bu ortam halkı rejime karşı kin ve nefretle doldurdu. Yine de hiçkimse baş kaldırmaya cesaret edemezdi. İşin aslı diktatör buna inanmak istedi. Dolayısıyla biri sadece sessizliğin duvarlarını kırmalıydı veya kendisini feda etmeliydi.
Tunus'ta birkaç gencin gösterisine tüm halk katılmaya hazırdı. Bağımsız gençlerin haykırışlarıyla yüz binler tek ses olabilirdi Tunus'ta. Kısacası, lidersiz ve masum bir devrimdir, Tunus'un devrimi.
Mısır'da, Libya'da, Yemen'de ve dikta rejimlerin hâkim olduğu tüm Arap ülkelerinde aynı durum söz konusudur. Tunuslular sessizliği bozdular diğerleri de sürdürecekler.
Değişen sadece yer ve zaman, etkenler aynıdır. Yine de Mısır ve Tunus birbirine benziyor, arasında büyük bir benzerlik söz konusu, Libya ve Yemen'de aşiret ve farklı sömürgelerin kültürü biriktirdi. Libya'daki ise faşizm.
Bilinmelidir ki bu halk ayaklanmaları sadece dikta rejimlerin hakim olduğu ülkelerde yaşandı ve yaşanacaktır, Krallıklarda krallar hükümeti kurban ederek kendilerini korudu. (BI/EÜ)